“Basının, ‘halkın haber alma hakkı’ şeklindeki görevini yerine getirebilmesi ‘ne kadar özgür’ olduğu ile ilintilidir” diyen Başkan Cengiz Demirel, 15 Eylül Gazeteciler Cemiyeti adına yayımladığı mesajda şu ifadelere yer verdi; “Yaklaşık son 10 yıldan bu yana 21 Ekim tarihinin “Dünya Gazeteciler Günü” olduğu belirtilerek çeşitli kutlama ve etkinlikler düzenlenmekte, özellikle kamu bürokrasisi tarafından basına methiye dolu mesajlar yayımlanmaktadır. Tüm kutlama mesajları başımız üzerinedir. Ancak yıl içerisinde aynı meslek için dört farklı günün “kutlama günü” olması irdelenmesi gereken bir konudur. Ayrıca, kutlama günlerinin kabulü hakkında da ulusal ya da dünya ölçeğinde bir karar dayanağı olmalıdır.
Ülkemizde, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Dayanışma Günü, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, 24 Temmuz Sansürün Kaldırılışı ve Gazeteciler Günü ve 21 Ekim Gazeteciler Günü olarak kutlanmaktadır. Bunlardan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Dayanışma Günü, basın sektöründe çalışanların gazete patronlarına karşı başkaldırı günüdür ve ulusal anlamda yasal alt yapısı mevcuttur. 3 Mayıs Dünya Gazeteciler Günü ise Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiştir. 24 Temmuz ise 1806’da sansürün kaldırılışını ifade etmektedir. 21 Ekim ise 1860 yılında Tercüman-ı Ahval adlı ilk özel gazetenin kuruluş günüdür.
Burada sayın halkımızla paylaşmak istediğimiz konu basın sektörünü ilgilendiren kutlama günlerinin sayısı değil, nitelik ve niceliğinin yanı sıra günümüzde basın sektörünün ne durumda olduğudur.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, günümüzde ‘yandaş’, ya da ‘ havuz’ gibi çeşitli adlar ile anılan basın sektörü büyük bir güven kaybı içindedir. Diğer yandan çok açıkça hissedilen baskılar ve ekonomik olarak bir çöküşün yaşandığı günümüzde ‘basın kutlama’ günlerini kutlanamaz duruma sokmuştur.
Basının, ‘halkın haber alma hakkı’ şeklindeki görevini yerine getirebilmesi ‘ne kadar özgür’ olduğu ile ilintilidir. Ayrıca, özgürlükler, doğrudan ekonomik yeterlilik düzeyi ile de iç içedir. Bugün, yurt genelinde halkın haber alma hakkı için yayında bulunan 938 yerel ve ulusal yayın organının her biri ekonomik olarak ayakta kalabilme mücadelesi verirken, diğer yandan da bağımsız ve özgür kalabilmenin savaşı içindedir. Özellikle basın ilan kurumunun çağ dışı kalmış birtakım kurallar manzumesi ile uyguladığı cezalar sektörün çöküşünün habercisidir. Amaç basınsız bir ülke yönetmek ise bunda son derece kararlı adımlarla hedefe doğru ilerlenmektedir.
Şöyle ki, tüm ülkemiz sathında olanlara yerel olarak ilimizden örnek verecek olursak basın ilan kurumu tarafından uygulanan ve her bir gazetemize son birkaç ay içinde verilen yaklaşık 500 bin liralık mahsup cezaları ‘kapatın’ demenin bir başka ifadesinden öte anlam taşımamaktadır. Uygulanan ‘sözde tasarruf tedbirleri’ içinde kamu kurum ve kuruluşlarına getirilen ‘abone olunamaz ve reklam verilemez’ kuralı ise sektörün yaşam damarlarını kesmek anlamındadır. Yaşanan ekonomik kriz içerisinde özel sektörün ilan ve reklam bütçelerini nerede ise sıfırlaması imtiyaz sahipleri bakımından içinden çıkılamaz bir sarmaldır. Bilgi ve belgenin kaynağından temini noktasında yaşanan sıkıntılar, doğru habere ulaşarak halka aktarılmasının önündeki en büyük engel olması da ayrıca ağırlaşarak sürerken ‘sözde kutlama günleri’nin kutlanması, ‘en tepelerden’ basına methiye dolu nutuklar atılması bir anlam ve değer kazanmamaktadır.
Sonuç olarak, özgürlükler açısından ve ekonomik sorunların zirve yaptığı günümüzde ‘neyin kutlandığını’ anlamamız olası değildir.
Basın sektörünün içinde bulunduğu durumu Özetin özeti şeklinde sayın halkımızla paylaşıyor, özgür ve bağımsız bir basın sektörünün bir gün mutlaka inşa edileceği inancı ile saygılar sunuyorum."