YARBAY HASAN BEY VE CANBERK
Bu millet 1000 yıl boyunca mukaddes dinimize bayraktarlık yapmış, O’nu dünyanın dört bir yanına taşımış ve insanlar tarafından en iyi şekilde tanınması için en güzel şekilde temsil etmeye çalışmıştır. Yüce Peygamberimiz (s.a.v)’e gönülden bağlı olan ve “Biz O’nun Haremeyn’in ancak hadimleriyiz” diyen milletimiz dara düştüğünde, elbette ki vefalıların en vefalısı olan bu büyük insan, onları bu durumda yalnız bırakmayacaktır. Şimdi hep birlikte yine 1915’li yılların karanlık ve kan kokan günlerine, Gelibolu sırtlarına gidelim ve bu anlattıklarımızı birlikte yaşayalım. Bakalım kahraman Mehmetçik, Rasülullah (s.a.v) ile nasıl karşılaşıyor.
Anlatacağımız olayın kahramanı Yarbay Hasan Bey birliğinin tam önünde atıyla ilerliyordu. Bu vaziyette Kilitbahir köyünün tam ortasındaki meydan çeşmesine kadar gelmişlerdi. Birkaç kişi kovalarını doldurmak için çeşme başında bekliyordu. Bu sırada üzeri yara bere içerisinde olan, vücudundaki tüylerin büyük bir kısmı dökülmüş, adeta iki büklüm bir köpek çeşmenin yalağına doğru yanaşmaya başladı. Onun bu feci halini gören su başındakiler hayvanı çeşmeye yaklaştırmadılar ve uzaktan taş atarak yanlarından kovdular. Çeşmeye yanaşıp su içemeyeceğini gören zavallı hayvan tam boynunu bükmüş oradan uzaklaşırken olayı saniyesi saniyesine takip eden Yarbay Hasan Bey hemen atından indi, hayvanın üzerindeki yaralar ve yaralardan akan irinlere aldırmadan onu kucakladı ve çeşmenin yanına götürdü. Önce susuzluğunu giderdi köpeğin, ardından bir bir yaralarını temizledi. Az sonra da karnını doyurup oradan uzaklaştı. Şimdi birliğinin başındaydı Hasan Bey ve aldığı emre uyarak Kerevizdere Cephesi’ne gidiyordu.
O günden sonra Hasan Bey bu köpeği bir daha hiç yanından ayırmadı. Adını Canberk koymuştu. Canberk kısa zamanda bu yeni hayatına alıştı. O Mehmetçiklerin yanından hiç ayrılmıyor, onlarla birlikte en şiddetli çatışmalara katılıyor, top gülleleri etrafta patlarken kahraman Türk askeri ile birlikte düşman siperlerine atlıyordu. Kısa zamanda tam manasıyla iyileşmişti Canberk. Tüyleri yeniden çıkmaya başlamış, tüm yaraları kapanmıştı.
Askerler Komutanları Hasan Bey’in bu köpeğe neden bu kadar ilgi gösterdiğini merak ediyorlardı.Bir gün bir tanesi dayanamayarak sordu;
“Efendim bu köpeğe neden bu kadar itina ediyorsunuz?”
“Evet itina ediyorum, çünkü Cenab-ı Hak’ın yarın Kıyamette bana bu köpeğe neden merhamet etmedin? diye sormasından korkuyorum.”
Bu bölgeye sevk olunalı uzun süre olmuştu. Hemen her gün bitmek tükenmek bilmeyen çarpışmalara katılıyorlardı. Özellikle Fransızlarla çarpışmalarında gırtlak gırtlağa birbirlerine giriyorlardı. Düşmanın sayısı çok fazlaydı, neredeyse ardı arkası kesilmiyordu. Bazı geceler Türk siperlerine ani baskınlar düzenliyorlardı. Ama Canberk geceleri gözünü neredeyse hiç kırpmıyor ve gece baskınlarını, ortalığı velveleye veren havlamaları ile hemen haberdar ediyordu.
11 Temmuz günü de sabahtan itibaren şiddetli siper çarpışmaları ile başladı. Önce Fransızlar taarruza kalktılar. Mehmetçik zorlansa da bu hayasızca akını püskürtmesini bilmişti. Derken bu kez de Mehmetçik taarruza geçti ve düşmanı saklandıkları siperlerinden sökmeye muvaffak oldu. Düşman geri siperlere doğru kaçıyordu. Mehmetçik bu siper savaşını da kazanmıştı. Ortalık Fransız askerlerinin cesetleri ile doluydu. Mehmetçik ortalıkta koşuşuyor, kimileri yaralı olan arkadaşlarını sargı yerlerine yetiştirmeye çalışırken kimileri de şehit olan arkadaşlarının defin işleri ile uğraşıyordu. Hasan Bey de askerlerinin arasında onların bu faaliyetlerini izliyor, gerekli direktifleri veriyordu. O sırada bir Fransız askeri dikkatini çekti. Ölü gibi boylu boyunca yatan askerde hafif bir kıpırdanma olmuştu. Hasan Bey askerin yaralı olduğunu düşündü. Eğer yaralı ise hemen hastaneye kaldırılmalıydı. Osmanlı askeri, karşıdaki düşmanı bile olsa eğer yardıma muhtaçsa ona elini uzatmasını bilirdi. Çanakkale Savaş Hatıraları bunun yüzlerce örneği ile doludur. Hasan Bey de dininden aldığı bu yüce ahlak ve şefkat hisleriyle, yerde yatan Fransız askerine doğru yaklaştı. Tam yarası var mı? Diye ona uzanmıştı ki, hiçbir yarası olmadığı halde ölü numarası yapan ve bir elinde kamasıyla bekleyen kalleş düşman askeri, elindeki kamayı Yarbay Hasan Bey’in göğsüne sapladı. Hasan Bey derin bir ah çekerek yere yıkılıvermişti. Şaşkınlık içinde ne olduğunu anlayamayan Mehmetçikler hadiseye müdahale ettiler ama geç kalmışlardı. Komutanları yerde yatıyor, yarasından oluk gibi kan akıyordu.Yanına yaklaşan askerlerine fısıltı halinde “Allah şahidimdir ki bu Fransız’a kötü bir niyetle yaklaşmadım.” Dediği duyuldu.
Uzaklardan bir havlama ses duyuldu birden. Askerler sesin sahibini iyi tanıyorlardı. Canberk olanca hızıyla oraya geldi ve veli nimetinin o halini görünce hemen yanına çöküverdi. Sahibinin ellerini yalıyor, kalkmasını istiyor, adeta gözlerini onun gözlerinden ayırmıyordu. Derken alay imamı geldi. Hasan Bey’in yanında Kur’an okumaya başladı. Daha yeni başlamıştı ki, Hasan Bey birden bire; İmam efendi “LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYİL AZİM.” Duasını 33 kere okuyunuz dedi. İmam efendi okurken Hasan Bey’de bunu tekrar etmeye çalıştı.
Artık Hasan Bey’in gözleri buğulanmaya, o güzel çehresi solmaya başlamıştı. Birden silkinir gibi oldu. Gözleri sanki yanındakileri değil de ufku takip ediyordu. Sonra başını yanındakilere çevirmeden, gözleri hala öteleri takip eder bir vaziyette fısıltıyla, “Beni ayağa kaldırınız.” Dedi. Askerleri, komutanlarının bu son emrine de hemencecik uygular ve Hasan Bey’in koltuklarına girerek kaldırdılar. Üstü başı kan içinde, son anlarını yaşamakta olan Yarbay Hasan Bey, “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” dedi. Yüzünde derin bir tebessüm oluşmuştu. Ve bu vaziyette iken dudaklarından şu sözler döküldü: “NİYE ZAHMET BUYURDUNUZ YA RASULULLAH''
Selam hidayete tabi olanlara olsun.
Selam hidayete tabi olanlara olsun.