İSTANBUL (AA) - YETER ADA ŞEKO - Bu yıl Azerbaycan’da COP29 adıyla düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi'nin 29 yıllık tarihine, iklim kriziyle ilgili alınan kararlar, yaşanan krizler, belirlenen hedefler ve gerçekleşmeyen taahhütler damgasını vurdu.
Kısa adı COP (Conference of the Parties/Taraflar Konferansı) olan ve iklim değişikliğine ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere her yıl farklı bir ülkede düzenlenen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı'nın 29’uncusu, 11-22 Kasım tarihlerinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılacak.
AA muhabiri, ilk zirveden bu yana düzenlenen toplantılarda alınan önemli kararları, varılan anlaşmaları, yaşanan krizleri ve öne çıkan taahhütleri derledi.
İlk COP zirvesi Almanya'nın başkenti Berlin'de 1995'te, o dönem Almanya Çevre Bakanı olan Angela Merkel'in başkanlığında, 117 taraf ve 53 gözlemci ülkenin katılımıyla düzenlendi.
Zirvenin ana gündem maddesi iklim değişikliğine karşı mücadeleyi artırmayı hedefleyen küresel bir müzakerenin başlatılmasıydı.
Öte yandan bu mücadelenin gerçekleşmesi için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden farklı uygulamaları gerçekleştirmeleri yönündeki beklenti, sonraki yıllarda dozu artacak birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.
- Emisyon azaltımı nasıl gerçekleşecek?
Gelişmekte olan ülkeler, geçmişten gelen yoğun sanayi faaliyetleri nedeniyle iklim krizinden gelişmiş ülkeleri sorumlu tutarken başta ABD olmak üzere bu ülkelerin emisyon azaltımı konusunda kendilerine daha fazla yük bindirmesini eleştirdi.
Taraflar arasındaki gerilimin azaltılması için sunulan çözüm, gelişmiş ülkelerin kendi emisyonlarında ciddi bir değişim yapmak yerine gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir büyümelerine yardımcı olmalarını sağlayacak çeşitli yardımların yapılması önerisi oldu. Bu öneri de hazırlanması uzun yıllar alacak çeşitli iklim fonlarının zeminini oluşturdu.
İsviçre'de düzenlenen ve ilkine benzer gündemlerle devam eden ikinci COP zirvesinin en önemli gelişmesi, yoğun sanayi faaliyetleri yürüten ABD’nin "İklim değişikliğiyle mücadele için bağlayıcı emisyon azaltımının gerekliliğini" kabul etmesi oldu.
- Kyoto Protokolü'nün imzalanması ve ilk kriz
Verilen sözlere sadece gönüllülük usulünce riayet edilmesi, hedeflere ulaşmanın zor olduğunu gösterdi. Bu nedenle "yasal bağlayıcılık" konusu Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen COP3’ün ana gündeminde yer aldı.
Zirve sonunda sunulan Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkeleri, karbon emisyonlarını azaltmaları konusunda bağlayıcı yasal düzenlemelere tabi tuttu ve bu ülkelerden sera gazı emisyonlarını 2012'ye kadar yüzde 5 oranında düşürmeleri istendi. Aralarında Çin’in de olduğu gelişmekte olan ülkeler ise sadece yıllık sera gazı envanter raporunu sunmakla yükümlü kılındı.
Alınan kararı ilk başta desteklemeyen ABD, Protokolü COP4 zirvesinde kabul etti. COP5'e, eyleme geçmeden önce anlaşmanın kesin ayrıntılarını ve mekanizmalarını tanımlama görevi bırakılırken COP6’ya gelindiğinde ABD dışındaki tüm ülkeler, Kyoto Protokolü'nün uygulanmasına yönelik mekanizmalar üzerinde anlaşmaya vardı.
Protokol uyarınca emisyonlarını yüzde 6 azaltması gereken ABD, zirve tarihinin ilk büyük krizine imza atarak Kyoto Protokolü'nden çekildiğini duyurdu. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, anlaşmadan çekildiklerini şu sözlerle açıkladı:
"Amerikan halkının ve işçilerinin refahını korumak için görevlendirilmiş ABD Başkanı olarak, milyonlarca vatandaşımızı işsiz bırakacak çürük bir uluslararası anlaşmaya milletimizi teslim etmeyeceğim."
COP7, COP8 ve COP9, Kyoto Protokolü’nün teknik detayları ve tarafları nihai bir küresel anlaşmaya ikna çalışmalarıyla geçti.
2004'e gelindiğinde Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkelerin yeterli bir kısmı tarafından onaylanmadığı için henüz yürürlüğe girememişti. Rusya'nın 18 Kasım 2004'teki imzasıyla sorun aşıldı. Bu, Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te düzenlenen COP10 zirvesinin en önemli gündem maddesi oldu.
COP11, COP12, COP13 ve COP14, Kyoto Protokolü'nü kabul etmeyen ülkelerle müzakereler, karbon emisyonlarının azaltılması yönündeki çabalar ve çeşitli fonlar üzerindeki çalışmalarla geçti.
- Kopenhag Mutabakatı ve Paris Anlaşması'na giden yol
Kyoto Protokolü'nün 1. Taahhüt Dönemi'nin 2012'de bitmesinin ardından bunun yerini alacak yeni küresel iklim anlaşmasının nasıl olacağı gündemiyle toplanan COP 15 yoğun katılımla geçti.
Zirve sonunda iklim fonları için bir dönüm noktası olarak kabul edilen Kopenhag Mutabakatı imzalandı. Mutabakat kapsamında gelişmiş ülkeler 2020'ye kadar, gelişmekte olan ülkelere emisyonlarını azaltmaları ve iklim krizine karşı dirençlerini artırmaları için yıllık 100 milyar dolar sağlamayı kabul etti.
2010'da düzenlenen COP16'da, taraflar, küresel ısınmayı sanayi öncesine kıyasla 2 derecede sınırlamayı hedefleyen "Cancun Anlaşmalarını" kabul etti.
COP17'nin ana gündemine Dünya Bankasının 2100'e kadar küresel sıcaklıklarda 4 derecelik artış beklendiğini öngören raporu damga vurdu. Rapor Katar’ın Başkenti Doha’da yapılan COP18 zirvesinin de önemli gündem maddelerinden biri oldu. Taraflar, Kyoto kapsamında ikinci bir taahhüt dönemini görüşmek ve ülkelerin emisyon taahhütlerine yönelik, yasal bağlayıcılığı olan yeni bir anlaşmayı müzakere etmek amacıyla bir araya geldi. Paris İklim Anlaşması'nın ilk adımları da bu zirvede atıldı.
COP19’un gündemi iklim değişikliği sonucu yaşanan aşırı hava olayları nedeniyle ortaya çıkan zararlardı. Taraflar bu bağlamda Varşova Uluslararası Kayıp ve Zarar Mekanizması kurulması konusunda anlaşmaya vardı.
Fransa’nın Başkenti Paris’te 2015'te düzenlenen COP21, yıllardır devam eden süreçlerin somut bir çıktısının oluşturulması hedefi doğrultusunda büyük bir beklentiyle başladı. Bu beklenti zirve sonunda gerçeğe dönüştü ve 196 ülkenin katılımıyla, 1997'den bu yana iklim değişikliğine ilişkin yasal bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge olan Paris İklim Anlaşması imzalandı. Anlaşma, yaklaşık 1 yıl sonra 189 ülkenin onayıyla yürürlüğe girdi.
Küresel ısınmayı 1,5 derecede veya 'olabildiğince 2 derecenin altında' tutmayı amaçlayan anlaşma ayrıca, küresel sera gazı emisyon hedeflerine ulaşılabilmesi için ülkelerin belirledikleri Ulusal Niyet Beyanlarını (NDC) bir an önce sunmaları konusunda çağrılar içeriyor.
- ABD Trump'la çekildiği Paris Anlaşması'na Biden'la döndü
Fas'ın Marakeş kentinde 2016'da düzenlenen COP22’nin ana gündem maddesi Paris Anlaşması'nın gerekliliklerine hız kazandırmaktı. Ancak ABD’nin yeni seçilmiş başkanı Donald Trump’ı iklim değişikliğinin gerçekliğine ikna etme çabaları, zirvenin ana gündem maddesini gölgede bıraktı. Bush ile benzer bir şekilde Trump da bu anlaşmanın ABD ekonomisine zarar vereceğini iddia ediyordu.
Daha önce defalarca iklim değişikliğine inanmadığını, bunun bir 'aldatmaca' olduğunu söyleyen Trump, bu tavrını zirve sırasında da sürdürdü ve bir yıl sonra Almanya'da düzenlenen COP23 öncesinde, ülkesinin Paris Anlaşması'ndan çekilmesini öngören kararnameyi imzaladı.
2018'de düzenlenen COP24'te taraflar, yürürlük tarihi 2020 olarak belirlenen Paris İklim Anlaşması'ndaki maddelere nihai hallerini vermeye odaklandı.
COP25'in gündemi ise Paris İklim Anlaşması'na ulaşmak için piyasa mekanizmalarını ve işbirliği faaliyetlerini sonuçlandırmaktı. Çözülmemiş sorunlar arasında karbon ticareti mekanizmasına ilişkin kurallar, uzun vadeli finansman ve şeffaflık konuları yer alıyordu.
Kovid-19 salgını nedeniyle bir yıl ertelenerek 2021'de düzenlenen COP26'nın gündeminde sera gazı etkisine neden olarak küresel ısınmayı artıran metan gazı emisyonlarının düşürülmesi vardı. 2021'in başında göreve başlar başlamaz ilk icraatlarından biri Trump'ın çekildiği Paris İklim Anlaşması'na ABD'yi yeniden dahil etmek olan yeni başkan Joe Biden, bu adımı atmanın yanı sıra ülkesinin, metan emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 30 azaltma taahhüdü veren taraflar arasına girdiğini duyurdu. Küresel ısınmaya neden olan kömür kullanımı ise ilk kez bir COP zirvesinde tartışıldı. Taraflara kömür ve türevi fosil yakıt kullanımlarını kademeli olarak bitirmeleri yönünde tavsiyelerde bulunulurken bu çağrılar daha çok Çin ve Hindistan’a yönelikti.
COP27’nin ana gündemi daha önce ele alınan kayıplar ve zararlar olsa da zirvede bu konudan daha çok Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında yaşanan enerji ve gıda krizi görüşüldü.
- COP tarihinde bir ilk: Fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısı
Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Dubai kentinde geçen yıl gerçekleşen COP28 kapsamındaki müzakerelerde, iklim krizi karşısında savunmasız olan ülkelerin karşı karşıya kaldığı ve giderek ağırlaşan kayıplar ve zararlar için yeni fonlar bulunmasına odaklanıldı. Konferans Başkanı ve BAE'nin BM'deki İklim Değişikliği Özel Elçisi Sultan al-Jaber, ülkesinin bu amaçla kurulacak fona 100 milyon dolar vereceğini taahhüt ederken diğer ülkelerin açıklamalarıyla birlikte taahhüt edilen miktar 700 milyon dolara ulaştı.
Bir petrol ülkesinde düzenlenen zirve sonunda yayımlanan final metninde zirvelerin tarihinde ilk kez fosil yakıtlara atıfta bulunuldu ve "Enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve eşit bir biçimde uzaklaşma, 2050 net sıfır hedeflerine ulaşmak için bu kritik 10 yıl içerisinde eylemleri hızlandırma" çağrısı yapıldı.
- Dünya, Paris Anlaşması hedeflerinden çok uzak
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenecek COP29 öncesi UNFCCC tarafından ülkelerin beyanları üzerinden hazırlanan NDC Sentez Raporu yayımlandı. Rapora göre, ülkelerin emisyon taahhütleri, küresel emisyonların 2030 itibarıyla 2019 seviyelerine kıyasla yalnızca yüzde 2,6 azaltılmasını sağlayacak. Bu oran Paris Anlaşması'nın küresel ortalama sıcaklık artışını, sanayi öncesi döneme göre 1,5 dereceyle sınırlandırmak için gerekli gördüğü yüzde 43'lük azaltım seviyesinden oldukça uzak görünüyor.