İslam'ın pratik hayatta yaşanması ahlâkî prensiplerin uygulanması, insanî erdemliliklerin görgü kurallarının öğrenilmesi ve öğretilmesi esnasında Mü'minler sürekli olarak birbirlerine öğüt vermek, nasihat etmek suretiyle yardımcı olurlar. Yüce Rabbimiz “Hatırlat, umulur ki, bu hatırlatma Mü'minlere yarar sağlar, (öğüt alırlar.)” (1) buyurmuştur. Rasülullah (s.a.v.) “Din nasihattir.” buyurdu. Ashab “Kimler için?” dediler. Rasül-i Ekrem (s.a.v.): “Allah, Rasülü, Kitabı, Müslümanları idarecileri ve bütün diğer Müslümanlar için.(2) buyurmuştur.
Evliyaullah’tan büyük insan Şakik-i Bel-hî (r.a)'in bir nasihatini ve bu nasihatin gönlümüzde uyandırdığı manalardan bir nebzeciğini sizlere aktarmaya çalışacağız. O büyük veli şöyle diyordu: “Beş şeye yapışınız ve onlarla amel ediniz: 1- Kendisine muhtaç olduğunuz kadar Allah'a kulluk ediniz. 2- Dünyada olan ömrünüz kadar dünyadan alınız. 3- Azabına dayanabileceğiniz kadar Allah'a karşı günah işleyiniz. 4- Kabirde duracağınız kadar dünyada hazırlık yapınız. 5- Cennette istediğiniz makama göre, cennet için çalışınız.” (3) İşte büyük veli Şakik-i Belhi (r.h. aleyh) kısa kısa beş cümle ile ifade ettiği nasihati ile bizlerin kulaklarına küpe olacak engin manaları da bizlerin gözlerinin önüne seriyordu.
“Beş şeye yapışınız ve onunla amel ediniz.” Bu beş şey size dünya hayatında ahiretinizi kazanmak için neler yapacağınızı ya da yapmanız gerektiğini öğütlüyor. Kendinizi tanımanıza dünyayı ve içindekileri anlamanıza, İslam'ı ve Kur'an'ı yaşamanıza, ebedî saadeti kazanma-nıza vesile olacak şeylere davet ediyor.
     1-KENDİSİNE MUHTAÇ OLDUĞUNUZ KADAR, ALLAH'A KULLUK EDİNİZ:
Acaba hiç düşündük mü, Allahü Teâlâ’ya olan muhtaçlığımız ne kadar? Ya da O'na muhtaç olmadığımız bir vaktimiz var mı? Kendi ihtiyacımızı, kendimiz karşılaya-bilir miyiz?  Karnımızı doyurduğumuz ekmeği, meyve-leri, sebzeleri, içtiğimiz suları, sütleri, şerbetleri, geceleri, istirahatimizi sağlayan uykuyu, gördüğümüz gözleri, kokladığımız, teneffüs ettiğimiz burnu, işittiğimiz kulakları, konuştuğumuz dilleri, yürüdüğümüz ayakları, işlerimizi gördüğümüz elleri, yediğimiz şeyleri, eritip faydalı olanını, alıkoyup, posasını, zararını dışarıya attığımız sindirim sistemimizi, etinden, sütünden yününden istifade ettiğimiz hayvanları, bulutları, ayı, güneşi, gündüzü, geceyi kısaca muhtaç olduğumuz her şeyi yapmaya, yaratmaya gücümüz yeter mi? Elbette yetmez. Her işimizde, her şeyimizde nefes alıp verdiğimiz her an, bizi yaratan, yaşatan ve bütün ihtiyaçlarımızı gören âlemlerin Rabbine, Allah'a muhtacız. Öyleyse, yaşantımızın her anında bu kadar çok muhtaç olduğumuz Allah'a karşı kulluk yapmalıyız. Zaten yüce Rabbimizi bütün nimetler karşılığında bizlerden beklediği ve istediği şeyde kulluktur. “Cinler ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.” (4)
Bir nefes alıp vermede bile iki defa kendisine muhtaç olduğumuz Allah'a kulluk yapmamak olur mu?
  2-DÜNYADA OLAN ÖMRÜNÜZ KADAR, DÜNYADAN ALINIZ:
Sahi, ne kadar kalacağız dünyada? Ömrümüz ne kadar? Ömrümüzden fazla topladığımız mallar ne olacak? Ömrümüzün bitiminde dünyadan aldıklarımızdan neler götürebileceğiz?
Dünyada olan ömrümüzü ve halimizi, Kâinatın Efendisi (s.a.v.) şu hadis-i şerifleriyle ne kadar güzel belirliyor: “Rasülullah (s.a.v.) bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz: Ya Rasülallah! Sizin için bir döşek edinsek dedik. Bunun üzerine Rasül-i Ekrem: “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında göl-gelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gi-biyim.” buyurdular. (5) Yani dünyadaki ömrümüz bir yolcunun yolculuğu esnasında verdiği mola kadar kısadır. Onun için büyüklerimiz dünya hayatı için hep “üç günlük dünya” tabirini kullanmışlardır. Dün, bugün ve yarın. Dün geçmiştir, geçen geri gelmez, yarına ise ulaşıp ulaşamayacağımız belli değildir. Geriye kalan sadece içinde yaşadığımız gündür. Onun için Cenab-ı Hak, dünya hayatını oyun ve eğlence olarak (6) tanımlamış-tır. Öyleyse Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bile değeri olmayan (7) bir dünya için ebedi hayatımız olan ahiretimizi heder etmeyelim. Dünyada kalacağımız kadar, dünyadan alalım. Daha fazlasını alabilmek için ha-ramlara dalmayalım. Ticaretimiz, alışverişimiz, altınımız, gümüşümüz, villalarımız, paramız, pullarımız Rabbimizle aramıza girmesin. Bize ahiretimizi unutturma-sın, ibadetimize engel olmasın.
       3- AZABINA DAYANACAĞINIZ KADAR ALLAH'A KARŞI GÜNAH İŞLEYİNİZ
 Acaba şu nazik tenlerimiz ne kadarlık bir azaba dayanabilir? Dünya ateşinin yetmiş misli daha şiddetlisi olan cehennem ateşine dayanabilir miyiz? Isırdığı zaman acısı kırk yıl geçmeyen deveboynu gibi yılanların, katır gibi akreplerin ısırmalarına dilimizin metrelerce sündürülüp yerlerde sürünmesine, etlerimizin ateşten makaslarla doğranmasına, saçlarımızdan asılmaya, göğüslerimize kızartılmış altınların basılmasına, boyunlarımıza zincir ve bukağıların dolanmasına, irinler ve kaynar sular içmeye, dikenli parçalayıcı zakkumlardan yemeğe, tencerede kaynayan su gibi beynimizin kaynatılmasına dayanabilir miyiz? Dayanmaya gücümüz var mı?
Eğer bütün bu işkence ve azaplara dayanabilmeye gücümüz yoksa nasıl ve hangi cesaretle günah işlemeye devam ediyoruz. Öyleyse mazeretlerin kabul edilmeyeceği gün gelip çatmadan dayanamayacağımız azaba uğratılmadan aklımızı başımıza alalım. Nefsimize ve şey-tana uyup da günahlara, isyanlara dalmayalım.
         4- KABİRDE DURACAĞINIZ KADAR DÜNYADA HAZIRLIK YAPINIZ
 Kabir karanlık bir çukurdur. Kabir, ahiret âleminin ilk konak yeri. Peki ne kadar kalacağız kabirde? Şimdi sert yataklarda yatamayan bizler, toprağın içinde, kabirde nasıl yatacağız? Şimdi yorgansız, battaniyesiz durama-yan bizler, yağmurlu, kar, ayaz kış günlerinde toprağın buz gibi bağrında nasıl duracağız? Şimdi fareden kor-kan bizler, kabirde yılana, çıyana, kurda, böceğe karşı ne yapacağız?
Kaldı ki kabir fitnesi Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Allah'a sığındığı tehlikelerden biridir. O, “Kabir fitne-sinden sana sığınırım, ya Rabbi!” (8) diye dua etmiştir. Kabir kendisine hazırlıklı gelenler için cennet bahçelerinden bir bahçe olurken, kendisine hazırlıksız gelenler için cehennem çukurlarından bir çukurdur. Ateş, yılan, çıyan, akrep dolu bir azap çukuru “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (9)
Kabirde rahat etmek istiyorsak, oranın bize bir cennet bahçesi olmasını istiyorsak, dünyadayken kabir ha-yatımıza azık olacak amellere yönelelim. Unutmayalım ki, dünyada işlediğimiz salih ameller, kabir hayatımızın kandilleridir.
        5- CENNETTE İSTEDİĞİNİZ MAKAMA GÖRE CENNET İÇİN ÇALIŞINIZ
 Cenneti istiyor muyuz? Cennet nimetlerini, hizmetçileri, köşkleri, sarayları, hurileri, ğılmanları, eşi vb. ol-mayan gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, kalplerin bile hissetmediği, yiyecekleri, içecekleri, Kevser sularını, arzu ediyor muyuz? Elbette istiyoruz. Öyleyse Allah Rasülü (s.a.v.)'e kulak verelim: “İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı cennete girer.”buyurdu. Bunun üzerine: “Bana itaat edenler, cennete girer, bana karşı gelenler, cenneti istememiş demektir.” buyurdu. (10) Hem cennette köşkler isteriz deyip de, hem namaz kılmamak olur mu? Allah Rasülü, dizleri şişinceye kadar namaz kılıyordu. Namaz kılmayan bir insan nasıl, Allah'a ve Rasülüne itaat etmiş olur? Nasıl cennete gir-meye heveslenir? Hem en güzel makamları isteyip de hem de isyankâr olmak olur mu? Yalanla, gıybetle, dedikoduyla, iftirayla, faizle, içkiyle, kumarla, haram lokmayla, küfürbazlıkla cennete gidilir mi?
Eğer cennet istiyorsak, istediğimiz makama, salih ameller, cenneti kazandıracak ameller işlemek zorundayız. Cennetin yolu Kur'an ve sünnete tabi olmaktan geçer, bunu unutmamalıyız.
Netice olarak büyük veli Şakik-i Belhî'nin bu güzel nasihatine kulak verir, mucibince amel edersek, bu nasihat bize ahiret mutluluğu kazandıracaktır. Nasihate kulak verip, dinleyip, anlayıp amel edenlerden olabilmek dileğiyle…

NOT:Manisa ili Soma ilçesinde ki kömür madeni kazasında vefat eden 301 din kardeşlerimize Allah'tan rahmet, geride kalan acılı ailelerine sabır,yaralı olanlara acil şifa ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum.(amin)
  1-Zariyat, s 51/ 55
  2-Buhari, İman 42.
  3-Münebbihat Tercümesi, 3. baskı, s. 82.
  4-Zariyat s. 51/ 56.
  5-Tirmizi, Zühd 44.
  6-Hadid, s.57/20.
  7-Tirmizi, Zühd 13.
  8-Buhari, Daavât 37-41-44.
  9-Tirmizi, Kıyamet 26.
 10-Buhari, İtisam 12.