Efendimiz Medine’de ilk defa hicretin ikinci yılında kurban kestiler ve her sene irtihallerine kadar bu sünneti sürdürdüler.Peygamberimiz (s.av) her sene iki adet kurban keserdi.Biri kendisi için diğeri ise kurban kesemeyen ümmeti için.İspanyada kahve içecekler kahveye vardıklarında kahve içince bir içtikleri kahvenin birde askıya kahve parası öderlerdi.Parası olmayan İspanyollar kahveye geldiklerinde askıda kahve var mı? diye sorarlar varsa kahvelerini bedava içerlerdi. Avrupalılar bunu meziyet diye övünürlerdi. Bizim Peygamberimiz (s.a.v) ta 1400 yıl öncesinden bunu bir kendisi birde ümmeti için kurban kesmekle bu şeyi yapıyordu.Bu bir babalık ve fedakarlık örneğidir.Efendimizin ilk ve son haccı olan veda haccında altmış üç tane hayvan kurban etti.Ömrünün her yıl bir tane.Bu şöyle olsa gerek.Allah’ın kuluna verdiği ömrünün her senesine ve verilen bu nimetlere teşekkür için olsa gerektir.Çünkü her nimetin şükrü kendi cinsinden olmalı idi.Verilen ömür nimetine böyle teşekkür ediyordu.Efendimiz isteseydi bunu fakirlere de dağıtabilirdi.Şariin ilk muhatabı o idi.Ama bu onu yapmadı. Alternatif olarak da gösterebilirdi.O gün hemen herkes kurban kesiyordu.Etten bol bir şey yoktu.Ama kurbanda başka bir şey var.Hayvanın insana verdiği soylu ders diyorum ama kurbanında insanın insana verdiği bir derstir deyesim geliyor.İşte Peygamberimizin verdiği soylu derse bir baksanıza.Altmış üç kurban.Ömrünün her yıla bir kurban.Esasında Peygamberimiz (s.a.v) çok varlıklı biri değildi.Vefatında ne bıraktığını biz biliyoruz.Kurbanda bir keramet var.
Peygamberimiz (s.a.v) kurbanın adabında titiz davranılmasını isterdi.Kurban atıklarının ulu ortalarda olmaması için Medine’de özel kurban yerleri tahsis ettirmişti.Ve oralarda atıklarının da gömülmesini emretmişti.Kurban kesecek bıçakların gösterilmemesi ve eziyet edilmemesi talimatını vermişti. Peygamberimiz (s.a.v) kurbanlarını bizzat kendileri keserdi.
Özellikle kurban etlerini dağıttırırdı.Hele hele bir sene kurbandan hiçbir şeyin saklanmamasını emir buyurmuşlardı.Onu sahabe-i kiram Peygamberimiz (s.a.v)’in daimi bir emri saymış olacaklar ki bir sene sonra bir haneye misafir oluyor.Kurban eti yok mu getirin yiyeyim diyor?Ya Resulellah yok deyince. Peygamberimiz (s.a.v) hemen mi bitti?diyor.Ya Resulellah! geçen sene siz emretmiştiniz deyince. Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki;Geçen sene fakir fukara Medine’ye hücum etmişti.Medine’nin etrafı hep fakir fukara ile doluydu.Saklamayın da onlara verin dedim.Bu sene öyle bir şey yok ki.İşte Peygamberimiz (s.a.v) bize sünnetin ruhunu öğretiyor.İşte biz bu sünnete dinamik hayat dolu bir sünnet diyoruz.Sünnet üç manayı içermek zorundadır.1-Orijinal olmak zorundadır.Yani herkesin yaptığı sünnet olmaz.O’nu şari koyacak.Özgün olacak.Yani bir amaç uğruna konmuş olacak. 2-Sürekli ve hareketli olacak.Yani,hayat sahibi ve diri olacak. 3-Amel (eylem) olacak. En güzel sünnet tarifi: Peygamberimiz (s.a.v)’in hayat tarzı değebiliriz.
Kurbanı Allah emretmiş, Kur’an-ı Kerim söylemiş ve Peygamberimiz (s.a.v)’de tatbik etmiş.Bunun üzerinde tartışmanın alemi ne?Eğer biz bazı şeyleri görseydik ölürdük.Onun için ölünce göreceğiz.Cenneti görsek ölürdük.Onun için ölünce görmek istediğimiz şeylerin yatırımını yapmak lazım.
Kurban’ın sosyal bir boyutu vardır.Bizim evimize et girebilir ama evine et girmeyen nice fakir evlerin var olduğunu unutmayalım.Bu ibadete dil uzatılmamalı. Müslüman olmayan birisi bu ibadet yerine getirildiği için bu kurbanını vakfeden insana teşekkür etmelidir.Yahudilerde ve Hıristiyanlarda da kurban vardı.Hıristiyanlarda Hz. İsa bir kurbandı.Ekmeği İsa (a.s)’ın eti,şarabı da kanı yerine içtiklerini söylüyorlar.Yani kurbanı bitirdiler.Şu zamanda Müslümanlar’ın kurbanı dünya’nın dört bir yanına ulaşıyor.Kurbanlarımız bölgeleri,kıtaları,coğrafyaları buluşturuyor.Bütün Müslümanları kardeşçe paylaşabileceği bir ortak noktada kurban ibadeti vesile oluyor.Bu bile bizim kurban ibadetimiz Allah indinde makbul olduğunun işareti değil de ya nedir? Ümmet olarak ümmetin kurbanını şu son yıllarda kabule karin ile makbul oluyor sanki. Müslümanlar direndi vazgeçmedi.Şimdi kurbanlarımız dünyanın dört bir tarafında ki yoksullara ulaşıyor. Afrika’nın,Güney Amerika’nın ,Uzak Doğunun yoksullarına ulaşıyor.Bu ne mübarek bir ibadet.Burada duruyor kişi,kurbanı Nijerya’da,Habeşistan’da, Burma’da, Birmanya’da, Arjantin’de,Şili’de,Kuba’da kesiliyor. Oralarda Müslümanlar istifade ediyor.Müslüman olmayanlarda durup şaşırıyor.Kurban bir tebliğ,bir fiili davet olup çıkıyor.Fiili davet kavli davete beş çeker.İşte kurbanımız yeryüzünde İslam’ın şiarı oldu ve çıktı.Bunlarda gösteriyor ki İslam’ın şiarları zaman ve zemin ile mukayyet değildir.İslam’ın şiarları İslam gibi evrenseldir.Allah-u Teala sadece dünü görmedi.Bu talimatları verirken bu günü , yarını ve ötesini de gördü.
Kurban,hayvanın insana verdiği soylu derstir.
Kurban,Hz. İbrahim’i şimdi burada içinizde yaşamaktır.
Kurban,ölümün devredilemeyeceğini öğrenmektir.
Kurban,bir başaksının bir başkası adına ölemeyeceğini herkesin kendi yerine öleceğini öğrenmektir.
Kurban, Allah’a takarrub ve kurbiyyettir.
Rabbim kurbanlarımızı kabule karin eylesin. Rabbim bizi katında kabul etsin. Rabbim namazlarımızı, oruçlarımızı kurban etsin. Varlığımızı kendi yolunda kurban etsin.Rabbim servetimizi kurban etsin.Kurban ettiğimiz her şeyi kendisine yaklaşma vesilesi kılsın. (âmin).