Liv Hospital Gaziantep Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Fatih Teker, meme kanseri hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Meme kanserinin tedavi edildikten sonra tekrar nüksedebileceğine değinen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Fatih Teker, “Erken evrede yüzde 80 hasta süreci sorunsuz atlatabiliyor. Buna rağmen, yüzde 20’lik bir grupta kanserli doku çıkarılmasından çok sonra bile vücudun farklı bölgelerinde yeniden oluşabiliyor” dedi.
Meme kanserinin tedavi edildikten sonra tekrar nüksedebileceğine değinen Prof. Dr. Teker, “Erken evrede yüzde 80 hasta süreci sorunsuz atlatabiliyor. Buna rağmen, yüzde 20’lik bir grupta kanserli doku çıkarılmasından çok sonra bile vücudun farklı bölgelerinde yeniden oluşabiliyor” dedi. Prof. Dr. Teker, meme kanseri tedavisi alan hastalarda hastalığın tekrar etmesiyle ilgili endişelerinin olduğunu vurguladı.
“Hastalığım nüksederse aynı süreçleri tekrar mı yaşayacağım, vücudun farklı bölgelerinde yeniden oluşursa atlatabilir miyim gibi” endişelerin hâkim olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Teker, “Herhangi bir ağrı olduğu zaman hastalarımız bunu farklı şeylere yorabiliyor. Yani herkeste böyle bir kaygı olabiliyor, biz hekimlerde de var. Bu kaygıları önemsiyoruz, çünkü bilinmeyene karşı korku son derece insani bir duygudur. O yüzden bütün hastalarımızla alarm belirtilerini, tekrarlama risklerini ve ihtimal bir tekrarlama durumuna karşı alabileceğimiz önlemleri paylaşıyoruz” şeklinde konuştu.
“Korkunun çözümü içinizde saklı”
Teker, meme kanseri hastalarının hastalığın yeniden nüksetmesiyle ilgili korkularıyla nasıl başa çıkılabileceğiyle ilgili şu önerilerde bulunarak, “Bu durum biraz mizaç yapısıyla ve geçmiş yaşam deneyimleriyle de alakalı. Kimi bireylerin kaygı düzeyleri diğerlerinden yüksek olabilir. Bazen yaşadıkları panik, depresyon, öfke ve çaresizlik gibi ruhsal durumlar günlük yaşamlarını dahi etkileyebilir. Biz tüm hastalarımıza herhangi bir tereddüt hissettiklerinde bize başvurmalarını anlatıyoruz. Onlara şunu da açıklıyoruz; korkuyu azaltmak ve korkunun çözümü ancak sizin içinizde ve sizin tarafınızdan bulunabilir. Bazen psikiyatri, akupunktur ve meditasyon gibi yöntemler de öneriyoruz. Belli düzeyde kaygı kişi tarafından yönetilebilir ancak daima aşırı korkuyla yaşamak bağışıklığı zayıflatır. Korkudan korunmak kadar korkuyu içtenlikle göğüslemek de önemlidir. Bu tür zorlayıcı duygu durumu içinde yaşayanlara ‘Stresinizi kontrol etmekte zorlanıyorsanız hayatınızda strese neden olan faktörleri azaltacak birtakım değişiklikler yapabilirsiniz’ diyorum. Beden ve ruhun bütünlüğünü sağlamak her zaman bağışıklık sistemini güçlendiren yöntemlerin devreye girmesiyle mümkündür” ifadelerini kullandı.
“İyimser davranılsa da belirtiler göz ardı edilmemeli”
Aşırı kaygılı olanların tam zıddı hasta grubuyla da bazen karşı karşıya geldiklerini belirten Prof. Dr. Teker, “Bu hastalar ben iyiyim, bir şeyim yok, geçti gitti gibi iyimser davranış modeli içinde olmayı tercih ediyorlar. Tabii ki iyimserlik ve pozitif tutum her insanın hayatında benimsemesi gereken bir davranış türü. Ancak bu tutum içindeki hastaların bazılarının hastalıklarını bilmediklerini, yakınları tarafından gizlendiğini de görüyoruz. Bu davranış modeli zararsız gibi görünse de belirtileri göz ardı etme riski içerdiği de bir gerçektir” ifadelerine yer verdi.
“Hastalığın bütün hayatınızı kontrol altına almasına izin vermeyin”
Hastalara uyarılarda bulunan Prof. Dr. Teker, “Hastalığın bütün hayatınızı kontrol altına almasına izin vermeyin. Ya tekrar çıkarsa, ya yayılma yaparsa gibi kaygılarla hayatla ilgili planlarınızdan vazgeçmeyin. Aşırı iyimser veya aşırı kötümser olmak yerine dengeli olmayı seçmek her zaman daha yararlıdır. Vücudunuzu iyi tanıyın, şikayetlerinizi takip edin. Çoğu kişi grip olunca öksürür sonra geçer, geçmeyen veya artan şikayetlerinizde hekime başvurmayı ertelemeyin. Öz tedavi gücünüz, çoğu zaman düşündüğümüzden de etkilidir. Kendinize mutlaka yeterli zamanı ayırın. Sağlığınızı ve rahatınızı eğlenerek koruyun” diye konuştu.