Üç Aylar, Kameri Takvime göre, Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu aylar, rahmet dalgalarının başladığı, manevi huzur ve sükûnun kalplere doğduğu, ilahi rahmetin coştuğu aylardır. Bu aylar girince, müminlerin ruhlarını manevi bir hava kaplar. Bu mübarek aylar içerisinde öyle feyizli ve bereketli geceler vardır ki, Yüce Allah’ın rahmeti, bu gecelerde müminler üzerine yağmur gibi yağar.
Üç aylardan ilki olan Recep ayının manevi değerine Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hadis-i şeriflerinde işaret buyrulmuştur. Tevbe Sûresi’nin 36. âyetinde şöyle buyrulmaktadır:“Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin..[1].”Ayeti kerimede ifade edilen “haram ayların, “Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep” ayları olduğunu sevgili Peygamberimiz (s.a.v), şu hadisleriyle açıklamışlardır:“Muhakkak zaman Allah’ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Sene on iki aydır. Onlardan dördü haram aylarıdır. Bunlardan üçü peş peşedir: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, bir de Cemâziyel-âhir ile Şaban ayları arasında olan ve Mudar Kabilesi’nin ayı Recep’tir.” [2]
Recep Ayı, gerek İslam’dan önce, gerekse İslam’dan sonra mukaddes bilinen bir aydır. İslam dini gelmeden önce, bu ay girer girmez, Arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanır, herkes kendisini bu ayda güven içinde hissederdi. İslam geldikten sonra da, bu aya olan hürmet devam ettirildi. Bu ay, Regâib ve Miraç gibi mübarek geceler ve ilahî tecellilerle şereflendirildi.
Recep ayının başlangıcında Peygamberimizin şöyle dua ettiği rivayetler arasında yer almaktadır:“Ey Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl, bizi Ramazana kavuştur.”[3]
Ülkemizde, yukarıdaki beyanlar ışığında, asırlardır bir “üç aylar” geleneği oluşmuş; Ramazana hazırlık, Recep ayının girmesiyle başlar hale gelmiştir.
Bu aylar mübarek gecelerle doludur. Recep ayının ilk Cuma gecesi, Regâib gecesi, yirmi yedinci gecesi, Miraç gecesidir. Şaban ayının on beşinci gecesi Berat gecesi, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi de Kadir gecesidir.
Burada 01 Mayıs 2014 Perşembe akşamı idrak edeceğimiz Regâib gecesine de kısaca temas edelim.
Regâib, çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey anlamlarına gelen Arapça bir sözcüktür. Cenâb-ı Hakk’ın, ilahi ihsan ve manevî hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi ve samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri dolayısıyla, Müslümanlar tarafından heyecanla beklendiği ve gönülden arzulandığı için Recep ayının ilk Cuma gecesine “Regâib Kandili” denmiştir.
Ülkemizde, yukarıdaki beyanlar ışığında, asırlardır bir “üç aylar” geleneği oluşmuş; Ramazana hazırlık, Recep ayının girmesiyle başlar hale gelmiştir.
Bu aylar mübarek gecelerle doludur. Recep ayının ilk Cuma gecesi, Regâib gecesi, yirmi yedinci gecesi, Miraç gecesidir. Şaban ayının on beşinci gecesi Berat gecesi, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi de Kadir gecesidir.
Burada 01 Mayıs 2014 Perşembe akşamı idrak edeceğimiz Regâib gecesine de kısaca temas edelim.
Regâib, çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey anlamlarına gelen Arapça bir sözcüktür. Cenâb-ı Hakk’ın, ilahi ihsan ve manevî hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi ve samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri dolayısıyla, Müslümanlar tarafından heyecanla beklendiği ve gönülden arzulandığı için Recep ayının ilk Cuma gecesine “Regâib Kandili” denmiştir.
Reğâib Kandili, Recep ayının 27. gecesindeki Miraç ve Şaban ayının 15. gecesindeki Berat kandillerini; Ramazan ayını, Kadir gecesini, Ramazan ve kurban bayramlarını müjdeleyen mübarek bir gecedir.
Bu geceye mahsus bir ibadet şekli olmamakla beraber, geceyi tevbe, dua ve ibadetle geçirmek sevap kazanmaya vesile olur.
Recep ayı içerisinde bulunan bir başka mübarek gece de Miraç gecesidir. Miraç gecesi; Allah’ın Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’i Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürdüğü [4] ve oradan da göklerin derinliklerine yükselttiği gecedir. Miraç gecesi, Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Peygamber’e büyük hakikatlerin ilâhî sırlarını gösterdiği, vasıtaları kaldırarak ilâhî vahye muhatap kıldığı, kendi âyâtını ve kâinatın sırlarını seyrettirdiği, müminlere namazın farz kılındığı ve biz Müslümanlar için de ilâhî lütuflarla dolu olan bir gecedir.
Üç ayların ikincisi olan Şaban ayı ve onun içerisinde bulunan Berat gecesi de Müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibadet edilmesi âdet halini almıştır. Bazı rivayetlerden, Hz. Peygamber’in Şaban ayına ve özellikle bu ayın on beşinci gecesine ayrı bir önem vererek onu ihya ettiğini [5] göz önünde bulunduran âlimler, bu geceyi ibadetle geçirmenin sevaba vesile olacağını söylemişlerdir. Ayrıca bir kısım bilginlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin[6]; Hicret’in ikinci yılında Berat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmıştır.[7]
Üç ayların sonuncusu olan Ramazan ayı ve onda bulunan Kadir gecesinin ise, dini hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır. Ramazan ayı, hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur’an ayıdır. Ramazanın diriltici özelliği, bütün insanlığı hidayete ve mutluluğa ulaştırmak için yeryüzüne gönderilen Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamasından,[8] bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin[9] bu ay içerisinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, İslâm’ın beş temelinden biri olan oruç ibadetinin bu ayda yerine getirilmesi emredilmiştir.[10] Böylece Ramazan ayı diğer aylar içinde bir başka aydır. Sanki yeni bir hayatın başlangıcıdır. Hayatımızın kazandığı ve kazanacağı yeni boyutların filizleneceği önemli bir devredir. İnsanî ve sosyal ilişkilerimizin daha güzel bir hüviyet kazanacağı zaman dilimidir.
Recep ayı içerisinde bulunan bir başka mübarek gece de Miraç gecesidir. Miraç gecesi; Allah’ın Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’i Mekke’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürdüğü [4] ve oradan da göklerin derinliklerine yükselttiği gecedir. Miraç gecesi, Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Peygamber’e büyük hakikatlerin ilâhî sırlarını gösterdiği, vasıtaları kaldırarak ilâhî vahye muhatap kıldığı, kendi âyâtını ve kâinatın sırlarını seyrettirdiği, müminlere namazın farz kılındığı ve biz Müslümanlar için de ilâhî lütuflarla dolu olan bir gecedir.
Üç ayların ikincisi olan Şaban ayı ve onun içerisinde bulunan Berat gecesi de Müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibadet edilmesi âdet halini almıştır. Bazı rivayetlerden, Hz. Peygamber’in Şaban ayına ve özellikle bu ayın on beşinci gecesine ayrı bir önem vererek onu ihya ettiğini [5] göz önünde bulunduran âlimler, bu geceyi ibadetle geçirmenin sevaba vesile olacağını söylemişlerdir. Ayrıca bir kısım bilginlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin[6]; Hicret’in ikinci yılında Berat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmıştır.[7]
Üç ayların sonuncusu olan Ramazan ayı ve onda bulunan Kadir gecesinin ise, dini hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır. Ramazan ayı, hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur’an ayıdır. Ramazanın diriltici özelliği, bütün insanlığı hidayete ve mutluluğa ulaştırmak için yeryüzüne gönderilen Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamasından,[8] bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin[9] bu ay içerisinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, İslâm’ın beş temelinden biri olan oruç ibadetinin bu ayda yerine getirilmesi emredilmiştir.[10] Böylece Ramazan ayı diğer aylar içinde bir başka aydır. Sanki yeni bir hayatın başlangıcıdır. Hayatımızın kazandığı ve kazanacağı yeni boyutların filizleneceği önemli bir devredir. İnsanî ve sosyal ilişkilerimizin daha güzel bir hüviyet kazanacağı zaman dilimidir.
Ramazan ayının özellikle Müslüman Türk toplumunun dinî hayatında müstesna bir yeri vardır. Türk milleti, Ramazan’ı yılda bir defa gelen önemli bir misafir olarak kabul eder ve hazırlıklarını buna göre yaparlar.
Her yıl Ramazan ayı yaklaşırken neşe, hareket ve bir canlılık görülür. Toplum geleneğimizin canlı ve dipdiri görüntüsü olarak Ramazan; yıllık takvimimiz içinde hatırı sayılır bir ağırlığa sahiptir. Ramazan, aylar içerisinde sultanlıkla taltif edilen bir payenin sahibi olarak, kandillerle karşılanıp, bayramlarla uğurlanır. İftar, sahur, teravih gibi ibadet neşvelinin ötesinde manalar taşıyan bu merasimleriyle de sultan olmanın ayrıcalıklarını yaşar.
İnsanoğlu, yaşadığı günlerde farklılıklar olmazsa, belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Fakat alışkanlıklarının dışında ve farklı durumlarla karşılaşırsa kendine bir çeki düzen verir. İşte idrak edeceğimiz üç aylar ve bu aylar içerisinde bulunan mübarek geceler, müminin hayatındaki mûtad gün ve geceler arasında fazlasıyla sevap kazanacağı kıymetli zaman dilimidir. Şurası bilinmelidir ki, insan bu dünyada nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde, Allah’ın huzuruna, dünyada işledikleriyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise, sevinip mutlu olacak; kötü ise, pişmanlık duyarak mahcûb olacaktır. Ancak bu mahcûbiyetin orada faydası da olmayacaktır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[11]
Önümüzdeki üç ay içerisinde, gündelik hayatın tek düzeliğinden ve sıradanlığından bizleri alıp, kendi hususî atmosferine götüren bu güzel ve özel günleri ard arda yaşayacağız. Güzel yurdumuzun insanları, kandil, Ramazan ve bayram gibi bu hususi zamanları sosyal barışın ve huzurun bir vesilesi sayarak karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle karşılayıp uğurlayacak kendi inanç ve değerlerini yaşama ve yaşatmayı, bizzat yaşayarak öğreneceklerdir.
Önümüzdeki üç ay içerisinde, gündelik hayatın tek düzeliğinden ve sıradanlığından bizleri alıp, kendi hususî atmosferine götüren bu güzel ve özel günleri ard arda yaşayacağız. Güzel yurdumuzun insanları, kandil, Ramazan ve bayram gibi bu hususi zamanları sosyal barışın ve huzurun bir vesilesi sayarak karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle karşılayıp uğurlayacak kendi inanç ve değerlerini yaşama ve yaşatmayı, bizzat yaşayarak öğreneceklerdir.
Halkımız arasında “Üç aylar” diye adlandırılan Recep, Şaban ve Ramazan ayları, Yüce Allah’ın ruhumuza ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir. Yapılan dileklerin dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller geçididir. Meleki olduğu kadar, şeytani özelliklere de sahip ve günah işlemeye müsait olan insanın günahlarından tevbe edip temizlenmesi için üç aylar bir fırsattır. Kısaca üç aylar, günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimidir. Ramazandan önce oruçla buluşanlar, Cuma namazına koşanlar, namaza başlayanlar, ibadetlerini çoğaltanlar, tevbe ile Allah’a yönelenler... Gibi manevi kazanç elde edenlerin çokça görüldüğü anlardır üç aylar.
Hayatımızda âdeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübarek üç aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi güçlendirmemiz için son derece değerli fırsatlardır.
İşte idrâk ettiğimiz mübarek üç aylar; Yaratıcımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilâfları, şahsî menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli; her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dinimizin bizden ısrarla istediği, barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insani ve ahlâkî meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıdır.
Hayatımızda âdeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübarek üç aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi güçlendirmemiz için son derece değerli fırsatlardır.
İşte idrâk ettiğimiz mübarek üç aylar; Yaratıcımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır. Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilâfları, şahsî menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli; her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dinimizin bizden ısrarla istediği, barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insani ve ahlâkî meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıdır.
Bütün okuyucularımızın üç aylarını ve Reğaib Kandillerini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Yüce Mevlâ’dan niyaz ediyorum.
Selam ve dua ile...
[1]Tevbe Süresi 9/36
[2]Buhârî, Ehâdî, 5, Tevhid, 24; Müslim, Kasâme, 29; Ebû Dâvud, Menâsik, 67; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/37, 73.
[3]Ahmed b. Hanbel; Müsned, I/259.
[4]Bkz.İsra Süresi,17/1
[5]Tirmizî, Savm,39; İbn-i Mâce, İkame,191, Hadis No:1389
[6] Bkz. Bakara Süresi, 2/185
[7] Geniş bilgi için bkz. DİA, V, 475-476
[8] Bkz. Bakara Süresi, 2/185
[9] Bkz. Kadir Süresi, 97/3
[10] Bkz. Bakara Süresi, 2/185
[11]Haşr, 59/18