Leblebili bozayı içerken Osmanlı günleri aklıma geldi. İçime tarih sayfalarından aşina olduğumuz bu esnaf davranışını canlı görmemden dolayı büyük bir ferahlık çöktü.
Osmanlı döneminde ki esnaf ahlakını hep dinlemişizdir. Tereyağı sattığı müşterisinin bal talebini karşılamayıp, bal kendisinde olmasına rağmen siftah etmeyen komşu esnafa gönderen koca gönüllü Osmanlının esnaf adamlarını hep biliriz. Ben onları tarih sahnesinde kaldı sanıyordum. Vefa’da boza içerken tarihte yaşanan bu anekdot geldi aklıma. Karşılaştığım bu sahne beni çok duygulandırdı. Kazanma hırsının her şey olmadığını bilen ve bunu gerçek hayatta uygulayan insanların olmasını görmekten mutluluk duydum.
Ve sonra iyi ki Osmanlı gibi bir kökten geliyoruz dedim...
Osmanlı’nın adaleti, insanlığı benzersiz. Günümüz kapitalist dünyasının maddeleşen, maddeyi her şeyin önüne koyan acımasız çarkları insanları bir silindir gibi ezerken bizi rahatlatan koskoca şanlı bir tarihimiz var.
Leblebili boza yudum yudum boğazımdan aşağıya doğru yavaş yavaş akıp giderken Osmanlının şanlı akıncılarının nasıl 600 yıl süren koskoca adil bir İmparatorluk kurduklarını düşündüm. Birbirimizi ve ülkemizi seversek "medeniyetimizin küllerinden daha güzeli neden çıkmasın" dedim.
Türkiye bir Afrika yada iddiasız bir Avrupa ülkesi değil. Ülkemiz dünyaya adaletle, insanlıkla hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısıdır. Ve Türkiye artık kötü bir mirasyedi evlat gibi davranmıyor. Artık yurdumuz kökünü unutmadan, geçmiş parlak günlerin daha güzelini kurmak için çalışan insanlarla dolu.
Yarınların "Lider Ülke Türkiye'si" geçmişiyle gurur duyan ve o parlak günleri halkına yeniden yaşatmak isteyen, ülkesini yürekten seven insanların omuzlarında, ruhlarını yabancılara satmış grupların tüm "Paralel ihanetlerine" rağmen yükseliyor, yükselecek...