Hamid isminin en büyük tecellisi Cenab-ı Hakkı hamddir.Hamd ismine layıkıyla iman eden bir mü’min,bu ismin tecellisinden en büyük payı almak için sadece hamd etmekle yetinmez.Varlığını hamde dönüştürme çabası içerisine girer.Varlığını hamd kılmanın ilk şartı,Hz. Allah’tan razı olmaktır.Bilinen bir hakikattir ki,ibadet O’nun razı olduğunu yapmak,ubudiyet O’nun yaptığına razı olmaktır.Ubudiyyet kulluktur.Kullukta pazarlık olmaz.Kula düşen gök oluğunun altına başını tutmak,o oluktan ne yağarsa razı olmaktır.
Hz. Allah’tan razı olan kişi,Allah-u Teala’nın razı olduğu kişidir.Böyle bir kulda rıza hali,hamd haline inkılap etmiştir.Bu hal,küfür ve delalet dışında her şeye hamd etme,her şeyi hamde vesile bilme halidir.Bu hal ile hallenen mü’min,yalnız sıhhatliyken değil,hastayken de hamd eder.Yalnız varsılken değil,yoksulken de hamd eder.Yalnız güçlüyken değil,güçsüzken de hamd eder.Yalnız bollukta değil,darlıkta da hamd eder.
Böyle yapınca ne mi olur?Bedeninin hastalığı ruhuna şifa olur.Maddi yoksulluğu manevi varsıllığa dönüşür.Fiziki güçsüzlüğünden metafizik bir güç damıtır.Maddi darlığına rağmen manevi bir bolluk ve genişlik içinde yüzer.
Varlığını hamd kılan,kayıtsız şartsız Hz. Allah’a teslim olandır.Hamdi arttıkça teslimiyeti artar,teslimiyeti arttıkça Hamdi artar.Hamd ona bir sekinet ve sukünet verir.Her hamdinden derin bir haz almaya başlar.Hamd sayesinde derdi dermanı olur.Hamid isminin tecellisi ile öyle mest olur ki,hamdini artıran ve başkalarının kurtulmak için çırpındığı o elem ve acı verici sebebi de sevmeye başlar.Onunla arasında bir ham ünsiyeti peyda olur.Bu derin rıza hali sayesinde derdini sever.
Öyle sever ki,şöyle diyen Fuzuli’yi ancak o zaman anlar.
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacından tabib
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır.
Ve birde Seyrani’yi:
Ey tabib elden gelirse yaremi gel emleme
Yar elinden gemlidir bu yareyi merhemleme
Derdini sevince derdi derman olur.Böyle olunca da her hali hamd olur.Yalnız dili değil her organı,hatta her hücresi hamd eder.Hamd ile derdini savmış olmaz belki,fakat derdinden daha büyük sabrı celb etmiş olur.
Hamdsizlik nankörlüktür
Hamdsizlik nankörlüktür
Bazılarının başlarına gelen büyük musibetlere bakanlar,nasıl dayandığına şaşarlar.Onlar şaşan kişi musibeti görmekte,fakat onunla beraber inen sabrı görememektedir.Eğer musibeti gördüğü gibi inen sabrı da görseydi,o zaman,’’bu kişi bu musibete nasıl sabrediyor?’’ diye şaşırmasına gerek kalmazdı.
Hamdsizliğin en büyük sebebi kibirdir.Kibrin,sahibini müşrik etmeyen ‘ahlaki şirk’ olduğunu biliyoruz.Hamd ile başlayan beş süreden biri olan En’am süresi 1. Ayetinde , ’hamdsizlik’ ile ‘küfür/nankörlük’ arasında bağ kuruluyor.Ayeti kerime zımnen hamd etmeyenler nankörlerdir demeğe getiriyor.
Hamid isminin tecellisine medar olan kişi,kendini övmez.Yapmadıklarıyla övünmenin Hamid olanın gazabını ve azabını celb edeceğini bilir.Yapmadıklarıyla övünmekten hoşlananlar,sanma ki azaptan kurtulabilecekler.Onları şiddetli bir azap beklemektedir.(1)
Hamid isminin tecellisine medar olanlar,değil yapmadıklarıyla övünmek,yaptıklarıyla dahi övünmeyi ve övülmeyi istemezler.Zira onlar yaptıkları iyiliklerin,zatına yapılan hamde layıkıyla karşılık veren Allah’ın bir ihsanı olduğunu bilirler.İyiliğe ödül beklemezler.Zira yaptıkları iyiliği,kendilerine yapılmış ilahi bir ödül olarak görürler.
Dünyada elhamdülillah deriz,cennette onu yeriz
Dünyada elhamdülillah deriz,cennette onu yeriz
Varlığı hamd olan bir mü’minin hamdinin ödülü cennettir.Cenneti insan imanı ve Salih amelleriyle hak eder.Bu doğrudur,fakat bu doğrunun yarısıdır.Doğrunun diğer yarısı da şudur.Cennet amellerin bedeli değil,Hz. Allah’ın ödülüdür.Hamdi şükürden ayıran hususu,hamdin verince de,vermeyince de,hatta alınca da yapılmasıdır.İnsan verilene hamd ederse ,yatığı bu hamdin karşılığını cennette bulur.
Bir mü’min su içer hamd eder ve bunu da elhamdülillah diyerek dile döker.Ahirette o suyu mükemmel haliyle önünde bulur.Aslında cennette bulduğu suyun mükemmel hali dünyada içtiği suya yaptığı hamdidir.Yani mü’minin dünyada içtiği suya olan Hamdi,ahrette önüne suyun mükemmel hali olarak gelir.Mü’min dünyada yemek yer,hamd eder.Ahirette Hamdi cennet taamı olarak önüne gelir.
Allah-u Teala mü’mini alarak sınar.Mü’min bu sınavı hamd ile geçer.Allah bu dünyada aldığını ahrette mükemmel haliyle vererek mü’mini ödüllendirir.Esasen mü’minin ahrette bulduğu o nimet,dünyada kaybettiği değil,dünyada kaybedince yaptığı hamdidir.Yani mü’minin dünyadaki soyut hamdi ve onun sözcüklere dökülen ifadesi olan elhamdülillah’ı,ahirette somut ve müşahhas olarak önüne gelir.
Esasen cennetin kendisi,mü’minin hamdine verilmiş bir ödülden başkası değildir.Önce şu ayeti kerimeyi hatırlayalım. (Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.(2)
Cennette ibadet yoktur.Zira ahret teklif mahalli değildir.Sorumluluk dünyadadır.Orası dar’ul –ceza,yani yaptıklarının karşılığının alındığı diyar ve daru’l-karar’dır.Fakat ibadetin olmadığı cennette,var olduğu kesin olan bir şey vardır.O da hamddir.Demekki cennette ibadet eder,fakat hamd devam eder.Zira hamd,Allah’a olan muhabbetin eseridir.Allah’a olan muhabbet ise müebbettir.Zira Allah,mutlak müebbettir.
Bir mü’min su içer hamd eder ve bunu da elhamdülillah diyerek dile döker.Ahirette o suyu mükemmel haliyle önünde bulur.Aslında cennette bulduğu suyun mükemmel hali dünyada içtiği suya yaptığı hamdidir.Yani mü’minin dünyada içtiği suya olan Hamdi,ahrette önüne suyun mükemmel hali olarak gelir.Mü’min dünyada yemek yer,hamd eder.Ahirette Hamdi cennet taamı olarak önüne gelir.
Allah-u Teala mü’mini alarak sınar.Mü’min bu sınavı hamd ile geçer.Allah bu dünyada aldığını ahrette mükemmel haliyle vererek mü’mini ödüllendirir.Esasen mü’minin ahrette bulduğu o nimet,dünyada kaybettiği değil,dünyada kaybedince yaptığı hamdidir.Yani mü’minin dünyadaki soyut hamdi ve onun sözcüklere dökülen ifadesi olan elhamdülillah’ı,ahirette somut ve müşahhas olarak önüne gelir.
Esasen cennetin kendisi,mü’minin hamdine verilmiş bir ödülden başkası değildir.Önce şu ayeti kerimeyi hatırlayalım. (Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.(2)
Cennette ibadet yoktur.Zira ahret teklif mahalli değildir.Sorumluluk dünyadadır.Orası dar’ul –ceza,yani yaptıklarının karşılığının alındığı diyar ve daru’l-karar’dır.Fakat ibadetin olmadığı cennette,var olduğu kesin olan bir şey vardır.O da hamddir.Demekki cennette ibadet eder,fakat hamd devam eder.Zira hamd,Allah’a olan muhabbetin eseridir.Allah’a olan muhabbet ise müebbettir.Zira Allah,mutlak müebbettir.
Cennete giren kişi,’’mutluluklar’’… hoşmedisi ile karşılanır.Bu ‘’hoş geldin’’ teşrifatına cennetliğin mukabelesi ‘’ “ Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun!” demekten ibarettir.
Böylece hamdin ödülü cennet,cennetin teşekkürü ise hamd olur.Böylece duaların karşılığı cennet,cennetteki duaları ise hamd olur.
Böylece hamdin ödülü cennet,cennetin teşekkürü ise hamd olur.Böylece duaların karşılığı cennet,cennetteki duaları ise hamd olur.
1-Al-i İmran Süresi 3/188
2-Yunus Süresi 10/9-10