İman iki boyutlu bir kelimedir.
1-İlahiyata ilişkin (teolajik),Yani akide.
2-Ahlaka ilişkin boyutu.Yani etik.
Güven;Allah-u Tealaya inandım deyip inandığında samimi olsa insan bu akidesini ifade etmiş olur.İnandım dediği Hz. Allah’a güvenmiyorsa ahlaksız imandır.O kimsede iman ahlakı yok demektir.Aslında nifak nedir biliyor musunuz?Nifak, akaitle ilgili bir problem değildir.İman ahlakıyla ilgili bir problemdir.İnfak ,Allah-u Tealaya güvenle ilgili bir hadisedir.Yani iman ahlakıyla ilgilidir.
Evvela tanım yapayım.Tanımı yapılmayan kelimeler ,hududumuzu bilmeden yapılan evlere benzer.Komşu arazilerine taşabilirsiniz.Hukuku çiğneyebilirsiniz.Daha doğrusu ne söylediğinizi bilmediğiniz için karşınızdakinin neyi anladığını bilemezsiniz.O da bilmez zaten.Onun için tarifler önemlidir.Her ne kadar Cemil Meriç ‘’Her tarif bir tahriftir ‘’ demişsede.
İnfak, zekat, sadaka Kur’an-ı Kerim’de infak üzerine bu üç kavram geçer.Diğerleri bunların etrafında haneleşir.Evvela bu üç kavramı etimolojik (yani kök) olarak sonra da şer’i anlamı itibari ile incelemek istiyorum.Eskilerin eskimez bir sözü vardır.’’Efradını cami ağyarini mani’’ olarak çerçevesini çizmek istiyorum.
1-İnfak: Hem doldurmak hem de boşaltmak, hem tamamlamak ve hem de sonuna kadar dayamak anlamına gelir. Kelimenin etimolojisi adeta zıt anlamlı. İnfak kelimesi münafık kelimesi ile arkadaştır. Aynı köktendir. İnfak kelimesinin türetildiği kelime (N-F-K) nefaka dır. Nefak: Elden çıktı, bitti manasına geldiği gibi, köstebek yuvasına da denir. Münafıkta aynı kökten türetilir. Oysaki Cenab-ı Hak Münafıkun Süresindeki nifak hastalığının şifası olarak infakı gösterir.(Münafıkun s. 63/10) Doğrudan kelimeyi kullanarak ilk bakışta nifakla infak arasında bir ilişki yokmuş gibi gelse de hem dil açısından hem de mahiyet olarak bir ilişki vardır. Bu ilişki zıtların ilişkisidir. Nifak,iki yüzlülüktür.İki yüzlü olanın tek dünyası olur.İnfak ise iki dünyalı bir imanın eseridir.Yani infak nifakın panzehiridir.
Nefaka kelimesine köstebek yuvası demiştik. Münafığa neden münafık denilmiştir? Nereden girip nerden çıktığı belli olmadığı yer altında hareket ettiği için.İlginçtir ekili alana zarar verir.Özellikle yumrulu bitkilere dadanır ve bir yere toplayarak istif eder. İstif ettiğini de yemez. Onun için köstebek yuvasını bulan ihya olur. Yani tam bir münafık tipi çiziyor aslı zatında. Belki zihninize gelebilir o zaman Allah-u Teala köstebeği niye yarattı ? Münafığı anlasınlar diye. Olmasaydı biz nasıl anlatacaktık bu konuyu.
Araplar metroya nefak derler. Nereden girip nerden çıktığı belli değildir. Çünkü iki deliği var. Birinden girer öbüründen çıkar. Peki, nifakı anladıkta infak neden aynı kökten? İnfak: Hem doldurmak hem de boşaltmak. Çünkü infak iki dünyalı bir inanç sisteminin müntesipleri tarafından yerine getirilen bir erdemdir. Metronun bir ucu bu dünyaya diğer ucu ise öbür dünyaya açılıyor. Adeta Eistehin vom holü varya, sovulcan yuvası,kozmik alemleri ifade eder.Bir düzlemden öbür düzleme geçmek için.Maddi düzlemden fizik ötesine geçme kuramı.Onun gibi höldür.Bir geçiştir.Tabiri caizse sırattır.Buradan atarsınız orada sizi bekler.
İnfak: Yarar veren bir şeyi ona Allah rızası için muhtaç olanlarla karşılıksız paylaşmak demektir. Kur’an-ı Kerim de ‘’Fi sebilillah’’ Allah yolunda demektir.Fi sebilillah üç şeye atıf yapılır.Fi sebilillah infak,fi sebilillah cihad,fi sebilillah hicret.Yani Allah yolunda infak,Allah yolunda cihat,Allah yolunda hicret.Fi sebililah bir bağlayıcılık ve sınırlandırma getiriyor.Yani infakın Allah yolunda olmayanı olabiliyor.Ona infak demiyoruz.İnfakı bu dünyadan öbür dünyaya gittiğine iman etmemiş bir insanın yardımı infak adını almıyor.Karşılıksız yardım yapılabilir.İnfak olabilmesi için iki dünyalı olması gerekir.Tek dünyalı infak olmaz.Onun için infak mahza bir ahlaki erdemdir.
2-Zekât: Zekât zekâ ile aynı köktendir. Zekâ; Çoğalan, üreyen, artma potansiyeline sahip olan kullandıkça artan demektir. Ve atuzzekate ve akridullahe kardan hasena, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. (Müzzemmil s. 73/20) Kur’an-ı Kerimde; ‘’vermek’’ yardımcı fiili ile (atuz-zekata),hem ‘’yapmak’’ yardımcı fiili ile (lizzekati failün),hem de yardımcı fiilsiz olarak tezekka,yetezekka,zekka kök anlamından dolayı ‘’artma ,gelişme’’ manasını içerir.Zekatın lugat manası ekonomik değil ahlakidir.Yalnızca karşılıksız harcamak değil,ondan daha öte arınmak için fedakarlık etmek,arınmak için bedel ödemek anlamlarına gelir.Bu mananın en belirgin olduğu ayeti kerime şudur. Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.(Tövbe s. 9/103)Burada verilen şey sadaka olarak isimlendirilmekte, sadakanın amacının da zekât (arınma) olduğu vurgulanmaktadır. atu’z-zekate formları,’’arınmanın bedelini ödeyin’’ anlamına gelir ki, bu bedeli Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in sünneti açıklamıştır.
İnfakı anlamak için tasavvur dünyamızı iyi anlamak gerekir.Tasavvur dünyamız iyi anlaşılmadan infak iyi anlaşılamaz.Tasavvur dünyamızın üç temel taşı vardır.Tevhit,hürriyet ve adalet.
a-Tevhit:Varlığın, varlığı oluşturan bütün bir alemlerin,her şeyin bir şeyle,her bir şeyle ilgisidir.Her şeyin bir şeyle ilgisi mahlukat,her şeyin bir şeyle ilişkisi Halik mahluk ilişkisi biçiminde tezahür eder.Onun içindir ki;bizim alem tasavvurumuz Allah-u Teala’nın müdahil olmadığı hiçbir alan yoktur.Bunun tersi şirktir.Müslüman’ın alem görüşü budur.Cenab-ı Hakkın müdahil olmadığı bir alan düşündüğünüzde yerine peydahlanmış bir tanrı atamanız gerekir.Tarih boyunca tüm seküler düşünceler Allah’ın müdahil olmadığı alan fikrine dayanır.İşte Batı Hümanizmi buna dayanır.İşte müşriklerin şirki de buna dayanır.O sadece gökte değil yerde de ilahtır.O göklerin ilahıdır diyen mantık nasıl şirke dönüştü.Yeryüzünde o yoktur.O gökleri idare eder.O bizleri yarattı.Güneşi,ayı,yağmuru yarattı tamam o kadar.O uzak bir tanrı.Tüm putlar ve putçuluklar ‘’uzak’’ tasavvurundan neşet eder.Onun için ‘’ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîd ‘’biz kulumuza şah damarından daha yakınız’’.(Kaf s. 50/16) Kur’an-ı Kerim bizde bu tasavvuru inşa eder.Yani sana senden daha yakın.İnsana şah damarından daha yakın olan kalbidir.Sana kalbinden daha yakınız demektir.Şah damarınızdan daha yakın olanı aramak için uzağa gitmenize gerek yoktur.O nedenle şah damarından daha yakın olanı eğer hayattan dışlamaya çalışılırsa daha uzağa düşüyor,kendisine yabancılaşıyor, ,kendisine garipleşiyor demektir.İşte bizim alem tasavvurumuz tevhit merkezlidir.Bu tevhit merkezli alem tasavvurumuzda ‘’İki hayat vardır.Dünya hayatı ukba hayatı’’.
Dünya iki manaya gelir.
a-Yakın
b-Alçak,aşağı.
Aslında Kur’an-ı Kerimde dünya ile ilgili tüm vurguları alta alta dizdiğinizde yakın olanı değil,alçak olanını daha çok görürsünüz.Yani bu hayatı alçak,aşağı bir hayat olarak görüyor.Aslında cismaniş hayatla ruhani hayat diye de ikiye ayırabiliriz.Bu hayat kesif bir hayattır.Ruhani hayat ise latiftir.Kesif bir hayat ,kesif olan toprağa yakındır.Latif olan hayat latif olan ruha yakındır.Onun için servet kesif olanla ilgilidir.aslında zekat,kesif olandan verip latif olana eklemektir.Zekatta,sadaka da,infak ta,servette kesif olandan azaltıp,latif olanı güçlendirmektir.İşte edna hayat a’la hayata böylece dönüştürülebilir.
b-Hürriyet: Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.(al-i İmran s.3/35)
Muharraran:Etrafım ne der.Kocamın akrabaları ne der.Nefsim ne der.Imran’ın kadını ,Meryem’in annesi,Hz. İsa (a.s)’ın anne annesi olan Hanne ömrünün sonunda bir evlada kavuşmuş .Hz. İsa (a.s) tombaladan çıkmıyor.Bunun anlamı bu işte.Hz. İsa (a.s)’ı getiren süreçler ta anne annede başlıyor. Bunun anlamı bu.Hiç bir şey tesadüf değil.Hiç bir güzellik tombaladan çıkmıyor.Bedeli ödeniyor.Ağır bedeller.Buda büyük annenin ödediği bedeldir.Ömrünün sonunda bir yavruya kavuşmuş ,kocası Imran Hanne hamileyken vefat etmiş,yavru karnında .Duasını kabul edip kendisine evlat bahşeden Cenab-ı Hakka bir armağan vermek istiyor.Bir teşekkür.Bir infak yapmak istiyor.Sadakat bedeli bir sadaka ama elinde avucunda hiçbir şeyi yok. Düşünüyor düşünüyor. En sonunda buluyor. Karnımdaki yavrum, onu infak edebilirim ve onu infak ediyor. nezertu leke ma fi batni muharraran nezrediyor.Bir kere çocuğu ömrünün sonunda bulmuş,senin bir şeyin yo ki zenginler versin.Niye sen veriyorsun?Allah-u Teala verdi.Hz. Allah’a geri vermenin anlamı var mı? Bu söz üzere götürdü mabede koydu.Hz. Meryem’in duruşu bu sözdür.Peki etraf ne dr.Kız mabede adanmaz,Yahudi geleneğinde yasaktır.Ey Hanne!ya kız evlat olursa.Hanne kız olduğunu bilmiyor.Hanne olsun dedi.Ben bütün içerden ve dışarıdan gelen fikirlere rağmen çocuğumu adadım diyor.
Bizde ki özgürlük ile Batıdaki özgürlüğün temel mantığı birbirine tamamen zıttır.İki özgürlük arasındaki tasavvur 180 derece ayrıdır.Batıda özgülük deyince;insanın nefsinin yapmak istediğini yapmasıdır.Onlarda özgürlük,nefsin talebine karşı kayıtsız ve şartsız boyun eğmektir.Bizde özgürlük ise;nefsin istek ve taleplerine karşı kayıtsız ve şartsız karşı çıkmaktır.Onun için bizde özgürlük içseldir.Onlarda dışsaldır.Bizde özgürlük ruhanidir.Onlarda ise cismanidir.Bizde özgürlük insanın iç özgürlüğüdür.Onlarda ise özgürlük,beşer tarafını şehvetinin,isteklerinin,arzularının,iç güdülerinin , bilinç altının doyurulmasıdır.Peki doyar mı?Asla.Onun için bizde özgürleştikçe kesif olandan kurtuluruz.Onlar özgürleştikçe kesif olana gömülürler.Bizde özgürleştikçe ruhumuz büyür.Onlarda özgürleştikçe nefisleri büyür,egoları büyür,benlik büyür.
İşte hürriyet tasavvurumuz zekatla,sadaka ile,kısaca infak ile alakası nedir? derseniz alakası şudur.Özgürlüğün bir parçası bizde sahip olduklarımızın biz mi sahibiyiz, yoksa bizimmi sahibimiz.Malım derken malınız mı yoksa malımısınız.Bunu demek yetmiyor.Malınızsa verebilmelisiniz.Malım diyenin malıysa verir.Verince de senin olur.Çünkü hiçbir köle efendisini veremez.Ama efendi kölesini verebilir.Hiç bir at süvarisini veremez.Her süvari atını verebilir.Atımı süvarimi.Servet senin sırtında mı,sen servetin sırtında mısın.Servetin elinde misin.Servet elin demi.İşte özgürlük tasavvurunda servete bakışımız böylece belirginleşir.Hürriyet tasavvurumuz ne ise servet tasavvurumuzda öyle olur.Eğer hürriyet tasavvurumuz nefsin özgürlüğü ise,servet tasavvurumuzda nefsin yemi olur.Hürriyet tasavvurumuz nefsin özgürlüğü ise ,servetimizde ruhumuzun yemi olur.Bizi sırtına atar bir Burak gibi miraca çıkarır.O nedenle hürriyet tasavvurumuz mal,servet tasavvurumuzu doğrudan belirler.
c-Adalet:Adalet tasavvurumuz tevhit ve hürriyet tasavvurumuza göre şekillenir.Nedir adil olan?adaletten neyi anlamaktayız?işte bu servet kapitalizmin ,Marksizm’in ve sosyalizmin ufuklarında hep adalet ütopyası durmuştur.Yani mutlu bir toplum çıkarmak,hepsinin hedefi aynıdır.Hiç biride mutsuz bir topluma oynamaz.Ama kapitalizmin özü itibari ile bireycidir.Kapitalizm maddenin egemenliğine dayanır.Tüketim ve üretim çarkını bir döngü olarak ortaya koyar.Mülkiyeti mutlaklaştırır.Mutlak mülkiyet.
Kapitalizm’in karşısında Marksizm yer alır. Mülkiyeti reddeder. Aslında kamu adına mülkiyeti reddeder.Mülkiyeti kamuya devreder.Kamu adına kamuyu yönetenler aslında mülkiyet üzerinde her türlü tasarrufu sağlarlar.Bu da kapitalizm’den daha korkunç sonuç verir.Verdide zaten.
Peki İslam inşa ettiği akılda nasıl bir adalet duygusu yerleştirir?Şöyle ki;Dünya ve ahret,iki dünyalı bir adalet duygusu.Eğer bir adalet duygusu ki,ahiret yoksa orada adalet duygusundan selim bahsedemezsiniz.Çünkü ahrete iman adalete imandır.Ahireti inkar eden bir kimsenin adaletten bahsetmesi kendisi farkında veya değil şaklabanlıktır.Ahiret olmaksızın makro düzeyde adalet sağlanamaz.Kitabına uydurulmuş,kanuna uydurulmuş,nizama uydurulmuş ,adam elindeki servetin tamamını sahtekarlıkla elde etmiş,başkalarının hukukunu gasp etmiş ve sonuna kadarda kimse farkına varmamış,bunun içinbir eli yağda bir eli balda deriz ya o cinsten.Ve eğer ahiret tasavvuruna sahip iseniz bu insanın konumu nedir sizin yanınızda Allah aşkına.Bu adamı nereye koyarsınız?Bu adama ne dersiniz?Ahireti olmayan,çift dünyalı olmayan bir tasavvurda bu adam ödüllendirilmiştir.Ancak ahrete imanın olduğu bir yerde kitabına uydurulmuş olsa da hiçbir sahtekarlık ödüllendirilmeyecek ve cezasızda kalmayacaktır.Onun için adalet,iki dünya üzerine inşa edilmelidir.Tek dünya üzerine adalet olmaz.
Bu çerçevede rızık tasavvurumuzu da adalet belirler.’’er rızku al’ellah’’ rızık Allah-u Teâlâ’ya aittir.Cenab-ı Hak yeryüzüne rızkı insanlığa yetesiye indirir.Yer yüzünde insanlığın nüfusu her ne kaç olursa olsun ,işte burada kapitalizmin ‘’ihtiyaç sınırsız,açlık ise evrenseldir’’ soytarılığı inkar edilmiş olur. ’’er rızku al’ellah’’ rızık evrenseldir.Herkesin rızkı yeryüzüne yetesiye inmiştir.Peki açlık varsa bunu nasıl algılarız? Açlık varsa rızkın adil bir biçimde bölüşülmediği ve dolayısıyla o dünyada adalet olmadığını anlarız.Onun için açlık Allah’a değil kullara nispet edilir.Peki bunun hikmeti nedir derseniz?Yeryüzünde yaşamamızın hikmeti ne ise bunun hikmeti de o dur.Niçin yaratıldık sualine Kur’an-ı Kerim şöyle cevap veriyor. ‘’O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır’’.(Mülk s.67/2) Yani yeryüzü bir cennet değildir. Bakınız Komünizminde,Kapitalizminde,Sosyalizminde vaat ettiği şey birbirlerine zıt düşüncelere sahip olsalar da yeryüzü cennetini vaat ederler.Bu bir sahtekarlıktır.Biri bireyi putlaştırarak vaat eder.Öbürü toplumu putlaştırarak ve diğeri de ideolojiyi putlaştırarak yeryüzü cennetini vaat eder.Ama İslam yeryüzünde bir cennet vaat etmez.İslam ahrette cenneti vaat eder.Onun içindir ki;İslam’a göre yeryüzü,yaşadığımız bu hayat bir imtihan salonudur.Peki mükemmelmidir?Cennete bakarak değildir.İmtihan salonu olarak bakıyorsanız bu kadar harika bir imtihan salonu yapılamaz.Hiç bir imtihan türü eksik edilmemiştir.İmtihan olmak için her sebep mevcuttur.Hayatı Hz. Allah güzel mi yarattı diye bakarken ,hayatın önce adını koyup ,sonra imtihan salonunu ,imtihan için elverişli mi yaratılmış diye sormak lazım.O nedenle dünya mükemmel bir imtihan salonudur.Her şey imtihan aracı.Hastalık sağlık,doğum ölüm,iyi kötü,güzel çirkin,gelen giden,yıkılan kalkan,görmek görememek hepsi bunlar bizim birer imtihan aracımızdır.Akıl bir imtihan aracı,akılsızlık bir imtihan aracı.Akılsızlar aklın bir sınavını versin diye , akıllıların önüne açılmış ilahi bir levhadır.Dünyayı bir imtihan yeri olarak gördüğünüzde her şey yerli yerinde,hepside mükemmeldir.İşte bu çerçevede servet bir imtihandır.Serveti bir imtihan aracı olarak gören insan mutlak mülkiyet iddiasında bulunabilir mi?Mutlak mülkiyet tasavvuru Allah’tan rol çalmaktır.’’Malik’ül Mülk’’Mülkün yegane maliki Allah’tır.Mülkiyet emanetle izah edilir.Mülkiyet tasavvurumuz emanet tasavvurumuzla aynıdır.Onun için servet ya ihanet edilmiş bir emanet,yada sadakat gösterilmiş bir emanettir.
3-Sadaka:Etimolojik anlamı ‘’özünde güçlü ve sağlam olmak’’ olan ‘’sıdk’’ kökünden türetilmiştir.Yalanın zıttı dır.Kişinin,bağlılığındaki güç ve dürüstlük sadakat ile ifade edilir.Kişinin sadakatine delil olsun için malından Allah’ın adına çıkardığı miktara da sadaka denilmiştir. Esasen sadakaya Allah’ın emanetine sadakat olduğu için bu isim verilmiştir. Çünkü servetin emanet olduğunu bilenler paylaşırlar ve paylaşmak emanete sadakattir. Her işin püf noktası ,matematiksel olarak ne kadar kazandığınız değil,kazandıklarınızın mutluluğunuza katkısıdır.Bunu tayin edense , karın çokluğu değil bereketi ve temizliğidir.Çünkü haram hain,helal ise vefalıdır.Kaybeden kişi için en kara gün hesap günüdür.Ve ak akçe kara gün içindir.Kazançların bir de Allah’a göre sınıflandırılması vardır.İnsan kazanır,bereketi ise Allah verir.
Özetleyecek olursak infak ahlakını;
1-Arkasından başa kakma olarak gelecek sadakadan, güzel bir söz daha evladır. Sahabe efendilerimizin bu konudaki tavırları şu idi.İnfak ettikleri kimseyi gördüklerinde cennetimizin hamalı diye bakarlarmış.’’Hammalat’ül cinan’’ Bizim cennetimizi sırtında taşıyan kimselerdir bunlar derlermiş.
2-İnfak iftihar değil imtihandır. Çünkü servet bir imtihandır, emanettir.
3-Sadaka malın budanmasıdır. Meyve budandıkça, servet paylaşıldıkça gürleşir.
4-Vermeği bir erdem değil, yükümlülük olarak görmek gerekir. Vermek, bir insanın başkasına iyilik yapması değil, kişinin kendisine iyilik yapmasıdır. Ona verdiğinden teşekkür beklemek yerine, verebildiğim için şükürler olsun demek lazımdır. Büyükler, nimetten önce şükrettiklerine şükrederlermiş. Bana şükretmeyi nasip ettiğin için sana şükürler olsun ya rabbi derlermiş. Verebilmeye şükredebilmek bu çok önemli. Serveti olan vermez. İman verir. Mevlam imanımızı bol eylesin.