Rumeysa annesiyle ödev yaparken bizde Ayşe'yle balonla pas oynamaya başladık. Ayşe bana atıyor , ben Ayşe'ye. O ara TRT Avaz da Ahmet Özhan'ın programı var. Ona baktım. Bir kaç pası kaçırdım . Ayşe " Baba dalga geçmee. Oynayacaktık" dedi. Bir konuda bir söz verdiysem yerine getirmeyecek gibi olursam hemen "Baba söz vermiştin" diyor ve gereğini yaptırıyor. 3,5 yaşında bir kız çocuğu bile kül yutmuyor. Artık kimse kimseyi kandıramaz. Herkes dürüst ve erdemli olacak. Devir şeffaflık devri. Kapalı kapılar ardında kumpas kurmak, Ali Cengiz oyunu düzenlemek artık masallarda kaldı.

Sosyal medya, medyayı gerçek anlamda sosyalleştirmiştir yani toplumsallaştırmıştır. Artık m
edya gücü birilerinin elinde kılıç olmaktan çıkmaya başlamış söyleyecek bir kelimesi olanlar büyük matbaalara sahip olmadan, mürekkebe elini sürmeden, temel düzeyde klavye kullanımı ve kullanıcı girişi yapacak kadar bir bilgisayar bilgisi ve erişim düzeyiyle söyleyeceklerini basit ve bedava bir şekilde paylaşabilir hale gelmiştir.

Her ne kadar  bu yeni toplumsal gerçeklikten düzeni bozulanlar rahatsız olsa da dünyada yaşanan en büyük toplumsal değişim sosyal medya sayesinde gerçekleşmektedir. Dağdaki çobanla üniversitedeki profesör eşit imkanlara sahip olmakta. Kimin söyleyecek sözü varsa kimseye ihtiyaç duymadan paylaşabilmektedir. Söyledikleriniz değer ifade ediyorsa kişiler ve kitleler buna ilgi göstermektedir. 

Dağdaki çoban yanık sesiyle bir orman türküsü söylerken telefona kaydedip anında paylaşıp binlerce insana ulaşabiliyor, ömrünü eğitime,bilime vermiş bir profesör ise kapris yapmadan görüşlerini kamuyla paylaşabilmektedir. 

Matbaa icat olup ülkemize getirilmeye çalışıldığında kazan kaldıran el yazmacısı hattatlar gibi şimdide bir kısım gazeteci esnafı sosyal medyanın getirdiği değişimi okuyamamakta ve rüzgara karşı durmaktadırlar. Kendilerinden başkasının yazmasından rahatsız oluyorlar. Basit bir zamanın ruhunu okuyamama hadisesi daha. Biliriz ki değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Zamanın ruhunu okuyamayanlar ise her zaman kaybedenler tarafında yer aldılar. Zamanın ruhunu okumanın en basit yolu ise kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmaktan vazgeçip herkese değer vermekten ve yeniliklere açık olmaktan geçiyor. Aksi takdirde hiç beklemediğiniz bir klavyeden çıkan sözlerle cin çarpmışa dönmek işten sayılmaz. Öyle bir çarpılırsınız ki Haymana Kaplıcalarında 15 gün yatsan dinlenemezsin.

Merhume babaannem evimizin içinde yer alan düzen dediğimiz dokuma tezgahında cember dokurdu. Mekik mekanı cennet olasıca babaannemin beyaz elleri arasında bir ritim tutturmuşcasına bir o yana bir bu yana giderken elimde okuduğum kitabım uyuyakalirdim. Babaannemin dokuduğu cemberler, annemin baktığı inekler, merhum babamın iğne ucuyla terzi dükkanında verdiği mücadeleler bizi okuttu. Okumakla, kendi paçasını kurtarmakla yetinmek o insanlara ihanet olur. Büyük Turkiyemiz için gece gündüz çalışacağız, çalışmayı teşvik edeceğiz. Dilimizin döndüğünü söyleyeceğiz, kalemimizin yazdığını yazacağız... 



Kış geldi. Soğuklarla beraber ilk soğuk alginliklarimiz da  başladı. Burnumuzu çekiyoruz. Bu durumda hasta çorbası içeriz. Bizim hasta çorbamiz yayık tereyağlı, bol karabiberli pirinç çorbasıdır. Biz kışı bir griple, biraz burnumuzu çekerek geçirirken çorba içip, ilaç içip iyileşirken bile rahatsız olurken bundan tam 100 yıl önce dedelerimiz bugünkü yurdumuzu bizlere bırakabilmek için donarak can veriyorlardı. 

22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihleri arasında tarihimizin en acı tecrübelerinden birisi olan Sarıkamış Harekatı yapıldı.Büyük büyükbabam İsa IRMAK'ında aralarında bulunduğu Harekat tarihimizin en büyük hezimetlerinden birisi oldu. Sadece büyük büyükbabamın 300 kişilik bölüğünden 297 kişinin donarak şehit olduğunu biliyorum. Dedemle birlikte sağ kalan 3 kişinin ise zorluklarla dolu olarak 9 sene Rusya'da esir hayatı yaşadığını. Rusya'ya esir düşenlerin çoğu ise kötü hava ve çevre şartları nedeniyle öldüler. Allahüekber dağlarında donarak can veren, Sibirya steplerinde hayata gözlerini yuman o güzel adamları rahmetle anıyorum. 

O günleri iyi anlamak ve çözümlemek lazım. Vatan için gerektiğinde herkes ölür. Ancak bize düşen vatan için ölmek yada esir düşmek değil güçlü bir devlet olarak varlığını kimseye ihtiyaç duymadan sürdürebilir olmaktır. Bunun yolu Lider Ülke Türkiye vizyonunun 2023 ve 2071 hedeflerinin gerçekleşmesinden geçiyor. Yoksa tarihimiz acılar tarihi olmaktan öte geçmeyecektir.  

Damarlarımızda imparatorluk kanı dolaşıyor. Ülke olarak bazen yükseldik bazen düştük. Düştüğümüzde tekrar kalkmak için çaba sarfettik. Ülkemizi tekrar ayağa kaldırmaya çalışanlardan birisi de Sultan 2. Abdülhamid Han idi. Sultan 2.Abdulhamid Han Osmanlının çöküşünü durdurmak için, İslam birliğini sağlamak için zamanin son teknolojisi olan telgrafa büyük önem vermiş ve ülke genelini tam 30.000 km telgraf agiyla örmüştü. O dönemde bu sayede İslam dünyası birbirinden haberdar olmuş ve bir heyecan gelmişti. Hilafet müessesesi işlevsel hale getirilmeye çalışılmıştı. Zamanın koşulları farklı ekonomi çok zayıftı. Başarılı olunamadı. Günümüzde yeniden dirilmeye başlayan Osmanlı ruhunu sağlam bir şekilde kenetlemek için Google Translate gibi bize özel , kendi dil ve lehçelerimizi birbirine mükemmel çeviren dil çeviricilerine ve insanlar arası iletişimi ve muhabbeti arttırıcı projelere ihtiyaç var. Sosyal medya bizim elleri birbirine bağlamada önemli rol üstlenebilir. Bununla ilgili TÜBİTAK başta olmak üzere bilimle ilgili kuruluşlarımızdan çalışma bekliyoruz.

Mazlumların durağı olan öyle bir yol olsa şimdi  Ötüken'e Kaşgar'a, Semerkand'a, Bakü'ye, Kerkük'e, Bişkek'e, Kahireye, Tiflis'e, Erbil'e, Şam'a, Erivan'a, Dakka'ya, Islamabad'a, Mekke'ye Medine'ye. Vahşetin değil adaletin, petrolün değil insanlığın vicdanın sesi olan ülkemizi kavgasız, dövüşsüz birlikte yarınlara taşıyalım....