Mekke’nin fethi, İslam tarihinde son derece önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Miladi 1 Ocak 630, Hicri 8. yılı 20 Ramazanda gerçekleşen bu fetih ile İslamiyet hızla yayılarak çok kısa bir sürede tüm Arap yarımadasına oradan da bütün dünyaya yayıldı. Mekke kapılarının Müslümanlara açıldığı, tevhit bayrağının Kâbe-i Muazzama’da dalgalandığı bir hadise olan Mekke’nin fethini, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mekke; güzel şehir, mübarek şehir, her an özlemini ruhumuzun derinliklerinde hissettiğimiz şehir, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) doğduğu şehir, Peygamberliği’nin ilk on üç yılını geçirdiği şehir, şehirlerin anası, gözyaşı vadisi olan şehir.
Mekke; Yeryüzündeki Allah’a ibadet edilen ilk mabedin kurulduğu yer, Mekke, yeryüzünün göbeği, insanlığın ilk misafirhanesi, ana ocağı, ata ocağı, ana kucağıdır.
Mekke; Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı, nübüvvet mührünün vurulduğu şehir.
Mekke; Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i Muazzama’nın bulunduğu şehir. Kâbe ise; İbrahim (a.s) ile oğlu İsmail (a.s) inşa ettikleri, Hacca giden hacıların etrafında tavaf ettikleri mübarek mekân.
Peygamber (s.a.v) Mekke’den çıkarılırken yaşlı gözlerle Mekke’ye dönmüş “Ey şehir, senden çıkarılmasaydım vallahi seni asla terk etmezdim” demişti. Zayıf bir rivayette de şöyle bir cümlesi geçer Efendimizin: “Bir gün döneceğim ey Mekke.” Mekke’nin fethi bize “Her şey aslına rücu eder” gerçeğini öğreten bir hakikattir.
Mekke’nin fethi, fetih tasavvurumuzu inşa eder. Kur’an-ı Kerim’e göre fetih, yürek fethidir. Fetih, gönüllerin önünü açmaktır. Fetih, kalplerin kapısını açmaktır. Fetih, iman ile insan arasındaki engelleri açmaktır. Fetih, tohumla toprağın buluşması, rüzgârla yaprağın buluşması, kökle suyun buluşması, imanla insanın buluşmasıdır. Fetih, toprakların alınması, yeryüzünün işgal edilmesi, yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin ele geçirilmesi, sınırların genişletilmesi, orduların büyütülmesi değildir. Fetih, toprak kazanımı değil, insan kazanımıdır. Fetih, yüreklerin açılması, iman’ın insana ulaşmasıdır. Fetih, gönüllerin kapılarının ardına kadar açılmasıdır. Fetih, insanlar’ın Allah’a dönmesidir. Yani, insanın kendisine dönmesidir.
İslam dininde asıl fetih yürek fethiydi. Yürek fethiydi çünkü nübüvvetin başladığı yıldan o güne kadar on dokuz yıl geçmişti. On dokuz yılın tamamının insan kazanımı, Hudeybiye anlaşmasından sonra bir buçuk yıl içindeki kazanımın üçte biriydi. Yani on dokuz yılki insan kazanımı, anlaşmanın arkasından gelen bir buçuk yıl içerisinde üçe katlanmıştı. İşte fetih buydu. Yani yürek fethiydi.
Peygamberimiz (s.a.v) ‘ ilk projesi Hayberi fethetmekti. çünkü Hayber Mekke’nin kapısıydı. Hayber düşmezse Mekke fethedilemezdi. Hayber’in fethinden sonra Efendimiz (s.a.v) ordusunu hazırladı. Hazırladığı İslam ordusu ile hicretin onuncu yılında müşriklerden Mekke'yi, kan dökmeden almak istiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) ufak tefek mevzi ve mahallî çarpışmalar dışında ciddi çarpışmalar olmadan Mekke’ye, binlerce kişilik bir ordu komutanı olarak giriyordu. çok değil 8 yıl önce Mekke’den kovularak, gözyaşı içinde çıkarılmış ve öz yurdunda bir ayaklık yer bırakılmamış olan Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke’ye muzaffer bir komutan ve nebi olarak giriyordu.
Mekke’ye girerken nebevi şefkatin nasıl bir şey olduğunu gösteren hadiseler yaşanıyordu. Efendimiz (s.a.v) yolda yeni yavru yapmış bir köpek gördü. Hemen iki kişiyi ordudan ayırdı.“Bu köpeğin başında bekleyeceksiniz, ordunun son neferi de geçinceye kadar bu köpeğe zarar verilmesini önleyeceksiniz” diyordu.Yine Peygamberimiz (s.a.v), Mekke’ye girerken mübarek sakalları devesinin sorgucuna değecek kadar tevazusundan eğilmişti. Mekke’ye girerken Efendimiz (s.a.v) dudakları kıpır kıpır şu ayetleri okuyordu. “Allahın yardımı ve fethi geldiğinde ve insanların Allah’ın dinine fevç fevç, kitle halinde girdiğini gördüğünde Rabbi’nin adını hamd ile an. Ondan af dile.”(1) Niye ondan mağfiret dileyecek? Fethetmek suç mu? Hayır, Peygamber Efendimiz (s.a.v) orada “Ya Rabbi, zaferin bile şerrinden sana sığınırım, zaferin bile ayartmasından,gurura ve kibire götürmesinden sana sığınırım” demek istiyordu.
Yine Kâbe’nin avlusunda Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e kan kusturan, Müslümanları yerlerinden yurtlarından eden, İslam’a can düşmanı olmuş, Kur’an’la savaşmak için ömürlerini harcamış insanlar, Kâbe’nin avlusunda toplanmışlardı. Efendimiz geldi, Kâbe’nin önüne yüksekçe bir taşın üstüne çıktı, titreyen Mekkelilere dönerek “Ey Mekkeliler şimdi size ne yapacağımı zannediyorsunuz” dedi. Onlar “Sen kerim, affedici bir kardeşsin affedici bir kardeşin oğlusun, affedici bir evlatsın” dediler. Efendimiz (s.a.v) orada “Ben size bugün Yusuf’un kardeşlerine dediğini diyorum. Bugün size kınama yoktur. Hadi gidin sizi salıverdim” deyince adamlar kulaklarına inanamadılar. Orada bir şefkat devrimi yapıldı, bir merhamet hareketi. Fetih aslında buydu, gönüllerin İslam’a açılmasıydı.
Mekke’nin fethi bize çok şey anlatır. Asıl fetih yüreklere girmektir. Yürek fatihi olacak şahsiyetlerinde, öncelikle kendi zihin ve yüreklerini işgalden kurtarmaları gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber (s.a.v) ,Sahabe efendilerimiz ve Allah dostları bize bu fethi öğütlemişlerdir. Asıl fatihler beldeleri değil,yürekleri fethedenler olacaktır.
Selam ve dua ile...
1- Nasr Süresi 110–1.2.3