Bireylerin kişiliklerini oluşturan yapıya şahsiyet denmektedir. Şahsiyet, insanın iyi ya da kötü olmasında, meseleler karşısında nasıl tavır alabileceğinde, emanete, söz verdiği zaman yerine getirip getirmemede, nerede nasıl davranacağını bilmede, başkalarının söyledikleri ile mi yoksa yaratılış icabı kendisine verilen aklıyla mı hareket ettiğini anlamada ortaya çıkmaktadır. İnsanın insan olma idealini yansıtan en büyük amildir.
Şahsiyetler, fıtrata uygun hareket edildiği oranda en ideal şekilde oluşacaktır. Nefsin istek ve arzuları çerçevesinde yapılanlar şahsiyetin bozulmasına neden olmaktadır. Çünkü nefis insanın geçici istek ve arzularını yapmasını yeğlemektedir. Nefsin emrine giren insanlar şahsiyetinden ödün vermiş hatta fıtrata uygun oluşan yapıyı bozmuş olmaktadırlar. Dolayısıyla ortaya çıkan insanlar şahsiyeti problemli hale gelmektedir.
Rabbimiz her birimizi farklı farklı yaratmıştır. Akıl, irade ve düşüncelerimiz ayrı ayrıdır. Bir konu hakkında farklı görüşler serdetmemiz normaldir. Çünkü her birimiz ayrı bir kişiliğe, şahsiyete, ideolojiye, anlayışa sahip olabiliriz. Bir kişinin yaptıkları diğeri açısından yanlış olabilmekte veya kendi düşünceleri dâhilinde alternatif öneriler sunabilmektedir. Bu noktada her bir bireyin farklılıklarını bilerek hareket etmesi şahsiyetin gereğidir. Eğer insanlar konumlarının farkında olmazlarsa ilk başta kendisini daha sonra da toplumu etkileyebilecek faaliyetler içine girebileceklerdir.
Bireyler mutlaka değer ifade eder. Bazen insanları arkasından sürükleyebilecek bir adım kendisi küçüktür ancak arkasından olumlu veya olumsuz getirisi büyük olabilmektedir. Mesela son dönemlerde özellikle sosyal medya olarak nitelendirilen alanda yapılan yazışmaların topluma etkisi herkes tarafından bilinmektedir. İnsanlar burada haberleşebilmekte, yardım kampanyalarına katılabilmekte ve kendisinden binlerce kilometre ötede meydana gelen olaylara karşı görüşlerini aktarabilmektedir. Bunları yaparken kişinin mutlaka şahsiyeti ön plandadır. Şahsiyetler fıtrata uygun bir şekilde oluşmuşsa mutlaka doğrunun, güzelin yanında yalandan ve iftiradan uzak bir şekilde yer alacaktır. Aksi durumda kendi şahsiyet problemlerimiz ile başkalarına zarar verebilmek söz konusudur.
Sosyal medya üzerinde ortaya çıkan en önemli şahsiyet problemi, şahısların kendi kimlikleri üzerinden hareket etmemeleridir. Uydurma adresler üzerinden açılan hesaplarla insanlar istediğine istediği hakaretleri etme, uydurma haberleri, masa başı senaryoları oluşturma salahiyetini elinde bulundurduğunu düşünmekte ve yapmaktadır. Eğer bir insan birey olarak saklanma, arkadan konuşma, kaçak hareket etme yoluna sapmışsa onun şahsiyetinde problem var demektir. İnsan açık konuşan, düşüncelerini karşısındakine uygun bir ifadeyle aktarabilen, arkadan iş çevirmeyen bir şahsiyet bütünlüğüne sahip olmalıdır. Aksi yönlü davranışta bulunanlar hayatında birden fazla yüzü, anlayışı ve kendine güvenmemenin bedbahtlığı içinde dönüp durmaktadırlar. Bu noktaya en somut örnek İstanbul gezi parkında yaşanan olaylar esnasında sosyal medyada meydana gelen durumdur. Emniyetin verilerine göre söz konusu olaylarda 200 bin kişi sahte hesaplar açmıştır. Bu hesaplardan toplumda yaşanmayan kötü olayları yaşanmış gibi aktararak insanları etkileme yoluna gitmişlerdir. Söz konusu şahısların ifadeleri içinde başka ülkelerde meydana gelmiş olayları ülkemizde yaşanmış gibi insanları yalan yanlış bilgilerle galeyana getirmeye çalışmışlardır. Sonuçta ortaya çıkan durumda onların katkısı yadsınamaz bir gerçektir.
Sahte isimler arkasından yalan bilgilerle insanları yönlendirmeye çalışan bireyin şahsiyetinde problem vardır. Kendi problemli halini toplumsal yaşamın düzenini bozma yolunda kullanabilmektedir. Burada sonuçta ortaya çıkan tahribatta hem şahsiyeti oluşmamış bireyin, anne ve babasının, eğitim hayatında yer alanların ve etrafındaki insanların payı bulunmaktadır.
Günlük hayatta da bizler şahsiyet problemi yaşadığımız başkaca olaylar vardır. Birbirimizin arkasından yaptığımız dedikodular, haset etmeler, entrikalar, kendi dışımızdakilerin başına gelen kötü hallere bigâne kalmalar hatta sevinmeler, alış-verişimizde güvenin olmamasından kaynaklanan acabalar, birine karşı farklı diğerine daha farklı görüntü vermeler vs.
Nüfusunun tamama yakını Müslüman olan bir toplumda yaşamaktayız. İslâm’ın açıklayıcısı ve bizzat yaşamıyla göstereni olarak Hz. Peygamberi beni yaşlandırdı dediği bir ayet vardır. Allah Teâlâ “Emr olunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud, 11/112) buyurmaktadır. Rabbimiz bizlerden fıtratımızda bulunan kodlar üzere hareket etmemizi tavsiye etmektedir. İstikamet üzere olan insan bugün yaptıklarının yarın ahirette hesabını vereceğini aklından çıkarmaz. Hayatının her anında kendisini yaratanın emirleri çerçevesinde yaşar. Kendi hayatına dikkat ettiği gibi Müslüman kardeşine de zarar gelmemesi için mücadele eder. İsteklerini Peygamberinin mücadelesini örnek alarak konumlandırır. O Peygamber ki, cehaletin zirvesini yaşayan, çocuklarını diri diri gömen, zayıfları ezen, kul hakkı nedir dinlemeyen insanları karıncayı bile ezemeyecek konuma gelmesine vesile olmuştur. Müslüman, bu noktada hem kendisi hem de çocuklarının şahsiyetinin güzel bir şekilde oluşması için küçüklüğünden itibaren yaratanın emirleri ve nehiyleri, Peygamberin tavsiyeleri çerçevesinde hareket etmelidir. Eğer bizler çocuklarımızın şahsiyetini imar edemezsek, bugünlerde de olduğu üzere etrafı ateşe veren, uydurma isimler arkasına saklanıp gerçek kimliğiyle yaşayamaz hale gelen, ülkede yaşayan 76 milyonun ortak değeri olan kamu mallarına zarar verebiliyor ve insanlar onun yaptığı kötü işlerden dolayı ikrah edebiliyorsa bizler yarın Rabbimizin huzurunda hesap veremeyiz.
Şahsiyetli nesiller şahsiyetini inşa etmiş ellerde yetişecektir. Kişiliğinin ispatını yapan bir gençlik hak ve hukuk adına kendi sınırları çerçevesinde hem kendi hem de toplumu adına mücadelesinin adamı olacaktır. Vakit geç olmadan bu inşa sürecine bir yerlerden başlamalıyız.