Takva,her kavram gibi anlam kaymasına uğrayan,Kur’an-ı Kerimin en merkezi  kavramlarından sadece bir tanesidir.Kur’an-ı Kerimin inşa ettiği hayatın ta merkezinde olan bir kavram.Bu kavramı incelemeden önce üç kavramı daha bilmek gerekir.
1-Fıtrat.İnsanın dahlinin olmadığı yüzdeyüz Hz. Allah’ın dahlinin olduğu türe ilişkin bir hususiyet.
2-Ahlak.Hılkat anlamıyla fıtrata bakan yani ilahi vergi olan insanın üst yapısında inşasına bakan ikili bir kavram.Yarısı vehbi yarısı kesbi.Yani,yarısı ilahi vergi,yarısı da bizim kazandığımız şey.
3-Takva ,Fıtratın zıttı olan tam yüzdeyüz insana ait olan bir hususiyet.Hz. Kur’an da takva hep insana nispet edilir.Takvanın faili hep insandır.Mütteka olarak yani ismi mef’ul olarak gelmez mesela.Hep mütteki yani ismi fail.Eylemin öznesi biziz.Bu mana da takvalı olacak olan biziz.Biz takvayı tercih etmeliyiz.Hz. allah bize takvayı elde edecek alt yapı ve üst yapı vermiş.Akıl vermiş,irade vermiş,vicdan vermiş,tercih vermiş.Takva yüzdeyüz insanın öznesi olduğu bir şey.
İslam bilgi sistemleri üçe ayrılır.
a-Beyan bilgi sistemi.İslamın özgün bilgi sistemidir.Bu bilgi sisteminin aleti nas’tır. Yani İslami metinlerdir. Tefsir,hadis,kelam,fıkıh vs. vardır.
b-Burhan bilgi sistemi.Bu bilgi sisteminin aleti akıl’dır.Bu sistemde felsefe vardır.Tefekkür vardır.
c-İrfan bilgi sistemi.Bu bilgi sisteminde sezgi vardır.Yani duygusal dünyamız vardır.
Burhan bilgi sistemi zaruriyata tekabul eder.Yani,akıl yoksa hiçbir şey yoktur.Beyan bilgi sistemi haciyata tekabul eder.İhtiyaçtır.İrfan bilgi sistemi tahsiniyata tekabul eder.Tamamlayıcıdır.
Bu üç bilgi sisteminde takva şu üç şekilde toplanmıştır.
a-Bu üç bilgi sistemi de takva’yı tamamlayıcı bir unsur olarak alıyorlar.
b-Takvayı imanın üzerine bina ediyorlar.Üç bilgi sistemi de Mü’minin takvasından bahsediyorlar.
c-Takvayı çoğu kerre tezahürüne bakarak tanımlıyorlar.Takvayı tanımlarken takva nedir? Sualine cevap vermek yerine, takvalı olan insanda hangi sonuç elde edilir.Takvayı tanımlarken öyle tanımlıyorlar.
Aslında Hz. Kur’an takvayı sadece imanın üzerine bina etmiyor.Nasıl etmiyor?
Mesela,  Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. (1) Hz. Allah tüm insanlığı takvaya davet ediyor.Takva,imandan sonra başlamıyor.Takva,tüm insanlığa karşı yapılmış bir çağrıdır.Hz. Nuh,Hz. Hud,Hz. Salih ,Hz. Lut,Hz. Şuayip
  "Bakınız ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."  "Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."  (2) Bu peygamberler kafir kavimlerine bunu söylüyorlar.Tüm helaka uğramış kavimlerin peygamberleri,kendi kavimlerini takvya davet ediyorlar.Peygamberler kavimlerine  "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diyorlardı. Bundan anladığımıza göre takva bizim anladığımızın dışında bir şey.Takva,aslında imandan önce insanda başlayan  ve onda imanı da oluşturan bir bilinç ve şuur hali.Kafiri imana,Mü’mini ikana,Mukini irfana ,Arifi ihsana yani bir öteye taşıyan değer.Takva bu mana da bitimsiz bir yolculuktur.Bu anlamda Muttekiler için hidayettir  (3) diyor.Hz. Kur’an muttekiler için hidayettir demekle,hidayeti takvanın temeline değil,takvayı hidayetin temeline yerleştiriyor.Biz bu kelimeyi hep zühd manasında kullamışız bu zamana kadar.Muttekiye zahid manasında,takvayı da zühd manasında kullamışız.Çok namaz kılmak takva değil.Çok oruç tutmak takva değil.Çok hacca ve umreye gitmek takva değil.O zaman takva nedir? Takva,sorumluluk bilinciyle tir tir titremektir.Bazı eserlerde takvaya ‘sakınmak ve korunmak’ manası verilmiş.Bu manalar lugavi manalardır.Aslında bu manalar da hakiki manası değil.Bu manalar da sorumluluk bilincinin bir sonucudur.Mesela sakınmak bir sonuçtur.Korunması bir sonuçtur.Asıl sebep nedir? Onu sakındıran ve korunur hale getiren bilinçtir. Takva ile haşyet arsında bir irtibat var.Zühd belki havften kaynaklanır.Ama haşyet havften kaynaklanır.Havf ,korkmaktır.İnsan,yılandan da korkar.Fareden de korkar.Büyüden de korkar.Ama haşyet öyle değil.Allah’tan korkmak.Yani korkanın güçsüzlüğünden değil, korkulanın azamet ve heybetinden dolayı korkmaktır.Havfte,korkan cahil olduğu için korkar.Neden korktuğunu bilmez.Mesela,karanlıktan korkmak havftır.Fakat haşyette bilgiden dolayı korkar."Kulları içinden ancak âlimler, Allah’ın büyüklüğü karşısında haşyet duyarlar."  (4) Bakınız havf değil, haşyet kullanılmış. Hz. Kur’an âlimin korkusunu haşyet olarak vurguluyor. Peygamberimiz (s.a.v.) üç defa göğsüne işaret ederek  “Takvâ buradadır”  (5)  buyurdu. Burada kalp simgedir. Duygulara atıf olunur. Duygular düşüncemizin temelini teşkil ederler. En temelde duygu vardır. Üstte düşünce vardır. En üstte amel vardır. Amel görünür. Duygu düşünmeği, düşünce eylemi belirler. Eğer siz birinin yanlışını düzeltecekseniz eyleminden başlamazsınız. O sonuçtur. Siz birinin yanlışını düzeltecekseniz evvela düşüncesinden, hatta duygusundan başlarsınız. Yanlış duygu doğru düşünce getirmez. Yanlış düşünce de doğru duygu getirmez. Aslında Rabbimiz c.c ‘ü takva da, duyguyu inşa ediyor. Bizden de duygumuzu doğru inşa etmemizi istiyor. Onun için ibadetlerin çıkışı da takva maksadı da takvadır.  " Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya eresiniz.’’ (6) Oruç getirdi bizi nihayi olarak takvanın kapısına bırakmış oldu. Aslında bizden oruç değil, takva isteniyormuş. Oruç sadece takvanın bir aracıymış. Biz oruç aracına binerek takvaya ulaşmamız gerekiyormuş. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. (7)Altında takva elbisesini örtmüyorsa üstüne kırk kat elbise örtse ne olur. Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. (8) Bir eylemin değerini siz eylemin kendisinden yola çıkarak belirleyemezsiniz. Nihayetinde o eylemin dışarıdan görüneniyle içeriden görüneni çok farklı olabilir. Asıl olan o eylemin arkasında yatan duygu ve düşüncedir. Hz. Peygamber s.a.v " Ameller niyetlere göredir." (9)   Burada niyet takvaya tekabül eder. Takva tasavvura, tasavvur ise takvanın inşasıdır. Çünkü tasavvurdaki milimetrik sapma eylemde kilometrelere baliğ oluyor. Rabbimizin bize takvayı emretmesi suyun başını tutmamızı istemesidir. Rabbimizin bize takvayı emretmesi ta başlangıçtaki sapma açısını sıfırlamamızı emretmesidir. Eğer çıkış noktasında bir milimlik sapma açısı varsa  vardığımız yerde kilometrelerce sapma yapmış oluruz.Bu manada takva nirengi noktasıdır.Onun içindir ki takva,imanın üstüne değil ,iman takvanın üstüne temellenmiştir.Takva ile yola çıktığınızda yaptığınız her şey ibadet olmaya adaydır.Takva ile yola çıkmadığımızda ibadet yapsak dahi ibadetten çıkmaya aday. Yani namazdan yanına yorulduğu, oruçtan yanına aç kaldığı kalır.İçinde mektubu bulunmayan zarf gibi.
Bu mana da ihlas ile takva arasında ne fark vardır denecek olursa? İhlasın merkezinde de takva vardır.İhlas amellerdeki samimiyeti ifade eder.  "Din samimiyettir"(10) ihlas,imanda amelde ,inançta , itikatta samimiyeti ifade eder.Samimiyet insanın duygu dünyasına ait bir şeydir.Takva da insanın duygu dünyasına ait bir şeydir.Bu manada takva ile samimiyet aynı gözede buluşuyor.Yürek gözesinde buluşuyor.Bir Müslüman muttaki değilse samimi de değil.Bir insan ihlaslı değilse takvalı da değil.Bazen bakarsınız imanı yok ama ihlası var.Yaptığını samimi yapıyor.Bazen de bakarsınız imanı var ,Müslüman, aksesuarı da yerinde ,beşin yanına beşte katıyor,dibine şöyle bir sondaj yaptığınız zaman bambaşka hesaplar yatıyor.İçi çöp tenekesi gibi.

İhlâs imandan sonrasını düzenliyor. Çünkü ihlâs dediğimizde Allah’ın emirlerini yapma konusunda ki samimiyet var orada. Takva dediğimizde ise Allah’ın emirleri devreye girmeden başlıyor. Takva’nın en küçüğü varlığın en küçüğüne karşı, takva’nın en büyüğü varlığın zirvesine karşı. Varlığın zirvesi Hz. Allah’tır. Takva’nın en büyüğü Allah’a karşı sorumluluktur. Takva’nın en küçüğü ise varlığın en küçüğüne karşı sorumluluktur. Mesela, Toprağa karşı sorumluluğumuz var mı yok mu? Alın size toprağa karşı sorumluluk. Suya karşı sorumluluğumuz var mı yok mu? Alın size toprağa karşı takva. Şu nefes aldığımız havaya karşı sorumluluğumuz var mı yok mu? Yaşadığımız şehre karşı sorumluluğumuz var mı yok mu? İşte takvayı hayatınızın her alanında bulursunuz ve size düşen takvalı bir hayatın sahibi olmak düşer.Bir kadın düşünün vücut hatlarının bazı yerleri açık.Başkalarının gözünü bozuyor.İşte takvasız biri. Sorumsuz. Çünkü insanın duygusunu kirletiyor. İç âlemini kirletiyor. Eğer soyunacaksan evinde soyun. Evin ne güne duruyor. Başkasının duygusunu kirletmeye, başkalarının ayarlarıyla oynamaya ne hakkın var. Biri arabasının gazına fazla basıyor havayı kirletiyor. Beriki duyguyu kirletiyor. Bir başkası zihni kirletiyor. Ateist olabilirsin. Allah c.c’ü sana o özgürlüğü yani kâfir olma özgürlüğünü vermiş. Onu sen sonuçlarına katlanabileceksen sonuna kadar doya doya kullan. Ama başkalarının zihnini kirletmeye başladığın an ateistin sorumsuzu olmuş oluyor. Ateizm’de sorumluluk istiyor. İyiliği azaltıyor. Yani düşüncenin takvası, inancın takvası, duygunun takvası, davranışın takvası, her şeyin takvası. Bu mana da takva, sorumluluk yani mesuliyet bilincidir diyebiliriz.
İslam’da üstünlük ne iledir?Kur’an-ı Kerimde Allah-u Teala ,نَّ Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. (11)Yeryüzünde bundan daha asil,bundan daha adil , bundan daha yansız,bundan daha insanlığa faydalı ,bundan daha mükemmel bir ilke konulamaz.Bu ilkeye kim itiraz edebilir ki? Dinli dinsiz,imanlı imansız sorumluluk duygunuza göre üstünlük alıyorsunuz.Ne kadar mesul iseniz o kadar üstünsünüz.Ne kadar sorumsuzsak o kadar aşağıdayız. Buna kim hayır deyebilir ki? İşte takva.Bu evrensel kural Kur’an-ı Kerim tarafından ortaya konulmuş.Takvalı olduğumuz zaman o asabiyet zehrini ortadan kaldırmış oluyoruz.Asabiyet zehrinin panzehiri takva imiş.
Dedik ki takva hidayetten önce geçerli olan bir kavramdır. Asrı saadetten iki misal vereyim. Mekke fethinde Müslüman olan Hz. Hatice’nin amcası oğlu Hâkim bin Hizam Allah Resulüne cahiliye döneminde yaptığı iyiliklerin kendisine faydasının olup olmadığını sorunca Allah Resulü: “Senin hidayetine sebep olan o iyiliklerindir”
Ünlü Arap şairi Ferezdak’ın dedesi Sa’saa b. Naciye hem cahiliye hem de İslam dönemini gören kişilerden biriydi. Bu zat cahiliyle döneminde diri diri gömülen kız çocuklarını ailelerinden satın alarak kurtarmasıyla ünlüydü. Bu yolla kendi beyanına göre 360 kız çocuğu kurtarmıştı. Belki de künyesinde yer alan ve “kurtarıcı” manasına gelen Naciye adı, ona bu yüzden verilmişti.
Cahiliye döneminin vicdanı denilmeyi hak eden bu yiğit adam Allah Resulü ile arasında geçen benzer bir diyalogu şöyle nakleder:“Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ben cahiliyle devrinde bazı işler işledim. Onlarda bir ecir ve sevap var mıdır? Diri diri gömülecek olan üç yüz altmış kız çocuğunun hayatını kurtardım. Her birini iki tane on aylık gebe deve ile satın alırdım. Bunlarda bana bir ecir var mıdır? Hz. Peygamber buyurdu ki:"Sana onun ecri elbet var. İşte bu yüzden Allah seni İslâm la şereflendirdi." (12)
Takva dertli olan insanların eylemidir.Başkalarının derdi ile dertlenmeyi bize öğreten bir kavramdır takva.Yeryüzünün öbür tarafında bir yetim ağladı mı o burada yanacak.Yanacak ki sorumluluğunun bilincinde olsun.Takvanın zıttı bana ne.Neme lazım.Bana ne’nin olduğu yerde takva yoktur.Takva’nın olduğu yerde bana ne,neme lazım yoktur.Bana ne diyen adam muttaki olmayan adamdır.Hiç bir muttaki adam bana ne demez.Bana ne dediğiniz yerde takvasızlık başlar.Ne hususunda olursa olsun.İster toplum,ister fert,ister cemiyet,ister zulüm,ister hastalık,ister felaket .İnsan ne yapabiliyorsa.Aslında orada bir şey yapmak değil.Elinden geleni yapmaktır esas olan.Bazen elinden gelen bir duadır.Dua’da takvanın bir sonucu olmuş oluyor.
Sorumluluk insana hesap yaptırmaz.Hasbiliği takva üretir.Hesabiliğin önüne geçer.Hz. İbrahim a.s’ Cenab-ı Hak, İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. (13) Bu ilan yapıldığı zaman Mekke vadisinde insan yoktu.İşte bu sorumluluktu.Hz. İbrahim a.s bu sorumluluğu öyle yaptı ki , oralar insan doluymuş gibi çağırdı.Ve oralar insan doldu.Milyonlar şimdi o çağrının arkasından gidiyor.İşte bu bir takva çağrıdır işte.
Takva bölüşülebilir, çoğaltılabilir bir şeydir. Rabbimiz ا İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. (14) İşte bu günkü gibi takvayı zühd yerinde kullanınca iş farklılaşıyor.Mükemmel bir ev yaptırmış.Her şey mükemmel.Penceresinde çiçekleri de var.Fakat evin kolonları ve kirişleri yok.Yani takviyesi yok.İşte bu ev 7 şiddetinde bir depremde yerle yeksan olacak.İçindekilere mezar olacak.Bir dindarlığı böyle bir eve benzetin.Bir dindarlık ki maşallah.Aksesuar yerinde.Fakat kolonları yok.Kirişleri yok.İşte 7 şiddetinde bir dindarlık içindekilere mezar olacak.Bu şekildeki dindarlıkları yıkılır görüyoruz.Küçük bir imtihanda mağlup oluyor.Bakıyorsunuz bir kadınla imtihan olunuyor.Bakıyorsunuz servetle imtihan olunuyor. Bakıyorsunuz şöhretle imtihan olunuyor. Bakıyorsunuz erkekle imtihan olunuyor.İşte bunlar küçük bir deprem.İmtihana tabi tutuluyor. Sallanıyor. Yıkılacak mı ayakta mı kalacak? Bizimkinin dindarlığı yerde sürülüyor.Hani sen dindardın? Aksesuarın bile vardı.Hiç eksik yoktu.Ama içi boş.Niye? Takviyesizde ondan.Aslında Rabbimiz bizden gösterişçi dindarlığı değil arka planda içini doldurmamızı istiyor. 
Mesela,Her tohum.Bir badem ,bir fındık,bir kayısı,bir buğday vb. düşünün.Bu tohumların her birerinde iki tür bölme var.Biri rüşeym denilen onun aslında spermi.Yani tohumun tohumu.Buğdayın bir tohumu var.Tam ucunda.Onun hayat tohumu oradadır.O tohumun genelde yüzde iki buçuğunu temsil eder.Ağacın aslı orada saklıdır.Onun kimyasal yapısı da farklı.Onun içerisinde yani sperminde çok ciddi oranda protein var.Geriye kalan yüzde doksan yedi buçuğu karbon hidrattır.İşte bu yüzde doksan yedi buçuğu takvadır.O onu besler.O rüşeym çimleninceye kadar yüzde doksan yedi buçuktan beslenir.O kendisini feda eder.O doksan yedi buçukluk karbon hidrat olmazsa o rüşeym yaşayamaz.O içinde gizli olan meyve ortaya çıkamaz.Rabbimiz yüzde iki buçuğu beslemek için yüzde doksan yedi buçuğu takviye olarak koymuş.Ona kut diyoruz.Yani azık.K-V-Y’den gelir.Yüce Mevlamız tüm tohumların içersine takviye koymuş.Siz bu tohumun rüşeymini besleyeceksiniz.Bizde tohumlara benzemezmiyiz? İçimizde ki dindarlığımızda tohumlara benzemez mi? İmanımız iki buçuksa yüzde doksan yedi buçuk takviye lazım.O iman ayakta dursun. Eğer yoksa o ağacınız cennet ağacı yani tuba ağacına dönüşmez.Namaz bir çekirdekse eğer o çekirdek ağaç olacaksa eğer ve o ağaç cennet ağacımız olacaksa bu ağacın çekirdeği ,yani ruşeymi yüzde iki buçuğu ise yüzde doksan yedi buçuğu takviye olmalıdır.Yani TAKVA olmalıdır. Aynı şey diğerleri içinde geçerlidir.
Takvanın tasavvur ilişkisine gelince,katmanlar haline yapacak olursak eğer,Tasavvur,Akıl,Eylem.Eylemi oluşturan tüm şeylere şahsiyet diyoruz.Tasavvur en içteki öz.Yani tasavvur akla sermayesini veren yer.Akıl önermeleri yapacağı zaman ,önermenin içindeki terimleri tasavvurdan alır.Mesela bu hakikattir önermesini kurdunuz.Hakikatin içerisini tasavvur doldurur.Eğer siz hakikat diye yalana hakikat demişseniz yani tasavvur’dan onu yanlış almışsanız bu hakikattir diye kurduğunuz tüm cümleler zıttı da dahil hepsi de yanlıştır.Yani akıl,tasavvurun rengini alır.Yani tasavvur aklın eline kilo ve metreyi verir.Akıl da tasavvurun verdiği kilo ve metreyle ölçer.İşte takva tamda tasavvurun olduğu yerde bulunur.
Takva eşittir duygu dünyası,takvanın üstünde düşünce dünyası onun üstünde ise amel dünyası vardır.Takva tam burada tasavvura tekabül eder.
Tasavvurumuz, aklın lübbün lübbü,yani akılın özünün özü,takva ise kalbin özünün özü,yani kalbin kalbidir.
Tasavvur,aklın aklı,takva ise kalbin kalbidir.

.1-Hac Sûresi 22 /1
2-Şuarâ süresi 26/107,108
3-Bakara süresi 2/2
4- Fâtır süresi 35/28
5-Müslim
6- Bakara süresi ;2/ 183
7-A'raf süresi 7/26
8-Hac Süresi 37/37
9-Rıyazu's Salihin  Buhârî, Bedü’l Vahy 1; Müslim,İmârât 155
10- Müslim, İmân, 95.
11-Hucurat süresi  49/13
12- Taberani, M. Kebir, 7412; Fethu’l-Bârî, 5630.
13-Hac Süresi 27/27
14-Maide süresi 5/2