Fenerbahçe için var olma maçı Beşiktaş maçıydı. Ya vagonda yer alacak ya da treni kaçıracaktı.
İstasyonda beklemesi ve trene binmesi için rakiplerinin puan kaybetmesini bekleyecekti.
Transferler yeni yapılmış ancak takım ruhu henüz oluşmamıştı. Geçen senenin şampiyonu olarak Porto’dan 3 puan ile dönmüş havalı mı havalı Beşiktaş’ı, Medya ve kamuoyu favori gösteriyordu.
“Kasap et derdinde koyun can derdinde” bir durumdu. Beşiktaş’ın puan kaybetme lüksü varken
Fenerbahçe’nin ise kaybetmek gibi bir opsiyonu ve kredisi yoktu. Bu şartlar altında oynandı Kadıköy’de derbi.
Stadyum hınca hınç doluydu. Taraftar, çılgınca Fenerbahçe’yi destekliyordu. Maç öncesi takımlar sahaya çıkarken kale arkası tribünden “Çubukluyla yapılanlar sonsuzlukla yankılanır” pankartı açıyorlardı.
Her iki teknik direktöründe maçı kazanmak için çıktığı belliydi. Takımlar hücum organizasyonu içersinde rakip sahada olmak için planlamaları yapmışlardı.
Ancak; Fenerbahçe Mehmet EKİCİ komutasında ileriye süratle çıkarak rakip sahaya geçiyordu. Beşiktaş ise tam olarak ilk yarıda istediği futbolu ortaya koyamıyordu. Fenerbahçe, seyircisinin tam desteğini arkasına alarak hücum organizasyonunu sahaya yansıtıyordu. Beşiktaş’ın şımarık kontenjan futbolcusu Q7 kırmızı kartı görüyor, Beşiktaş 10 kişi kalıyordu. Tam ikinci yarıya hem skor hem de psikolojik üstünlük ile girmeyi düşünürken Neto’nun atılması ile Fenerbahçe’de 10 kişi kalıyordu.
Skor üstünlüğü hariç şartlar yine eşit olarak ikinci yarı başladı. EKİCİ yerine TOPAL ile Fenerbahçe ikinci yarı sahadaydı. Ancak skor üstünlüğü elinde bulunduran Fenerbahçe fazla Beşiktaş üzerine gidemedi. İlk yarı Beşiktaş ne savunma yapabildi ne de oyun kurdu. Ne de gol pozisyonuna girdi.
İkinci yarı Beşiktaş biraz daha oyuna ortak oluyor, ama asla sonuca gidemiyordu.
EKİNCİ çıkınca takımın yana oynama hastalığı tekrar geri geliyordu. Ancak derbi olduğu için seyirci tam destek veriyordu. Yazının başında dedik ya Fenerbahçe istasyonda bekliyordu. Gelecek olan trene binebilmek için. Tren yol yapmaya devam ederken, makinist Ali PALABIYIK ise gerekli gereksiz her istasyonda durarak Fenerbahçe’nin bu trene binmesine hayli yardımcı oldu.
Negredo’nun attığı gol ofsayt değil. Atiba’ya verilen penaltı.Atiba’ya gösterilen İkinci sarıdan ihraç doğru.
İsmail KÖYBAŞI’nın hareketi kırmızı. Hasan Ali’nin, Cenk’in ayağına basarak düşürmesi penaltı.
Oyun bittikten sonra Oğuzhan’da kızarıyor. Oh ne ala her yer kızardı. Futbol devam ediyor. Fener istasyondan tekrar trene biniyor. Lig yolculuğu devam ediyor.
Fenerbahçe yenilseydi daha çok beklerdi durakta. Rakipleri hızlı tren ile giderken Fenerbahçe kömürlü tren ile yola devam edecekti. Şimdi Fener vagona bindi. Zaman içersinde hangi mevki de yer alacağını göreceğiz…
Ali Palabıyık tam bir fiyaskoydu. Hayatında herhalde bu kadar dağılmamıştır. Tam bir güvensizlik vardı. Daha sonra saha gözlemcisi ve Yusuf Namoğlu, bu durumu değerlendirecektir sanırım.
Maç sonu yönetici beyanlarından anladık ki; Palabıyık, ne İsa’ya nede Musa ya yaranamamıştı.
Bir de maç sonu Mahmut Uslu’nun Caner ve Beşiktaş başkanı Fikret Orman İçin söyledikleri hiç hoş olmayan söylemlerdi. Bir yöneticiye asla yakışmadı.
Ayrıca büyük takımlar da teknik direktörlük sadece iyi teknik adam olmaktan geçmiyor artık. Bunun bir örneğini çok yakın zaman da Türkiye yaşadı ve gördü. Teknik adamlığı iyi miydi, değil miydi ayrı bir konu ama benim özellikle dikkat çekmek istediğim taraf takımların en az adı geçen çalışanından tutunda her dakika göz önünde olanlarına kadar herkesin hareket ve sözlerine ister saha içinde isterse saha dışında dikkat etmesi gerekliliğidir. Sözüm meclisten içeri ve doğruca Şenol Güneş’e.
Olmadı. Maçta küfür etmek ve hakem tarafından tribüne gönderilmek ona yakışmadı. Dilerim ki bu son olur.
Fenerbahçe’ye gelince bundan sonra bu yarışı bırakmaz ve sonuna kadar kovalar. E sıralamayı da hep beraber lig sonun da göreceğiz.