Öncelikle şunları söylemek istiyorum Sinop’a geleli bir buçuk yıl oldu, buraya geldiğimde tarih dört kasımı gösteriyordu. Soğuk rüzgarlar da sıcak insanlarla tanıştığım ilk gündü. Marketi, bakkalı, kasabı, manavı burada herkesin mutlu olduğunu gördüm ve ilk günlerden itibaren bende bu mutluluğu yaşadım. Bu güzel mutlu adada tanıdığım herkese teşekkür ederim.
Sinop’un havası, suyu, gençleri, en önemlisi güler yüzlü insanları anlatarak bitiremem, sizlere anlatmak istediğim konuya gelmek istiyorum. Aslında bunu anlatırken bile üzülüyorum, özlüyorum ve o günlere geri dönmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi teknoloji ailemizi, çevremizi, arkadaşlarımızı ve en önemlisi de bedenimizi ele geçirmiş durumda. Sohbet etmeyi özler olduk. Soruyorum sizlere selam vermekten başka muhabbetimiz var mı? Şu an bu yazdıklarımı okuyan kim varsa sadece iki dakika dürüst olarak cevap versin kendisine. Çocuğunuzla en son ne zaman muhabbet ettin? Arkadaşının derdini en son ne zaman dinledin? Eşinle en son yürüyüşe çıktığın tarihi hatırlıyor musun? Peki televizyon, internet ve telefonundan kaç gün ayrı kalabildin? Bunların cevabını dürüstçe kendine verebiliyorsan sende günümüzün en büyük problemi olan teknoloji hastalığının farkındasın arkadaşım.
Peki bu durumdan en çok kimlerin zarar gördüğünü biliyor musunuz? Ben cevaplayım zahmet etmeyin.
Tabi ki çocuklarımız!!!
Nerden geldik, nereye gidiyoruz, bize ne oldu, bize ne olacak bunları soruyor muyuz kendimize? Sadece 35 pozu olan eski fotoğraf makinalarıyla çekindiğimiz fotoğrafları açıp bakıyor muyuz çocuklarımızla birlikte? Yoksa telefonlar elimizde sosyal medya da neler olmuş diye didik didik kurcalıyor muyuz saatlerce. Bunların cevabını hepiniz iyi biliyorsunuz bence. Oyun parkından zevk alan çocukların azaldığını görmekten mutluluk duyan var mı aranızda? Bu konu hakkında da yorum yapmam gerekirse ben üzülüyorum parkların boş olmasından, akşam ezanı okunurken evlerine koşan çocukları görememekten. Mahalle maçı yapan çocuklar var mı günümüzde? Demek ki bizim dönemlerimizde kaldı bunlar. Çocuklarımız bu hale nasıl geldi, neden herkes kendi derdine düşer oldu, neden herkes kendi dünyası kurudu? Tabi buna yaşanacak bir dünya denirse.
Kendi kabuğumuza çekilerek mutlu olacağımızı düşünüyoruz, senin derdin yoksa sen mutlusun kardeşim. Aynı anadan aynı babadan olan öz kardeşinin derdini dinlemeyi neden ihmal ediyorsun. İlkokul sıralarından bu yana yıllardır birlikte ders gördüğün, birlikte yaramazlık yaptığın, yeri geldi okuldan kaçtığın arkadaşını neden unutuyorsun.
Arkadaşlarınla bir araya geldiğinde o telefonu cebinde çıkarma artık, sosyal medya arkadaşların kadar değeri yok mu o masada ki insanların. Bırakın artık telefonlarınızı çıkın gezin, tadını çıkarın bu güzel günlerinizin.
Sözlerime son vermeden önce özlediğim günleri anmak istiyorum, yani eski günlerimi. Mahalle maçları yaptığımız günleri, mahalle büyüklerinin peşine takılıp okula gittiğimiz günleri, okul çıkışı çantaları eve atıp boş arsalarda koşup oynadığımız günleri özlüyorum.
Daha anlatmak istediğim o kadar çok şey var ama boğazıma düğümleniyor eski günlerin özlemi. Sinop’u ve sizleri seviyorum diyerek sözlerime son vermek istiyorum umarım her şey istediğiniz gibi şekillenir kendi dünyalarınızda hepinize ayrı ayrı mutluluklar diliyorum.