Malum olduğu üzere modern zihin, eşyayı parçalayarak algılıyor. Modern zihnin kurucu babaları aslında, parçacı bir akıl üzerine inşa ettiler bu zihniyeti. Fransız filozof Rene Descartes’tin dört aşamalı yöntemlerden birisi olan ‘’eşyayı mümkün olduğunca küçük parçalara bölmek’’.Oysa bizim tefekkürümüz bunun tam tersidir.Buna tevhit diyoruz.Vahdet, parçayı bütünün içerisinde ki yerine koyarak algılamaktır. Bu tevhidin bir boyutudur. Özündeki vahdette budur aslında. Her şeyin her şeyle, her şeyin bir şeyle irtibatlı olması.
Bu manada baktığımızda modern sosyoloji toplumu kompartımanlara ayırıyor. Oysa toplum ve insan hayatı, toplumu oluşturan bireyler ve bireyin hayatı, akışkan kesintisiz bir nehre benzer. Kaynağından çıkıp hedefine varıncaya kadar kesintisiz, gürül gürül kendi yatağında akan berrak bir su. Şimdi siz bir nehri herhangi bir yerinden kesmeye kalktığınızda ya nehre yazık edersiniz. Ya nehrin kenarındaki verimli araziye yazık edersiniz. Veyahut kendinize yazık edersiniz. Sizi de alıp götürebilir. Dolayısıyla her halükarda zulüm işlersiniz. Çünkü bu nehir aksın diye var edildi. Bu nehir hayat nehridir.
Hayat nehrinde bebeliğin bir yeri var. Çocukluğun bir yeri var. Gençliğin bir yeri var. Erişkinliğin (olgunluğun bir yeri var. Ve yaşlılığın bir yeri var. Bitmedi. Hayat nehri akmaya devam ediyor. Hayat nehri ölüm perdesinin arkasında da akmaya devam ediyor. Asıl hayat nehri ruhuna orada kavuşur ve orada kevser olur.
Bu manada baktığımızda modern sosyoloji toplumu kompartımanlara ayırıyor. Oysa toplum ve insan hayatı, toplumu oluşturan bireyler ve bireyin hayatı, akışkan kesintisiz bir nehre benzer. Kaynağından çıkıp hedefine varıncaya kadar kesintisiz, gürül gürül kendi yatağında akan berrak bir su. Şimdi siz bir nehri herhangi bir yerinden kesmeye kalktığınızda ya nehre yazık edersiniz. Ya nehrin kenarındaki verimli araziye yazık edersiniz. Veyahut kendinize yazık edersiniz. Sizi de alıp götürebilir. Dolayısıyla her halükarda zulüm işlersiniz. Çünkü bu nehir aksın diye var edildi. Bu nehir hayat nehridir.
Hayat nehrinde bebeliğin bir yeri var. Çocukluğun bir yeri var. Gençliğin bir yeri var. Erişkinliğin (olgunluğun bir yeri var. Ve yaşlılığın bir yeri var. Bitmedi. Hayat nehri akmaya devam ediyor. Hayat nehri ölüm perdesinin arkasında da akmaya devam ediyor. Asıl hayat nehri ruhuna orada kavuşur ve orada kevser olur.
Her şeyin bir ruhu vardır.Ruh, eşyayı kemaline ulaştıran ve ayakta tutan öz’dür.
Her şeyin bir ruhu vardır. Dünya ahiretin cesedi ahiret ise dünyanın ruhudur. Ahiretsiz bir dünya ruhsuz bir cesede benzer. Ruhu çıkmış bir ceset kokuşmuş olur. Onun için ahireti olmayan tüm ilimler bu manada çökmüş oluyor. Ruhu olmayan psikoloji ölü bir ilim olmuştur. Ruhu olmayan bir sosyoloji insanın cesediyle uğraşır. Ruhu olmayan bir felsefe ne ile ilgilenecek Allah aşkına?Neyin düşüncesini üretecek?Hangi hikmeti arayacak.Ruhu olmayan bir felsefenin insanın tarifi ile köpeğin insanı tarifi arasında ne fark var?Köpeklere insanı tarif ettirseydiniz köpeğin tarifi şu olurdu.Bir gömlek kemik bir pantolon et.Dilleri olsaydı bu tarif i yaparlardı.Ahireti olmayan bir hayatı tarif ettirdiğiniz kişi bundan öte ne diyecek?
Neyi ele alıyor olursak olalım ahiretin varlığı anlamın ve Allah’ın varlığı kadar bizim için elzemdir.
Batı moderniz mi her şeyi parçaladığı gibi aklı da parçalıyor. Hayatı parçalıyor, maddeyi parçalıyor, varlığı parçalıyor, aynen bunun gibi insanı da parçalıyor. Parçaladıkça anlamdan ve anlamaktan uzaklaşıyor ve hakikat parçalanınca hakikat olmaktan çıkıyor. İslam ise, aklı bütünlüyor. İslam aklı, bütün içindeki yerde algılıyor. İslam aklı müstakil olarak algılamıyor. Parçayı ait olduğu bütün içindeki yeriyle algılıyor. İşte buna hikmet diyoruz. Hikmet parçayı yerine koymaktır. Zulüm ise parçayı ait olduğu yerinden yani bütünden koparmaktır.Her şey bir şeyle bir şey her şeyle ele almak durumdayız.bunu gençliğe uyarlarsak bebeklik,çocukluk,gençlik olarak bir birinden ayırarak ala balık üretme çiftliği gibi,yeni doğan balıklar,küçük balıklar,biraz büyükler,sofralıklar ve kartlaşmışlar.İşin garibi şu.Eğer küçüklerle büyükler karıştırırlarsa büyükler küçükleri yiyor.Tabiri caizse sofraya çıkarmak için besliyorsunuz.Yani insana balık gibi baktığınızda en yenecek seviye gelmiş olan lezzetli genç alabalık.Çünkü sofraya o gelir.Bu modern parçacı mantığın gence bakışı nedir?Sofraya çıkacak ala balığın daha boyu fazla uzamadan sofraya getirelim ve yiyelim.Üretim ve tüketim çarkının içine sokalım.Aslında bu düşünce dünya ve insanlık tarihi açısından bir kırılmadır.Dünya tarihinde insan soyunun belli bir dönemini bütün içinden kesip insanlığın aç kurtlarının önüne böylece hoyratça servis yapıldığı hakkında böyle bir bildiğimiz dönem yok.Bir nehir akıyor.Siz bu nehri bölüyorsunuz.Böldüğünüzde nehir akışkanlığını durduğunuz her bölme aslında kokuşuyor.Çünkü bütünle bağı kopuyor.Unutmayın!Duran su kokar.Genç diye ayırdığınız kategori nehrin bütününden kopardığınızda orayı da kokutuyorsunuz.
Bu İslam aklında nasıl algılanıyor? İslam aklında bu söylediğim şeyler birbirine geçmiş birer halka. Birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan bir zincirin halkası gibi.Yani,bu kendi bütünlüğü içerisinde bir gerdanlığı oluşturuyor.Tabiri caizse her insanın boynuna amel kuşu asıldığı gibi bu hayat gerdanlığı da asılıyor.Bu hayat gerdanlığını kırmayan onun değeriyle değerleniyor.Ama kırıp halkalarına ayıran onun değeri ile değerlenemiyor.Yani onu değerinden ve işlevinden etmiş oluyor.Artık o gerdana takılamaz, maksadını hasıl edemez ve işlevini göremez oluyor.Bakınız bebe ile çocuk arasında,çocuk ile genç arasında ,gençle olgun arasında,olgunla yaşlı arasında,bir ırmak gibi akışkanlık ve geçiş genlik var.Her bir aşama sonraki aşamaya bir önceki aşamanın zenginleşmesi olarak ortaya çıkıyor.Bu nehrin ırmağı denize dökülürken bütün kazanımlarıyla,verimliliği ile ve en zengin haliyle dökülmüş oluyor.Siz nehrin döküldüğü yerde baktığınızda doğuşundan döküldüğü yere kadar siz orada bütün nehri ve akışkanlığı görüyorsunuz.Yani nehrin hikayesini daha doğrusu nehrin ihtişamını görüyorsunuz.Ve bu orada bitmiyor.Kuşaklar arasında harika geçişkenlikler meydana getiriyor.Aynı anda bu nehrin dede ile torun arasında muhteşem bir irtibat.Yani bir tecrübe akışkanlığı var. Olgun ile genç arasında bir akışkanlık var. Ama kompartımanlara ayırdığınız zaman bu akışkanlık olmuyor. Kompartımanlarına ayırdığınız zaman her birinin eline kendi zümresine ait birer oyuncak tutuşturacaksınız.Birer mekan tahsis edeceksiniz.Ala balık çiftliğinde olduğu her birerine diğerinden bağımsız ayrı bölme yapacaksınız.Karışırsa birbirini yer diye.Bebeği kreşe,çocuğu okula,genci bilarda salonuna,olgunu işe,yaşlıyı da huzur evine yerleştireceksiniz.Peki toplum nerede?Toplum toplanmıştı.Toplu olandı.Peki bunun neresi toplum?
Camimize gelelim.Hepsini topluyor.Hatta Allah Resulü s.a.v ‘in omzuna çıkan bebeği yani torunu Hz. Zeyneb’in çocuğu Ümameyi sayarsak,o zaman bebekten tutun da bir ayağı çukura düşmüş yaşlıyı varana dek topluyor.Yani cami cem ediyor.Aslında cami, bir toplum modelidir.İslamın tasavvurundaki model camide yerini bulur.Öbür tarafa baktığınızda hayatı kompartımanlarına ayıran mantık,kompartımanına ayrı bir birim tahsis etmeye başlıyor.Evlerin kullanımı bile böyle değimli?Genç belli bir yaşa geldiğinde anne ve babasıyla kalmak istemiyor.Belli yaşa geldiğinde çocuk odası ihdas edilmiş.Bu çok tartışılması gereken bir hadise.Çocuk odası yatmak için olmalıdır.Ama ayrı bir hayat alanına dönüşüyor.Çocuk evin bütününden koparılıyor.Bütünden kopardığınız bu parça anne ve babadan kopardığınız bir parça değil mi?İşte ailenin parçalanışı burada başlıyor.Şefkat ve sevgi nasıl aktarılacak.O zaman aile kurumu ne işe yarayacak?Ve bir toplumun geleceğini nasıl inşa edeceksiniz bu mantıkla?Zaten olmadı.Çünkü daha temelde şirk mantığına dayalı olduğu için.Yani tevhidin zıttı şirktir.Sosyal şirk vardır.Siyasal şirk vardır.Ekonomik şirk vardır.Her şeye şirk değen biri değiliz.Ama şirk akaitteki parçalamadır.Bu hayattaki parçalama hayatın diğer yerlerine de sirayet ediyor.Bir yerden akan hayat ırmağını parçalıyorsunuz.
Her şeyin bir ruhu vardır. Dünya ahiretin cesedi ahiret ise dünyanın ruhudur. Ahiretsiz bir dünya ruhsuz bir cesede benzer. Ruhu çıkmış bir ceset kokuşmuş olur. Onun için ahireti olmayan tüm ilimler bu manada çökmüş oluyor. Ruhu olmayan psikoloji ölü bir ilim olmuştur. Ruhu olmayan bir sosyoloji insanın cesediyle uğraşır. Ruhu olmayan bir felsefe ne ile ilgilenecek Allah aşkına?Neyin düşüncesini üretecek?Hangi hikmeti arayacak.Ruhu olmayan bir felsefenin insanın tarifi ile köpeğin insanı tarifi arasında ne fark var?Köpeklere insanı tarif ettirseydiniz köpeğin tarifi şu olurdu.Bir gömlek kemik bir pantolon et.Dilleri olsaydı bu tarif i yaparlardı.Ahireti olmayan bir hayatı tarif ettirdiğiniz kişi bundan öte ne diyecek?
Neyi ele alıyor olursak olalım ahiretin varlığı anlamın ve Allah’ın varlığı kadar bizim için elzemdir.
Batı moderniz mi her şeyi parçaladığı gibi aklı da parçalıyor. Hayatı parçalıyor, maddeyi parçalıyor, varlığı parçalıyor, aynen bunun gibi insanı da parçalıyor. Parçaladıkça anlamdan ve anlamaktan uzaklaşıyor ve hakikat parçalanınca hakikat olmaktan çıkıyor. İslam ise, aklı bütünlüyor. İslam aklı, bütün içindeki yerde algılıyor. İslam aklı müstakil olarak algılamıyor. Parçayı ait olduğu bütün içindeki yeriyle algılıyor. İşte buna hikmet diyoruz. Hikmet parçayı yerine koymaktır. Zulüm ise parçayı ait olduğu yerinden yani bütünden koparmaktır.Her şey bir şeyle bir şey her şeyle ele almak durumdayız.bunu gençliğe uyarlarsak bebeklik,çocukluk,gençlik olarak bir birinden ayırarak ala balık üretme çiftliği gibi,yeni doğan balıklar,küçük balıklar,biraz büyükler,sofralıklar ve kartlaşmışlar.İşin garibi şu.Eğer küçüklerle büyükler karıştırırlarsa büyükler küçükleri yiyor.Tabiri caizse sofraya çıkarmak için besliyorsunuz.Yani insana balık gibi baktığınızda en yenecek seviye gelmiş olan lezzetli genç alabalık.Çünkü sofraya o gelir.Bu modern parçacı mantığın gence bakışı nedir?Sofraya çıkacak ala balığın daha boyu fazla uzamadan sofraya getirelim ve yiyelim.Üretim ve tüketim çarkının içine sokalım.Aslında bu düşünce dünya ve insanlık tarihi açısından bir kırılmadır.Dünya tarihinde insan soyunun belli bir dönemini bütün içinden kesip insanlığın aç kurtlarının önüne böylece hoyratça servis yapıldığı hakkında böyle bir bildiğimiz dönem yok.Bir nehir akıyor.Siz bu nehri bölüyorsunuz.Böldüğünüzde nehir akışkanlığını durduğunuz her bölme aslında kokuşuyor.Çünkü bütünle bağı kopuyor.Unutmayın!Duran su kokar.Genç diye ayırdığınız kategori nehrin bütününden kopardığınızda orayı da kokutuyorsunuz.
Bu İslam aklında nasıl algılanıyor? İslam aklında bu söylediğim şeyler birbirine geçmiş birer halka. Birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan bir zincirin halkası gibi.Yani,bu kendi bütünlüğü içerisinde bir gerdanlığı oluşturuyor.Tabiri caizse her insanın boynuna amel kuşu asıldığı gibi bu hayat gerdanlığı da asılıyor.Bu hayat gerdanlığını kırmayan onun değeriyle değerleniyor.Ama kırıp halkalarına ayıran onun değeri ile değerlenemiyor.Yani onu değerinden ve işlevinden etmiş oluyor.Artık o gerdana takılamaz, maksadını hasıl edemez ve işlevini göremez oluyor.Bakınız bebe ile çocuk arasında,çocuk ile genç arasında ,gençle olgun arasında,olgunla yaşlı arasında,bir ırmak gibi akışkanlık ve geçiş genlik var.Her bir aşama sonraki aşamaya bir önceki aşamanın zenginleşmesi olarak ortaya çıkıyor.Bu nehrin ırmağı denize dökülürken bütün kazanımlarıyla,verimliliği ile ve en zengin haliyle dökülmüş oluyor.Siz nehrin döküldüğü yerde baktığınızda doğuşundan döküldüğü yere kadar siz orada bütün nehri ve akışkanlığı görüyorsunuz.Yani nehrin hikayesini daha doğrusu nehrin ihtişamını görüyorsunuz.Ve bu orada bitmiyor.Kuşaklar arasında harika geçişkenlikler meydana getiriyor.Aynı anda bu nehrin dede ile torun arasında muhteşem bir irtibat.Yani bir tecrübe akışkanlığı var. Olgun ile genç arasında bir akışkanlık var. Ama kompartımanlara ayırdığınız zaman bu akışkanlık olmuyor. Kompartımanlarına ayırdığınız zaman her birinin eline kendi zümresine ait birer oyuncak tutuşturacaksınız.Birer mekan tahsis edeceksiniz.Ala balık çiftliğinde olduğu her birerine diğerinden bağımsız ayrı bölme yapacaksınız.Karışırsa birbirini yer diye.Bebeği kreşe,çocuğu okula,genci bilarda salonuna,olgunu işe,yaşlıyı da huzur evine yerleştireceksiniz.Peki toplum nerede?Toplum toplanmıştı.Toplu olandı.Peki bunun neresi toplum?
Camimize gelelim.Hepsini topluyor.Hatta Allah Resulü s.a.v ‘in omzuna çıkan bebeği yani torunu Hz. Zeyneb’in çocuğu Ümameyi sayarsak,o zaman bebekten tutun da bir ayağı çukura düşmüş yaşlıyı varana dek topluyor.Yani cami cem ediyor.Aslında cami, bir toplum modelidir.İslamın tasavvurundaki model camide yerini bulur.Öbür tarafa baktığınızda hayatı kompartımanlarına ayıran mantık,kompartımanına ayrı bir birim tahsis etmeye başlıyor.Evlerin kullanımı bile böyle değimli?Genç belli bir yaşa geldiğinde anne ve babasıyla kalmak istemiyor.Belli yaşa geldiğinde çocuk odası ihdas edilmiş.Bu çok tartışılması gereken bir hadise.Çocuk odası yatmak için olmalıdır.Ama ayrı bir hayat alanına dönüşüyor.Çocuk evin bütününden koparılıyor.Bütünden kopardığınız bu parça anne ve babadan kopardığınız bir parça değil mi?İşte ailenin parçalanışı burada başlıyor.Şefkat ve sevgi nasıl aktarılacak.O zaman aile kurumu ne işe yarayacak?Ve bir toplumun geleceğini nasıl inşa edeceksiniz bu mantıkla?Zaten olmadı.Çünkü daha temelde şirk mantığına dayalı olduğu için.Yani tevhidin zıttı şirktir.Sosyal şirk vardır.Siyasal şirk vardır.Ekonomik şirk vardır.Her şeye şirk değen biri değiliz.Ama şirk akaitteki parçalamadır.Bu hayattaki parçalama hayatın diğer yerlerine de sirayet ediyor.Bir yerden akan hayat ırmağını parçalıyorsunuz.
Bu mantığın bilgiye bakışı da böyledir.İhtisas alanlarına da aynen yaklaşır.Sanki bu ihtisas alanları arasında geçişkenlik yokmuş gibi.Onun için gözünüzü iyi ederken kafanızı hasta eder.Böbreğinizi iyi ederken çiğerinizi hasta eder.Kalbinizi iyi ederken kalbinizi hasta eder.İşte buna ihtisas körlüğü deniyor.Akedemik miyopluk.
Hayatı oluşturan bütünleri birbirinden ayırdığınızda parça anlamını,hikmetini kaybediyor.O zaman parça bütüne ait olduğu yerde durduğunda gördüğü işlevi bütünden ayrıldığında ters manada görüyor.Yani ma caveze haddehü in kalebe dıpdehü ‘’Bir şey ki hattını tecavüz ettimi zıddına inkılap eder’’O da zıddına inkılap ediyor.Parça bütün içinde ne yapması gerekiyordu? Onarması. Ama bütünden ayrılınca diğer parçaları da hasta ediyor.
Modern hayatımızda ‘’gençlik’’ adı verilen katagori toplumun en hastalıklı kesimi olduğu bir model üretiliyor.Aslında en hastalıklı,en problemli,en krize yatkın,en çabuk malupile edilebilen,en çok üzerine oyun oynana bilen,üzerine zar atılabilen,üretim ve tüketim dişlisinin arasında en çok ezilecek ve yağı çıkarılacak ve çağın sahte ekonomik tanrılarına kurban edilecek bir kesim ortaya çıkıyor.İşte bunun adı da ‘gençlik’ oluyor.Gençliğin bağımsız olarak ele alınması modern çağın hastalığıdır.Ulus devletin yani -Fransız ihtilalı- ile ortaya çıkışıyla içli dışlı gibi geliyor bana.Sosyal toplumun oluşumu ile gençliğin kopması arasındaki irtibat ta diyebiliriz.Sokrates mezar taşında gençlerden şikayet alır.Aristo gençler için iyi bir şey söylemez.Kadim çağda gençler çok değer verilecek bir şey değillerdi.Allah Resulüne geldiğimizde vahyin inşa ettiği aklın mantığına baktığımızda Allah resulü s.a.v hayatın içinde bir unsur ve yüreği kandil gibi mescitlerde asılı kesim olarak tarif ediyor.Allah Resülün’den bir düzüne yaşlı sahabi görüyoruz.İlk iman hamlesinin altına omuz veren insanlar arasında gençleri görüyoruz.İhtiyarlar çok az,gençler daha çok.Bir çoğu çok çok genç.
Modern hayatımızda ‘’gençlik’’ adı verilen katagori toplumun en hastalıklı kesimi olduğu bir model üretiliyor.Aslında en hastalıklı,en problemli,en krize yatkın,en çabuk malupile edilebilen,en çok üzerine oyun oynana bilen,üzerine zar atılabilen,üretim ve tüketim dişlisinin arasında en çok ezilecek ve yağı çıkarılacak ve çağın sahte ekonomik tanrılarına kurban edilecek bir kesim ortaya çıkıyor.İşte bunun adı da ‘gençlik’ oluyor.Gençliğin bağımsız olarak ele alınması modern çağın hastalığıdır.Ulus devletin yani -Fransız ihtilalı- ile ortaya çıkışıyla içli dışlı gibi geliyor bana.Sosyal toplumun oluşumu ile gençliğin kopması arasındaki irtibat ta diyebiliriz.Sokrates mezar taşında gençlerden şikayet alır.Aristo gençler için iyi bir şey söylemez.Kadim çağda gençler çok değer verilecek bir şey değillerdi.Allah Resulüne geldiğimizde vahyin inşa ettiği aklın mantığına baktığımızda Allah resulü s.a.v hayatın içinde bir unsur ve yüreği kandil gibi mescitlerde asılı kesim olarak tarif ediyor.Allah Resülün’den bir düzüne yaşlı sahabi görüyoruz.İlk iman hamlesinin altına omuz veren insanlar arasında gençleri görüyoruz.İhtiyarlar çok az,gençler daha çok.Bir çoğu çok çok genç.
İslam ıstılahında gençlik için kullanılan kavram ‘’futüvve’’’dir.’Şab’ gençtir.’’Şebabe’’ gençliktir.Bu iki kavram ıstılah olarak hiç kullanılmaz.Sadece ‘’feta’’ kökü kullanılır.Bu da Kur’an-ı Kerim’de kullanıldığı için iki yerde kullanılır.
1-Hz. Musa a.s’ın delikanlısı olan Yuşa bin Nun için kullanılır.
1-Hz. Musa a.s’ın delikanlısı olan Yuşa bin Nun için kullanılır.
2-Hz. İbrahm (a.s ‘a müşrik kavim ‘feta’ der.
Bu –feta- kelimesi önceleri sıradan bir kelime iken sonra buna ecnebilerin dilinde ‘’fütüvvet’’ ‘yani ‘asalet’, soyluluk manası veriyorlar.Asaletli,şahsiyetli ve yiğitlik manası veriyorlar.Gençliğin yiğitlik manasına gelişi ilginç değil mi?’’Fütüvvet’’ cahiliye döneminde kullanılmıyor.Orada ‘’mürüet’’ kullanılıyor.Yani,Cahiliyye Arabı erdemlerin tümünün ana başlığına ‘’mürüvvet’’olarak koyuyor. Daha sonra bu değişiyor. İslam medeniyetinde bu ‘’fütüvvet’’’e inkilap ediyor. Gençlik kavramının içini iyilikle doldurmak anlamına kullanılıyor.
O zaman İslam Medeniyetinde fütüvvet –gençlik- nedir?
-Senden uzaklaşana senin yaklaşmandır. Sana eziyet edene senin ikram etmendir. Sana sürekli kötülük edene senin sürekli iyilik etmendir. Bu öyle bir iyilik ki, öfkeni tutarak bir iyilik değil, hoş görüyle yaptığın bir iyiliktir. Yine bu iyilik mecbur kaldığın için bir iyilik değil, severek yaptığın bir iyiliktir.
-Tüm varlığı kendi nefsine dünyada olduğu gibi ahirette de tercih etmendir.
-Kötülükten el çekmek, iyiliği yaymak, şikâyeti de terk etmektir.
Eğer bu gün bir gençlik tarifi yapılsa bu tarifleri ters çevirdiğimiz anda bu günün gençliğini bulursunuz.
Bu –feta- kelimesi önceleri sıradan bir kelime iken sonra buna ecnebilerin dilinde ‘’fütüvvet’’ ‘yani ‘asalet’, soyluluk manası veriyorlar.Asaletli,şahsiyetli ve yiğitlik manası veriyorlar.Gençliğin yiğitlik manasına gelişi ilginç değil mi?’’Fütüvvet’’ cahiliye döneminde kullanılmıyor.Orada ‘’mürüet’’ kullanılıyor.Yani,Cahiliyye Arabı erdemlerin tümünün ana başlığına ‘’mürüvvet’’olarak koyuyor. Daha sonra bu değişiyor. İslam medeniyetinde bu ‘’fütüvvet’’’e inkilap ediyor. Gençlik kavramının içini iyilikle doldurmak anlamına kullanılıyor.
O zaman İslam Medeniyetinde fütüvvet –gençlik- nedir?
-Senden uzaklaşana senin yaklaşmandır. Sana eziyet edene senin ikram etmendir. Sana sürekli kötülük edene senin sürekli iyilik etmendir. Bu öyle bir iyilik ki, öfkeni tutarak bir iyilik değil, hoş görüyle yaptığın bir iyiliktir. Yine bu iyilik mecbur kaldığın için bir iyilik değil, severek yaptığın bir iyiliktir.
-Tüm varlığı kendi nefsine dünyada olduğu gibi ahirette de tercih etmendir.
-Kötülükten el çekmek, iyiliği yaymak, şikâyeti de terk etmektir.
Eğer bu gün bir gençlik tarifi yapılsa bu tarifleri ters çevirdiğimiz anda bu günün gençliğini bulursunuz.
Sigmund Freud's a göre ise, Gençlik krizdir. Yani hiçbir duygusu oturmamış olan duyguları uçlarda gezen. Modern bilimin gençlik tarifine bir bakın işte bu.
Sizler gençlik tarifini yaptığınızda, gençlik için dua mı bedduamı ettiğinizi ortaya koymuş oluyorsunuz. Yani nasıl bir gençliğe iman etmişseniz gençlik için yaptığınız tarifte oradan çıkıyor.
Duamız geçliğimizin hayrına olsun inşallah….
Duamız geçliğimizin hayrına olsun inşallah….