İnsanlar arasında ilişkiler bazı hassasiyetlere dikkat edilmesiyle anlam kazanmaktadır. Her insanın kendine göre yaklaşımları olduğu gibi, genel geçer ilişki esaslarının olması gereklidir. Bunlardan birisi samimiyettir.
Samimiyet, içten olma, içi dışı bir olma, içinden geldiği şekilde hareket etme anlamlarına gelir. İnsanoğlu, dışından ziyade içindeki durumlarla bilinen ve zamanla tanınabilen bir yapıya sahiptir. Kişilerle ilk karşılaşıldığındaki hal ve davranışlarla daha sonraki süreçte muhatap olunanlar farklı olunabilmektedir. Bu durum, insanoğlunun dünya görüşü çerçevesinde şekillenen istikametinin ve hayat görüşünün birer yansıması olarak ortaya çıkabilmektedir.
Günlük hayatımız içinde samimiyet anlayışımız o kadar değişken ki, aramızda konuştuğumuzda “samimi misin”, “samimi ol” ve “samimiyetten yoksun insan” gibi ifadeler kullanmaktayız. Bu ifadelerin ortaya çıkma nedeni, içimizle dışımızın, söylediklerimizle eylemlerimizin uyuşmamasıdır. İnsanlar arası ilişkilerde güvenin oluşması önemlidir. Güveni oluşturan en önemli etken ise samimiyettir.
Samimiyet, ilişkilerin kurulmasından ilerlemesine kadar geniş yelpazede etkisini gösteren bir umdedir. Bir kişi ile arkadaş olmanızdan dostluğa kadar devam eden zamanda merdivenlerin basamaklarını samimiyet sayesinde tırmanılmaktadır. Dostluklar, zamanla oluşan ilişkilerdir. Bir birikim ister. O birikimin oluşmasının kilometre taşlarının her birinde ise samimiyet vardır.
Samimiyet anlayışının güzergâhı bu olması gerekirken, bugün hayatın birçok noktasında aksi yönlü hareketlere şahit olunmaktadır. Makama göre menfaat elde etmek için farklı hareket edenler, etrafımızdaki insanlar ne der düşüncesiyle yapılanlar, kendi ekonomik imkânlarımızı zorlayarak farklı görünmeye çalışanlar, menfaat elde etmek için Müslüman veya modern görünmek gibi vs. birçok konuyu bu kapsamda sayabiliriz.
Bir Müslüman, kimin ne yaptığından ziyade, kendi yaptıklarının neler olduğuna bakmalıdır. Menfaat elde etmek için değil yaratılanlara yaratandan ötürü hizmet etmek için hareket etmelidir. Başkaları ne der diye düşünmeden, yaptıklarım karşısında Rabbim bana nasıl muamele eder anlayışını aklından çıkarmamalıdır.
Samimiyet, içten olma, içi dışı bir olma, içinden geldiği şekilde hareket etme anlamlarına gelir. İnsanoğlu, dışından ziyade içindeki durumlarla bilinen ve zamanla tanınabilen bir yapıya sahiptir. Kişilerle ilk karşılaşıldığındaki hal ve davranışlarla daha sonraki süreçte muhatap olunanlar farklı olunabilmektedir. Bu durum, insanoğlunun dünya görüşü çerçevesinde şekillenen istikametinin ve hayat görüşünün birer yansıması olarak ortaya çıkabilmektedir.
Günlük hayatımız içinde samimiyet anlayışımız o kadar değişken ki, aramızda konuştuğumuzda “samimi misin”, “samimi ol” ve “samimiyetten yoksun insan” gibi ifadeler kullanmaktayız. Bu ifadelerin ortaya çıkma nedeni, içimizle dışımızın, söylediklerimizle eylemlerimizin uyuşmamasıdır. İnsanlar arası ilişkilerde güvenin oluşması önemlidir. Güveni oluşturan en önemli etken ise samimiyettir.
Samimiyet, ilişkilerin kurulmasından ilerlemesine kadar geniş yelpazede etkisini gösteren bir umdedir. Bir kişi ile arkadaş olmanızdan dostluğa kadar devam eden zamanda merdivenlerin basamaklarını samimiyet sayesinde tırmanılmaktadır. Dostluklar, zamanla oluşan ilişkilerdir. Bir birikim ister. O birikimin oluşmasının kilometre taşlarının her birinde ise samimiyet vardır.
Samimiyet anlayışının güzergâhı bu olması gerekirken, bugün hayatın birçok noktasında aksi yönlü hareketlere şahit olunmaktadır. Makama göre menfaat elde etmek için farklı hareket edenler, etrafımızdaki insanlar ne der düşüncesiyle yapılanlar, kendi ekonomik imkânlarımızı zorlayarak farklı görünmeye çalışanlar, menfaat elde etmek için Müslüman veya modern görünmek gibi vs. birçok konuyu bu kapsamda sayabiliriz.
Bir Müslüman, kimin ne yaptığından ziyade, kendi yaptıklarının neler olduğuna bakmalıdır. Menfaat elde etmek için değil yaratılanlara yaratandan ötürü hizmet etmek için hareket etmelidir. Başkaları ne der diye düşünmeden, yaptıklarım karşısında Rabbim bana nasıl muamele eder anlayışını aklından çıkarmamalıdır.
Bugün karakter erimesi diye bir durumla karşı karşıyayız. Adam gibi adam ifadesinin muhatap olacağı insanlarla karşılaşmak oldukça zorlaşmaktadır. Birbirimizin yüzüne söylemediklerimizi arkasından konuşmak marifet sayılmaktadır. Arkadaşlıklar ve dostluklar sadece menfaat çerçevesinde şekillenmektedir. Herhangi bir alış-verişte satıcı malın bütün evsafını anlatmak yerine sadece iyi taraflarını söyleyip kötü taraflarını gizlemeyi tercih etmektedir.
Bizi yaratan, içimizi ve dışımızı çok iyi bilen Rabbimiz, kullarına “sizin içinizi de dışınızı da biz çok iyi biliyoruz” (Âli İmran, 3/29), bir diğer ayette ise, Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyleri başkalarına yapın diye söylüyorsunuz (Saf, 61/2) buyurmaktadır. Allah Teâlâ, bizden içimizde geçirdiklerimizle söylediklerimizin bir olmasını tavsiye etmektedir. Peygamber (s.a.s.), “din samimiyettir” (Müslim, İman, 95) buyurmaktadır. Müslümanım diyen, imanının gereğini yerine getirmekle mükelleftir. Bir Müslüman, düşündükleriyle yaptıklarının uyum halinde olmasına dikkat etmelidir.
İnsan hayatta nelerle karşılaşacağını bilmemektedir. Bu ilahi yazgının bir yansımasıdır. Samimi hareket etmekle etmemenin bu dünyada bile sonuçlarıyla muhatap olunacağını bilmek gerekmektedir. Farklı davranılan şahıslarla ve menfaat elde etmek için yapılan çabalarda şahsi konumun hangi seviyelere inebileceği mutlaka bilinmektedir. Bunu hem kendi yaşamımızda hem de etrafımızdakilerin tecrübelerinde görmekteyiz. Önemli olan sonucu her ne olursa olsun, samimi olmaktan zarar gelmemektedir. Usulüne uygun olmak kaydıyla, içimizden geçenleri arkadan söylemektense muhatabına iletmek en doğru davranış olacaktır. Bu, bir samimiyet sınavıdır. Parçalar bir anlam ifade etmemektedir. Bütün, bütün olduğu için her yönü birken değer kazanmaktadır. İnsanoğlu bir bütündür. Farklı insanlara karşı farklı davranmak kendi şahsiyetini heba etmek anlamına gelmektedir. Kendini parçalama yerine sağlam bir şahsiyet çerçevesinde konumlandırmalıdır. Bulunduğu konuma ve şartlara göre değil, hayatın istikameti doğru olan yolunda yaşamaya çalışmalıdır. Anadolu ifadesiyle, omurgalı olmalıdır. Çünkü omurga, vücudun dik durmasını yani samimiyetini ifade etmektedir. Ne mutlu samimiyeti sadece dillerde ve konuşmalarda değil hayatında layıkıyla yaşayabilenlere.
Bizi yaratan, içimizi ve dışımızı çok iyi bilen Rabbimiz, kullarına “sizin içinizi de dışınızı da biz çok iyi biliyoruz” (Âli İmran, 3/29), bir diğer ayette ise, Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyleri başkalarına yapın diye söylüyorsunuz (Saf, 61/2) buyurmaktadır. Allah Teâlâ, bizden içimizde geçirdiklerimizle söylediklerimizin bir olmasını tavsiye etmektedir. Peygamber (s.a.s.), “din samimiyettir” (Müslim, İman, 95) buyurmaktadır. Müslümanım diyen, imanının gereğini yerine getirmekle mükelleftir. Bir Müslüman, düşündükleriyle yaptıklarının uyum halinde olmasına dikkat etmelidir.
İnsan hayatta nelerle karşılaşacağını bilmemektedir. Bu ilahi yazgının bir yansımasıdır. Samimi hareket etmekle etmemenin bu dünyada bile sonuçlarıyla muhatap olunacağını bilmek gerekmektedir. Farklı davranılan şahıslarla ve menfaat elde etmek için yapılan çabalarda şahsi konumun hangi seviyelere inebileceği mutlaka bilinmektedir. Bunu hem kendi yaşamımızda hem de etrafımızdakilerin tecrübelerinde görmekteyiz. Önemli olan sonucu her ne olursa olsun, samimi olmaktan zarar gelmemektedir. Usulüne uygun olmak kaydıyla, içimizden geçenleri arkadan söylemektense muhatabına iletmek en doğru davranış olacaktır. Bu, bir samimiyet sınavıdır. Parçalar bir anlam ifade etmemektedir. Bütün, bütün olduğu için her yönü birken değer kazanmaktadır. İnsanoğlu bir bütündür. Farklı insanlara karşı farklı davranmak kendi şahsiyetini heba etmek anlamına gelmektedir. Kendini parçalama yerine sağlam bir şahsiyet çerçevesinde konumlandırmalıdır. Bulunduğu konuma ve şartlara göre değil, hayatın istikameti doğru olan yolunda yaşamaya çalışmalıdır. Anadolu ifadesiyle, omurgalı olmalıdır. Çünkü omurga, vücudun dik durmasını yani samimiyetini ifade etmektedir. Ne mutlu samimiyeti sadece dillerde ve konuşmalarda değil hayatında layıkıyla yaşayabilenlere.