İstanbul, yalnızca yedi tepeli bir şehir, tarihi yarımadanın incisi ya da iki kıtayı birleştiren metropol değil, aynı zamanda aktif bir fay hattının üzerinde kurulu, deprem gerçeğiyle yüzleşmek zorunda olan kadim bir yerleşim yeri. 

Yüzyıllar boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapan bu eşsiz şehir, aynı zamanda doğanın yıkıcı gücüyle de defalarca sınandı. 

Hâlâ da sınanmaya devam ediyor.
Bakın, bugün saat 12:49 sularında Marmara Denizi'nde, Silivri açıklarında Richter ölçeğine göre 6.2 büyüklüğünde şiddetli bir deprem daha meydana geldi. Depremin merkez üssünün yerin yaklaşık 7 kilometre derinliğinde olduğu belirtiliyor. 

Bu sarsıntı, İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi'nin genelinde ve çevre illerde de hissedildi, vatandaşlar arasında büyük bir paniğe yol açtı. İstanbul'da yaşayan vatandaşlar, depremin etkisiyle büyük bir korku yaşadı. 

Deprem olduğunda evde, kanepede oturuyorduk. Şiddeti yüksek bir sarsıntı yaşadık. Avize sallandı, masa yerinden oynadı. Birçok kişi korkuya kapılarak evlerinden ve iş yerlerinden çıkarak açık alanlara yöneldi. 

Yüksek katlı binalarda oturanlar sarsıntıyı daha şiddetli hissederken, kısa süreli elektrik kesintileri de yaşandı. 

Artçı sarsıntılar sürüyor... Şu ana kadar herhangi bir can kaybı veya ciddi yaralanma bilgisi ulaşmazken, bazı binalarda hafif hasarların olduğu yönünde ihbarlar alınıyor.

İstanbul'un tarihi, sarsılan taş ve tuğlalarıyla değil, aynı zamanda insan hafızasının da derinliklerine kazınmış acı tecrübelerle dolu.

Tarihin yapraklarını araladığımızda, İstanbul'un depremle olan çetin imtihanı çok eskilere dayanıyor. 

Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları dönemlerinde kayıtlara geçen büyük depremler, şehrin siluetini değiştirmiş, binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve büyük yıkımlara neden olmuştur. 

Bilhassa Bizans döneminde yaşanan 557 ve 989 depremleri, Konstantinopolis'i derinden etkilemiş, surlardan Ayasofya'ya kadar pek çok yapıda onarılamaz hasarlar bırakmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de İstanbul, sismik hareketliliğin acı sonuçlarıyla yüzleşmeye devam etmiştir. 1509 yılında meydana gelen ve "Küçük Kıyamet" olarak anılan büyük deprem, şehirde âdeta taş üstünde taş bırakmamış, binlerce insan hayatını kaybetmiş ve şehrin yeniden inşası uzun yıllar sürmüştür. 

Ardından gelen 1766 ve 1894 depremleri de benzer yıkıcı etkilere yol açmış, İstanbul halkının hafızasında derin izler bırakmıştır. 

Bu depremler, yalnız can kayıplarına ve maddi hasara yol açmakla kalmamış, aynı zamanda dönemin yöneticilerini depremle mücadele ve yeniden yapılanma konusunda önemli adımlar atmaya zorlamıştır.

Cumhuriyet dönemiyle birlikte, bilimsel çalışmaların artması ve sismoloji alanındaki gelişmeler, deprem tehlikesine yönelik farkındalığı artırmıştır. 

1999 Marmara Gölcük Depremi, ne yazık ki, İstanbul için de büyük bir uyanış olmuş, şehrin deprem riskine karşı ne kadar hazırlıksız olduğu acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. 

Bu deprem, yalnız Kocaeli ve çevresini değil, İstanbul'u da derinden etkilemiş, yüzlerce İstanbullu'nun hayatını kaybetmesine ve büyük bir travma yaşamasına neden olmuştur.

1999 depreminin ardından geçen yıllarda, İstanbul'da deprem riskini azaltmaya yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ancak, şehrin hızlı büyümesi, plansız yapılaşma ve mevcut yapı stokunun önemli bir bölümünün depreme dayanıklı olmaması gibi sorunlar hâlâ devam etmektedir. 

Bilim insanları, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın Marmara Denizi içindeki kollarında büyük bir deprem olasılığının yüksek olduğunu sürekli olarak vurgulamaktadırlar. Bu uyarılar, İstanbul için deprem hazırlıklarının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Bugün İstanbul, geçmişten aldığı acı derslerle geleceğe vakit kaybetmeden hazırlanmak zorundadır. 

Güçlendirme çalışmaları, kentsel dönüşüm projeleri, bilinçlendirme eğitimleri ve etkin bir âfet yönetim planı, İstanbul'u bekleyen olası bir depremin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için atılması gereken hayati adımlardır. 

Unutmamalıyız ki, deprem bir doğa olayıdır ve engellenemez. Ancak, alacağımız önlemlerle depremin bir felâkete dönüşmesini önlemek bizim elimizdedir. 

İstanbul'un sarsılan tarihi, bize bu konuda yol göstermekte ve geleceğe daha güvenli adımlar atmamız için bir uyarı niteliği taşımaktadır. 

Bu kadim şehir, ancak deprem gerçeğiyle yüzleşerek ve gerekli önlemleri alarak, binlerce yıllık tarihinde nice badireler atlattığı gibi, bu zorlu sınavı da başarıyla geçebilecektir.