Bu kelimeyi unutur olduk. İnsanlar arasındaki mesafe günbegün artarken, düşünceler de keskin çizgilerle ayrılıyor. Birbirimizi anlamaya çalışmak yerine, öfkemizi büyütüyor, kırgınlıklarımızı katılaştırıyoruz.
Oysa hoşgörüyü bizlere en güzel şekilde gösteren bir peygamberin ümmetiyiz.
Bir gün, Medine sokaklarında bir cenaze geçiyordu. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), o an derin bir saygıyla ayağa kalktı. Sahabeden biri, “Ya Resulallah, bu bir Yahudi’nin cenazesidir,” dediğinde, Efendimiz’in cevabı her zamanki gibi insana dair derin bir hakikati fısıldıyordu:
“Ama insan değil mi?”
Hoşgörünün kanatları altında insanı yücelten bir öğretiye sahipken, bugün en küçük meselelerde birbirimize düşman kesilmedik mi? Farklılıklarımızı zenginlik olarak görmek varken, ayrıştırmanın, öfkeyi büyütmenin peşine düşmedik mi?
Hz. Mevlânâ’nın hoşgörüsü bu topraklardan geçmedi mi?
Şems-i Tebrizî’nin, “Allah sadece kalbi verir, içini sen doldurursun” sözleriyle bizlere sunduğu hikmet kulağımıza hiç mi değmedi?
Ve bugün…
Yanlışlıkla çarpışan iki genç, gözünü kırpmadan silaha sarılabiliyor.
İnancı farklı diye bir kiracı kapı dışarı edilebiliyor.
Bir bakış, bir söz, bir hata bahane edilerek canlar yok edilebiliyor.
Unutmayalım ki; hoşgörüyü yitiren bir toplum, önce vicdanını kaybeder sonra da insanlığını!
Hoşgörünün dünyaya açıldığı kapı "Konya" dan selam olsun😉