Köpekler üzerine yazılar yazmaya başlayalı gelen şikâyetlerin arkası kesilmiyor. Şehirlerden sonra köylerdeki vatandaşlar da dert yanmaya başladı. 
Köy ve kasabalarda başıboş o kadar çok köpek var ki, açık alanlarda sürü halinde dolaşıyorlar. Sayılarının giderek artması insanları düşündürmüyor değil. Nasıl düşündürmesin. Sabahın alacakaranlığında camiye giden yaşlı vatandaşlar, sabahın erken saatlerinde eğitim gördükleri okulların yollarına düşen öğrenciler ilk olarak gruplar halinde ortalıkta başıboş gezen köpeklerle karşılaşıyor. Aralarında sevimli olanlar olduğu kadar, ürkütücü olanlar da var. Bu yüzden mevcut durumdan hoşnut olmayanların sayısı gitgide çoğalıyor. 
Sorunlar ve çözüm arayışları artık televizyon programlarına da taşındı. Hayvan severlerden tutun, güvenli sokaklar isteyenlere varıncaya kadar ne kadar Sivil Toplum Kuruluşları (STK) varsa, temsilcileri aracılığıyla fikirlerini ve yaklaşımlarını canlı yayında izleyenlerle paylaşabiliyorlar artık. 
Tartışma programlarından anlaşılan o ki, sahipsiz köpekler her yerde sorun. Sokaklardaki köpekleri sahiplendirmek yaşanan sorunlara çözüm olmayacaktır. Köpekler için de resmi bir nüfus planlaması yapılması şart. Önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi sokak hayvanlarının ülke genelinde sayıları 10 milyonu aşmış vaziyette.
Herkes biliyor ki, hayvanlarla birarada yaşayan bir toplumuz. Kabul edelim; bu bir gelenek. Her hanenin olmasa da her mahallenin bir köpeği ve onlarla ilgilenen insanlar var. Onlara yardım etmeyi görev bilmiş arkadaşlarım yemek yedirmeyi ve su içirmeyi hiçbir zaman ihmal etmiyorlar. Yavruları gibi bakımını üstlenmişler, yakından ilgi ve alaka gösteriyorlar.
İnsanlar arasında köpekleri sevimli bulanlar da var, ürkütücü, tuhaf görenler de. Kim nereden nasıl bakıyorsa öyle görüyor. Oysa köpekler de insanlar gibi sevgi dolu bir dokunuşa, nazik, kibar bir söze ihtiyaç duyarlar. 
Onlara sevgiyle yaklaşmak, sırtlarını sıvazlamak, şefkatle okşamak lazım ki sevildiklerini hissetsinler. 
Bir canlının sevildiğini hissetmesi ise en büyük mutluluk... Bu yüzden her zaman sevgiyi karşılıklı paylaşmalıyız.
*****
Küçük köpeklerin büyüklerden daha saldırgan olduğu söyleniyor. Bunun nedeni olarak da küçüklerin büyüklerden daha çok öfkelenme olasılığının yüksek oluşuymuş.
Tatlımı tatlı küçük bir köpeğin parmak kadar haliyle kısa bir sürede nasıl saldırgan hale dönüşerek sevimsizleştiğini yaşadığım bir olayla anlatmak istiyorum:
Bir arkadaşımla beraber sahilde yürüyorduk. Çevresi vinil afişlerle kapatılmış bir inşaat şantiyesinin yanından geçiyorduk ki, küçük sevimli bir köpeğin yarı açık kapıdan dışarı çıkarak neşeli bir şekilde üzerimize geldiğini gördük.
 “Aaaa ne güzel, sevimli bir köpek” diyerek aşağıya doğru eğildim, başından boynuna doğru sıvazlayarak sevdim. O da mutluluktan uçarcasına hoplamaya zıplamaya başladı. Ardından yanımdaki arkadaşın etrafında bir tur attı, sonra da dizlerine ardıldı. Korku ve kaygıdan dolayı arkadaş ayağını köpeğe doğru sallayınca, o sevimli köpeğin sevinci yarıda kaldı. O sevimli küçük köpek bir anda akresifleşti. Öfkeden olsa gerek önce hırlayan, peşinden de havlayan köpek sıkıyı görünce ardına bakmadan kuyruğunu kıstırıp kaçtı. 
Korkulu ve endişeli köpekler yabancılara karşı daha agresif davranabiliyorlarmış. Yaşadığımız bu olayda onu da görmüş olduk.
Zannımca bu sevimli dostlarımız saldırgan tavırlarını korkudan ötürü sergiliyorlar. Korkunun meydana getirdiği kendini koruma içgüdüsüyle agresifleşen sokak köpekleri rehabilite edilmeyi bekliyor.