Bir vakit dilimin ucunda gevelenen kelimeler /
Boğazımdan aşağıya inmemiş henüz sözler /
Gölgelerden aksetmeye geçmemiş hakikatler /
Ağzıma tıka basa doldurduğum ayva reçeli ve ekmekler / Altı yaşındayım bir çok kavramdan uzak, pembe sarayın balkonunda, toz pembe hayallerle dünyayı gözlerim/
O vakitler bilinmeyen ve görünmeyen zamana meydan okurum /
Tahayyülat pınarımın başında testi testi umutlar taşırım/ gönlüme/
Kanı kaynayan duygularımı şenlendiririm /
alabildiğim kadar/ götürebildiğim kadar / Sevinçle ışıldayan gözlerimden akar mutluluklar /
Bir dergâhın kapısından bir hocaya emanet edilirim /
Küçüçüğüm ve fakat gayet nâfiz bir çocuğum/
Derste ilk günüm / oldukça heyecanlıyım /
Hoca o şefkatli ve disiplinli haliyle başlar:
Haydi OKU bakalım /
ELİF... (De ki: O Allah birdir.)
Elif ki; Fevkalâde nârin/nâzik/zarîf ve âsaletin ta kendisidir /
Allah'ın vahdâniyetinin vurgulayıcısıdır /
O, bütün harflerin İmamıdır /
Haydi OKU bakalım /
BE... (De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?”)
Her şeyin hülasasında var olanda kim /
Hakkında hiç bir kuşkuya kapılamayacağı en nihaî gerçeklik kim /
"Be" deki noktada var olan gizem kim /
Tüm sırlar o noktada gizlidir /
Her şeyin aslı, kökü, özü Allah’tır/
Gülistan hazin hâlâ /Bütün çiçekler pürmelâl halde/
Yanardağlardan feveran eder ateşler/
Gül'ü kül etmeye yeminliler /
Matem çanı çalmaya başlar /
Sorarım kadere daha ne kadar sürer /
İşte hançer işte yüreğim al, keserse /
Belki kurtulabilirim...
Can hânesinde duyulmayan acı çığlıkların feryad ü figan etmesi miydi bu aşk dedikleri illet/
Mestan olan sevgilinin büyüsüne kapılıp kör kuyunun dibinde yok olmak mıydı /
Gönül dağımda dizili zümrütten sabır taşları /
Ateş i sûzânın her ne vakit kalpte nöbet zamanı /
O taşlar benim yerime usul usul erimeye çoktan razıydı /
Feleğin katipleri yine yazarlar /
Geceler iliklenir / Gündüzler silinir /
Kervanı soyan eşkiyalar gibi
Uykularım çalınır / Kalbim çalınır / Elmas parçaları göz yaşlarım çalınır / çalınır da çırpılır...
Geriye yakalanamayan faili ve ne de suçu üstlenen kabahatlisi yakalanır /
Bir şehrin eskimiş, yıkılmaya yüz tutan kalesinin duvarları gibi harabe,virâne ve enkaz gibiyim /
Yeşil-beyaz iki bavulum, birinde geçmişim öbüründe geleceğim / Durmadan her gün hayat otobüsüne nefes nefese yetişirim /
Yol uzunmuş gibi sinsice kandırır /
Pencere kenarı manzaralar pek aldatır /
Gaflet nasıl da âmâ kılar insanı / Fakat an meselesidir son durağa varışın bitiş hikayesi /