1-Ayat-ı Kâinat: Evren, okunmayı bekleyen açık bir kitaptır. Hiç bir kitap kendi kendisini yazmaz. Nasıl ki her kitabın bir kâtibi varsa, evren kitabının da bir kâtibi vardır. Evrendeki her şey, vahyin süreleri, ayetleri ve kelimeleri gibi bir anlam ve amaca sahiptir.اَلَّذٖينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فٖى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler.1
Kainat Allah’ın sıfatlarının tecelli ettiği bir aynadır.Yağmurda rahmeti,bahar da re’feti,rüzgarda kuvveti,yıldırımda kudreti,ışıkta letafeti tecelli eder.Kainat ayetlerini doğru okumak ilahi kevni yasaları öğretir.Kainat ayetlerini okuyan insan,kainatın yaratıcısı ve yöneticisi olan Allah-u Teala’nın yönetme tarzından (rububiyet ders alır.Bunun için koyduğu yasaları (sünnetullah keşfe çıkar.Beşeri ve pozitif bilimlerin uğraş alanı,bütünüyle bu yasarlın keşfinden başka bir şey değildir.
2-Ayat-ı insan: İnsanın yeryüzünde inişi (hubut(, vahyin indirilişiyle (nüzul( kıyaslanacak bir süreçtir. İnsan sadece mikro evrende değil, aynı zamanda fıtri vahyi içinde barındıran şuurlu bir kitaptır. İnsan kitabında yazılı olan ayetlere Kur’an-ı Kerim’de dikkat çeker.
وَفِى الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِنٖين . وَفٖى اَنْفُسِكُمْ اَفَلَا تُبْصِرُونَ Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? 2
İnsandaki sevgi ve şefkat, rahmet ayetidir. İnsandaki öfke ve celadet, gazap ayetidir. Bu yönüyle insan, Hz. Allah’ın şaheseri, ilahi sanatın kendisinde tecelli ettiği varlıktır. Fıtratına nakşedilmiş ayetleri yanlış kullanan insan, Kur’an-ı Kerim ayetlerini büyüsüne alet eden büyücünün durumuna düşer. İkisi de Allah-u Teâlâ’ya karşı nankörlüktür.
3-Ayata-ı Hadisat: Allah-u Teâlâ hayata müdahildir. Hz. Allah’tan bağımsız bir hayat alanı yoktur. İşte şu ayeti kerime bu hakikati ifade eder. يَسْپَلُهُ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فٖى شَاْنٍ Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O'ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır. 3
Nasıl ki ilahi irade, bazen vahiy içinde kelam olarak tecelli ediyorsa, bazen de olaylar içinde mesaj olarak tecelli eder. Bu mesajlar ayat-ı hadisatı oluşturur. Hz. Allah’ın el-Kelim sıfatı,olayların içinde böyle tecelli eder.Kur’an- Kerim işte böylesi mesajlar taşıyan tarihten kesitler sunar.Kur’an-ı Kerim’de nakledilen tarihi kesitleri hem ayat-ı Kur’an’dır,hem de ayat-ı hadisattır.Kur’an-ı Kerim kıssaları Hz. Allah’ın sıfatlarının tecellilerine birer örnek teşkil ederler.Hz. Adem’in affı Ğafur isminin tecellisi,Şeytanın tardı Kahhar isminin tecellisi,Hz. Nuh’un kurtuluşu Nasir isminin tecellisi,Hz. İbrahim’in korunması Hafiz isminin tecellisi,Hz. Musa’nın vahyi alışı Kelim isminin tecellisidir.
4-Ayat-ı Kur’an: Vahiy, Allah-u Teâlâ’yı tanıyacağımız en sahih kaynaktır. Kur’an-ı Kerim ayetleri, ayat-ı kâinatı, ayatı insanı ve ayat-ı hadisatı nasıl doğru okuyacağımızı gösterir. Vahiy ilahi bir inşa projesidir. Hz. Allah, yeryüzü misafirhanesinin şerefli konuğu olarak yaratıp ağırladığı insanın tasavvurunu, aklını ve şahsiyetini vahiyle inşa eder. Fıtrat altyapısına uygun bir üstyapı, ancak o fıtratı verenin eliyle kurulabilir. İşte vahiy, söz konusu üstyapının kurucu öznesidir. İnsan, kul olmak için yaratılmıştır. Kulluk insanın kaderidir. Bu fıtratında vardır. Eğer doğru kapıya kul olmazsa, kul olacağı yanlış kapılar arar. Eğer bir Allah’a kul olmazsa, öz elleriyle binlerce tanrı icad edip, onların önünde şerefini beş paralık edebilir. Hiç bir şeye tapmadığını söyleyenler, kendilerine esaslı bir put bulmuşlardır. Ayartıcı benlik ve içgüdüler. Bunda bir gariplik yoktur. Dediğimiz gibi, insan kul olacağı gerçek kapıya sırt döndüğünde, ne eder eder, kendisine sahte bir tanrı peydahlar. Mutlak ateizm, işte bunun için bir hayaldir ve imkânsızdır.
İnsanın yaratılışından bugüne kadar tapındığı tüm varlıklar içinde, yalnızca Hz. Allah insanı nesneleşmekten korumuştur. Bunu insana irade vererek ispatlamıştır. Hz. Allah dışında tapındığı her varlık, insanı nesneleştirir, onur ve şerefini yo eder. Çünkü tapınılan tapandan değerce daha aşağıdadır. Roller değişir, özne nesne, nesne özne olur.
İnsanın Hz. Allah’a kulluğu nesne-özne ilişkisi değil, özne-özne ilişkisidir. Allah-u Teâlâ’ya teslim olmak varoluşsal bir diyaloga girmektir. Vahiy bu diyalogun Hz. Allah’tan insana olan boyutunu, dua ve ibadet ise insandan Hz. Allah’a olan boyutunu temsil eder. En büyük iletişim, en büyükle olan iletişimdir. O,Hz. Allah’tır. Hz. Allah’la iletişim, iletişimin zirvesidir. Var olmak, işte bu yüzden iletişim kurmaktır. Hz. Allah’tan kopmak, hayattan kopmaktır. Allah-u Teâlâ’dan kopmak insanın gerçek ölümüdür. İnsan Allah-u Teala’yla sağlıklı bir iletişim kurmak istiyorsa, iletişim kuracağı Allah’ı bilmeli, tanımalı ve anlamalıdır. Bunun içinde yapması gereken ilk iş, iman kapısını irade parmağıyla tıklatmaktır. Hidayet kapısı aralandığında, ilk karşılaştığı şey,Allah-u Teala’ya iman durağı olacaktır.
1-Al-i İmran süresi 3/191
2-Zariyat Süresi 51/20-21
3-Rahman süresi 55/29