Dün Kürt, Türk, genç, ihtiyar, kadın, kız ve kızan,
Bir araya gelmişti eli silah tutan,
Yedi düvel bir olup saldırmıştı ama
Torunlara kalmalıydı bu güzel vatan.
Bu düşüncelerle hiç ölümden korkmadan,
Kendilerinden, kat ve kat üstündü düşman,
Korkmuyor ölümden, benim kahraman atam.
Kan ve can ödenerek kaldı güzel vatan.
Üzerimize çullanmışlardı her yandan.
Onlar Diyorlardı, “Osmanlı hasta adam”,
Tarihten de sileriz zannediyorlardı.
Bilmiyorlardı ki, bu millet bir kahraman.
Bu çirkin emellerini gerçekleştirmek için saldırmışlardı üzerimize dört bir yandan. Irk, cinsiyet, din ayırımı olmadan düşmana karşı birlik olmuştu atalarım o zaman.
Kimileri 15 yaşında cepheye gitmiş şehit olmuştu. Kimileri çocuk sahibiydi, kimileri torunlarını öksüz bırakmıştı. Analarımız, cepheye erzak ve cephane taşımıştı. Anam, sırtındaki bebeğinin üzerindeki yorganı alıp kağnı arabasındaki cephanenin üzerine örtmüş ıslanmasın diye ama çocuğu ıslanıp üşüyüp ölmüştü. O, ne çocuğunu düşünüyordu ne de kendini. Onun, tek düşüncesi vardı.Torunlarına bırakacak hür ve bağımsız bir vatan.
Bundan 15–20 sene öncelerine kadar milli bayramlarda, özel kıyafetleri ile ellerinde tüfekleri, yakalarında madalyaları ile yaşlı gazi dedeler, yakalarınada madalyaları, omuzlarında tüfekleri, bellerinde tabancaları, başlarında kalpakları ve özel kıyafetleri ile bayramalarda resmigeçit törenine katılır, bayrağın arkasından ilk onlar geçer, seyirciler onları alkışlardı.
Alınları açık, başları dik, göğüsleri kabarıktı. Bu vatanı biz kurtardık, dercesine gururluydular. Belki karınları açtı. Belki bacakları gövdelerini zor taşıyordu. Belki eşleri ölmüş, evde kendilerine yemek yapacak kimseleri yoktu. Ama onlar muzaffer komutan edasıyla ve coşkuyla bayramlara iştirak ederlerdi. Şimdi onlardan kalan olmadı.
Bunların bazılarının kolu yoktu. Bazılarının gözü yoktu. Hele birinin iki ayağı da yoktu. Kamyon lastiğinden altına bir oturak yapmış iple beline bağlamış. Ellerine de kamyon lastiğinden kalınca iki destek almış. Elleri ile sürünerek yürüyordu.
Ona, herkes yürürken sürünmenin ne kadar zor olduğu, bundan dolayı üzülüp üzülmediği sorulduğunda verdiği cevap:
“—Evladım, ben bu bacaklarımı, Çanakkale toprakları üzerinde düşmanla dövüşürken bıraktım. İyi ki çarpışmışım, iyi ki bacaklarımı bırakmışım. Ben yerde sürüneyim. Benim yerde sürünmem hiç önemli değil. Ne utanıyorum, ne de üzülüyorum. Ben yerde sürünmeseydim bu gün vatanım olmayacaktı. Milletim şanı şerefi ile yaşıyor ya ne mutlu bana. Bugün vatanım ve milletim için kollarımı da bırakmaya razıyım. Ben deği,l vatan sağ olsun. Milletim hür olsun, bayrağım dalgalansın, ezan sesi yankılansın, istiklal marşım okunsun. Sürünmekten utanmak ve üzülmek bir yana; tam tersine şeref duyuyorum.”
Dün, Çanakkale’de 253 000 şehit veren bu millet; bügün doğu sınırlarımızda can vermeğe devam ediyor. Bazıları Kürtlerle savaş oluyor yalanını pompalamaya devam ededursunlar. Asla Kürtlerle savaş yapılmıyor. Dün nasıl yedi düvelle savaş yapmış isek bu gün daha fazlasıyla savaşıyoruz.
Dün Kürt, Türk, genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan, eli silah tutan vatan için nasıl bir araya gelmişse, bugün de aynı duygularla bir araya gelmemiz gerekiyor. Dün TV yoktu. Radyo yoktu, gazete yoktu. Dilden dile konuşarak haberleşiliyor ve camilerde vaazların duyurması sonucu millet birleşiyordu. Hep Çanakkale’de en fazla savaşa katılıp şehit veren Kastamonu diyoruz. O zaman Sinop’da Kastamopnu’ya bağlı idi. Boyabat’ın şehit sayısı da çok. Bunun sebebi, Mehmet Akif Ersoy’un Kastamonu ‘da vaaz olarak görev yapmasıdır.
Ama şimdi her türlü iletişim araçları mevcut. Bu iş düne göre çok basit. Yeterki, üç parti sandalye sevdasından vaz geçip, memleket sevdası için bir araya gelsinler, medya da haberlerine çeki düzen versin yeter. Dün silahsız kazandığımız zaferlerin şimdi daha rahat kazanırız. Sadece vatan aşkıyla bir araya gelmek yeter.
Yoksa o, Çanakkale’de kalan 253 000 şehidimiz bize hakkını helal eder mi?
Gazi dedenin bıraktığı ayaklar hakkını helal edermi?
Orada kalan kollar, gözler, babası şehit olduğu için yetim kalan çocuklar, eşi şehit olduğu için dul kalıp çocuklarını beslemekte zor günler geçirmiş dul anneler, bize hakkını helal eder mi?