Batı emperyalizmi yeryüzünü savaş alanına çevirirken, günümüzde kullandığı slogan barış, demokrasi ve insan haklarıdır. Batı yeryüzünde savaşları desteklerken bir yandan da silâh satışı ile zenginliğine zenginlik katar. Az gelişmiş ülkelerin birbirleriyle devamlı savaştırılan zavallıları da birbirini öldürerek tatmin olurlar. Böylece dünyada bir kesim refah içinde yüzerken diğerleri ise yaşadığını zanneder.

Tarih boyunca neredeyse hiç değişmeyen bir hakikat vardır: Güçlü ekonomi, güçlü ordu, güçlü devlet demektir.

İnsanlığın değişmeyen ortak değerleri, kabulleri bulunmaktadır. Bu kıstaslara göre değerlendirmeler yapılır. Bunlar ahlâk, hukuk, adalet, insan hakları, dürüstlük, adil gelir paylaşımı, yardımseverlik ve hoşgörüdür.

ABD ve Avrupa için demokrasi, hürriyet ve insan hakları sadece kendi topraklarında ve kendi ülkesindeki vatandaşları için geçerli olan kavramlardır. Diğer ülkelerde ise bu kavramlar iç savaş, felâket, vahşet, katliam, gözyaşı ve oluk gibi akan kan anlamına gelir.

Muhterisler dünya üzerinde her yerde milletlerine felâketler yaşatırlar. Batı medeniyetlerinin ülkelerinin başına yerleştirdikleri yöneticiler yönünden incelenmesi iyi bir araştırma konusu olabilir. Bütün mazlum milletler gibi Türk milletinin Batı’dan esen ihtiraslarla muhatap edildiği her savaşa bir de bu açıdan bakılmalıdır.

Türk milleti Gazi Mustafa Kemal Paşa ve yakın silâh arkadaşları Mareşal Fevzi ÇAKMAK, General Kâzım KARABEKİR, General İsmet İNÖNÜ gibi vatan evlâtlarının sevk ve idaresinde Millî Mücadele’yi vererek 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet idaresine bu şuurla geçmiştir.

4 milyon 483 000 km²’lik vatan toprağını 1. Dünya Savaşı’nda müttefiki Almanların mağlubiyeti ile kaybeden Türk milleti Osmanlı Devleti’nin küllerinden genç bir devlet kurmayı başarmıştır.

İblisin çocukları günümüzde Millî Mücadele’de ve Çanakkale’de yedikleri Türk’ün tokadından rövanşı alma peşindeler. Hem Türk ve İslâm âlemine saldırıyorlar hem de bağırıyorlar.

Her devirde gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunanlar için tarih bir ibret aynasıdır.

Tarih boyunca kötülerin kazandığı zaferler hep olmuştur. İyiler mücadele eder, bedel öder. Kötüler işin kaymağını yer. Bu, insanlığın hiçbir zaman değişmeyen altın kuralıdır.

Aldatılanlar aydınlatılmadıkça ve şuurlu hale gelmedikçe aldatılmaya her zaman devam ederler.

Basiretsiz idarecilerin elinde devletlerin sarsılması da kaçınılmazdır.

Dünyada sömürü çarkı; asalaklar, parazitler ve üretenler arasında sürüp gidiyor. Sömürünün önlenmesi için akıl, bilim ve teknoloji gerçeği ile az gelişmiş milletlerin ve şuursuz kitlelerin mutlaka aydınlatılması gerekir.

Ajan akademisyenler, gazeteciler, bürokratlar, iş adamları, yargı mensupları Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin son üç yüzyıllık temel sorunudur.

Dünya uygulamasına bakarsanız işbirlikçilik; servet kazanmanın, iktidarın, şöhretin anahtarıdır.

1919’da Sevr ile dayatılmak istenen bölünmüş Anadolu özlemi işbirlikçi çevrelerce bir asır sonra da gerçekleştirilmek isteniyor.

Küresel güçler asırlardır sömürge ülkelerinde beşinci sınıf insanları iktidara getirir ve orada tutarlar.

Bölge dışı devletlerin gerek ülkemizde gerekse Ortadoğu coğrafyasında, mezhep, din, etnik kimlikleri ayrıştırma stratejisine karşı bir ve beraber olmalıyız. Ortak değerlerin, ortak tarihin, ortak şuurun yapısını tekrar tesis etmeliyiz.

Türkiye; daima sözüne güvenilen, bölgede ve dünyada barışın, kardeşliğin, huzurun teminatı olan bir görüntü vermeli ve bu görüntüyle bire bir örtüşen bazı uygulamalara yönelmelidir.

Bir millete karşı oynanan oyun, anlaşılması, bilinmesi ve gereğine yönelmekle bozulur.

İnsanî değerler yerine şahsî hırslarıyla ve ihtiraslarıyla hareket eden insanın herkese zararı ve kötülüğü dokunur.

1920’lerde İngiltere ve Fransa tarafından şekillendirilen Ortadoğu coğrafyasını, günümüzde, ABD–İngiltere–Fransa yeniden şekillendirmektedir.

Öngörüsü ve feraseti olmayanlar, dünyada ve ülkelerinde oynanan oyunlar karşısında her zaman şaşkına dönerler.

Türkiye’de gizli Ermeniler, Rumlar, Araplar dün olduğu gibi bugün de zehir kusmaya devam ediyorlar.

Türkiye, millî birlik ve beraberlik içinde olmalıdır.

Ortak değerlerimiz bizleri her zamankinden daha çok birbirimize yaklaştırmalı, kardeşliğimizi, dostluğumuzu pekiştirmelidir.

Toplumsal barış için sevgi, dostluk, kardeşlik, birlik ve beraberliğimiz için, gelecek adına, çocuklarımız adına güçlü bir umut oluşturmak zorundayız. Zira çocuklarımız sevgiyi, saygıyı, hürmeti, cömertliği, izzeti ve fedakârlığı, başkalarının yüzünü güldürmeyi tarihî gerçeklerimizden öğreniyorlar.

Unutulmamalıdır ki, Anadolu topraklarında gönül yıkmak değil, kazanmak esastır.

Millet olarak, birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin, dostluğumuzun, toplum barışının, barış içinde bir arada yaşama arzumuzun, adeta test edildiği, imtihana tâbi tutulduğu bir süreç yaşıyoruz. Biliyoruz ki, bu topraklarda asırlardan beri var olan kardeşlik ve hoşgörü iklimi, bugüne kadar bütün sınavların üstesinden gelmeyi başarmıştır. Zira bu topraklar, Hoca Ahmet Yesevîlerin, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Bayram-ı Velilerin, Taptuk Emrelerin, Yunus Emrelerin, Mevlânâların sevgi mesajlarıyla yoğrulmuştur.

Bu topraklar, bu sayede yaratılanın Yaratan’dan ötürü sevildiği, “acıların bal eğlendiği” bir barış yurduna dönüşmüştür. Bu topraklarda her zaman gönül yıkmak değil, gönül kazanmak, gönül fethetmek esas olmuştur. Dolayısıyla asırlardan bu yana var olan bu sevgi kültürünü, bu hoşgörü kültürünü yeniden tazelemeliyiz, daha da güçlendirmeliyiz.

Tarihten ders almayanların sonu her zaman hüsran olmuştur.

2017 Türkiye’si, 1918 yılını mı yoksa 1071 yılını mı yaşıyor? Özet olarak genel bir değerlendirme yaparak diyebiliyoruz ki, İstanbul ve Anadolu Avrupalılarca 1918’de işgâl edildi. Bütün etnik topluluklar, işgâlci Avrupalıların yanında yer aldı. Türkler; Gazi Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Kurtuluş Savaşı verdi ve Türkiye Devleti’ni tekrar kurdu. İşte 100 yıllık son Türk tarihinin özeti budur.

Tarih tekerrür ediyor. Hiç ibret alsaydık tarih tekerrür eder miydi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bânisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, yakın silâh ve dâvâ arkadaşları Mareşal Fevzi Çakmak, General Kâzım Karabekir, General İsmet İnönü ve isimlerini burada tek tek sayamadığım fedakâr, vefakâr devlet ricâline, şehit ve gazilerimize binlerce defa şükranlarımı sunarken Cumhuriyetin 94. yıldönümünde bu duygularla Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.

Kıyamete kadar bâki kalmasını umut ve temenni ve Allah’tan niyaz ettiğim devletimiz birlik ve beraberlik şuuru içinde yaşayacaktır.

Bir ve beraber olalım, huzur bulalım. Yaşadığımız Anadolu coğrafyasında herkesin gözünün olduğunu da hiç unutmayalım. 29.10.2017

 

Not: Bu konuşma, Cumhuriyetin 94.yıldönümü münasebetiyle 29.10.2017 tarihinde Ordu Ulubey’de yapılmıştır.

 

 

 

 

Ekrem YAMAN

Ordu Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: [email protected]