Görev yaptığınız yerde veya yakınınızda Türkçeyi güzel konuşmak üzere diksiyon eğitimi alanınız var mı?
Bir vesileyle yaptığınız resmî konuşmalarınızı mutlaka kâğıt ortamına dökmek ve onları saklamak gibi bir huyunuz var mıdır?
Bir konuşmanın sadece satır ana başlıklarını yazıp, detayları konuşma sırasında irticalen tamamlamanın, konuşmanın akıcılığı içinde unutacağınız bir detayın, sizi beklenmedik bir tıkanıklığa ittiği bir vaka yaşadınız mı?
Kendi ana dilinizi güzel konuşmak ve eğer kabiliyetiniz varsa yazmak ve üstüne hitabet san’atının bütün güzellikleriyle kelimelerin büyüsünün muhataplarınızı mest etmesini istemez misiniz?
Televizyonların haber programlarını baştan sona kadar can kulağı ile dinlemek gibi bir alışkanlığınız ne zamandır veya hangi yaştan beri vardır?
Televizyon ve radyo canlı yayınlarına katıldınız mı?
Konferans, panel, çalıştay, kongre gibi millî ve milletlerarası organizasyonlarda sunucu, konuşmacı veya koordinatör sıfatıyla bulundunuz mu?
Türkiye’de tertiplenen uluslararası bir kongreyi başından sonuna kadar planlayıp hayata geçirme tecrübesi yaşayan kaç şanslı vardır?
Sadece çikolata yemenin değil radyo dinlemenin de insanı mutlu ettiğini biliyor musunuz?
Sizi dinleyen ve dilinizi bilen veya bilmeyen insanlar “Çok güzel konuşuyorsunuz! Diksiyonunuz çok iyi. Mikrofonik bir sesiniz var. Sohbetiniz çok tatlı! Sizi radyo programında dinlemiştim. Bu sesi hatırlıyorum. O sizsiniz!” gibi yüzünüze karşı övgülerle size hayranlık duyuyorlar mı? Bunca övgünün üzerine “Bunları söyleyen ilk kişi siz değilsiniz!” diyerek Allah’ın verdiği nimetlere ve kabiliyetlere karşı hiç böbürlendiğiniz oldu mu?
Bütün bu soruların bir tek gayesi vardır; ana dilimiz Türkçemizi güzel konuşmanın yollarını bilmek konusunda merak uyandırmak.
1964’ten beri radyo dinlerim. Düzenli olarak gazete okumaya 1965’te başladım. 1974 yılında ancak Ankara’nın 100 km. uzağındaki Beypazarı ilçesinde TV yayınlarını seyredilebilir hâle geldik.
Türk televizyonlarının haber spikerlerinin, program yapımcılarının ve teknik kadronun hocaları TRT’nin eski kadrolu elemanlarıdır. TRT haber spikerlerinden Jülide Gülizar ve Tuna Huş gibi üstatların akıcı konuşmaları ve haber programları sunuşları mükemmel örneklerdi.
Türkçe içindeki kelimelerden hangisinde hece uzatması olduğunu net olarak görebilmek için elinizin altında mutlaka Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgatını bulundurmanız gerekir.
Mehmet Doğan’ın Türkçe Sözlüğü beğendiğim eserlerdendir.
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü bir kaynak eser olarak alınmalıdır.
Protokol kuralları ile ilgili kitap, makale ve inceleme ve araştırmaların metinleri elinizin altında mutlaka olmalıdır.
Sekreter eğimi hakkında Eğitim Uzmanı Abbas Güçlü’nün Milliyet’te yayımlanan “Eğitimin Gücü ve Sekreter Eğitimi” isimli 21.04.2009 tarihli makalesi sahasında mükemmel bir kaynaktır.
Sunucunun yerinde ve zamanında programın akışı içinde monoton bir konuşma üslûbunun sıkıcılığından ortamı kurtarmak maksadıyla nükte yapmasını beklemek davetlilerin hakkıdır.
Nejat Muallimoğlu’nun Politikada Nükte isimli muhteşem eseri başucu kitabınız olmalıdır.
Siyaset âleminde eski İçişleri Bakanlarından Dr. Faruk Sükan’ın kitaplaştırdığı merhum Başbakan Adnan Menderes’in TBMM’nde yaptığı konuşmalarını okumak eşsiz bir güçlü kalemden çıkmış bilgileri öğrenme fırsatı verdiği gibi hitabetindeki lezzetin de tadına doyum olmuyor.
Hitabet san’atının incelikleri ve ayrıntıları hepimizin bilmesi gereken hususlardandır. Hitabet san’atı sayesinde bilgi, tecrübe, Allah vergisi ve lütfu tatlı bir ses, şiir gibi telâffuz edilecek diksiyon eğitimi alınmış Türkçenin şiiriyeti içinde sizi dinleyenler mest olmalıdır.
Her dilde adeta sihirli kelimeler vardır. Arayıp bulun! Nesirde ve nazımda kullanılan güzel san’atları öğrenin!
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in Gençlerle Başbaşa isimli eserindeki prensiplere sadık kalınarak çocuklarımız yetiştirilmelidir.
Cep telefonu mesajlarının içinde bulunduğu vahim hâl Türkçemize hakarettir. Ailelerin, okullarda öğretmenlerin, iş hayatında sıralı bütün âmirlerin emrindekilerde gördüğü Türkçeyi katleden cinayetlere müdahale etmeli, doğruyu göstermeli, zihinlere doğru kelimeler yerleşene kadar mücadele devam etmeli, adeta her kelime üzerinde sabırla gençlere rehber olunmalıdır.
Türk Dil Kurumu’nun (TDK) İmlâ Kurallarını basitleştirmedeki marifetini görmek için kurulduğu günden beri yayımladığı İmlâ Kılavuzlarını ve sözlüklerini okumak yeterlidir.
Dilimizle oynayanlar kelimelerimizin yerine uydurma olanlarını yerleştirme gayretinde olanları vatana ihanet edenlerle eş değerde görüyorum. Çünkü dil bir milletin temel varlık unsurlarındandır. Devamlı budanan Türkçenin konuşma dilinde kendini belki de 500 kelimeyle ifade edeceğim diye yırtınanları, bürokrasi içinde hukuk literatürünün temel kavramlarının kullanılmasını “Arapça ve Farsça Konuşmak” kepazeliği ile reddeden zavallı cahillerle muhatap olmak içimi acıtıyor. 100 yıl önce yazılmış kitapları bugün tamamen anlayabilecek içimizden kaç Türk genci çıkar?
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Türk tarihi boyunca yazılan eserlerimizi sadece araştırmacılar mı okuyup anlayacaklar? Türk kültürünü tanımak için milletimizin ekseriyetine sıra ne zaman gelecek?
Moda hâline getirilmeye çalışılan Arapçadan veya diğer dillerden dilimize girmiş, yerleşmiş, oturmuş, bizim dilimizin malı olmuş kelimeleri ayıklamak, Öztürkçe saplantısı içinde bir kelimeyi bir cümle içinde birkaç kere kullanıp eş anlamlı olan diğer kelimelerimizi unutulmaya terk etmenin neresi dürüstlüktür?
Dilimizde Arapçadan girip yerleşmiş bir kitleyi, yani çoğulu ifade eden bir kavrama –ler eki ekleyerek tek bir kişi için o kelimeyi kullanmak cehalet örneğidir. Kamu kesiminde sıkça tekrarlanan yanlışlardan biri olarak “personel” kelimesinin sonuna –ler çoğul eki getirip birden fazla kişiyi veya kitleyi ifade eden bu kelimenin çoğulun çoğulu hâline getirilmesi, tek bir Devlet memuruna bile personel denme lüzumsuzluğu rahatsız olduğum ve hep düzeltme yaptığım nice yanlış içinden sadece birisidir.
Yavuz Bülent Bakiler’in bu sahada yazdığı makaleler ve TV programları nadide birer eserdir. Üstadın sohbetleri ve yazdıkları üniversitelerimizde tez olarak bu milletin emrine sunulmalıdır.
Cumhuriyet dönemi yazarlarımız içinde de bu sahada kalem oynatmış şahsiyetler tek tek okunmalıdır. Nihat Sami Banarlı bunlardan sadece biridir.
Radyo kültürü de Türkçe telâffuz eğitiminde çok faydalı bir kaynak olarak istifade edilmesi gereken bir hazinedir.
Kelime haznemizi ve dağarcığımızı zenginleştirmenin en pratik yolu Türkçe sözlük sahibi olmaktan geçer.
Her insan kendi anadili ile düşünür ve anadili ile kendini daha iyi ifade eder. Başka bir milletin dili anadilimizin yerine konulamaz. Bu mânâda yabancı dil ile eğitim köleliktir. Bir ülkede lisede ve üniversitelerde herhangi bir dil ile eğitim ve öğretim yapılması o ülkenin emperyalizmin emrine girmesi, köleleşmesi, kendi dilini eğitim ve ilim, bilim ve teknoloji dili olmaktan çıkartması gibi adeta ilân edilmemiş bir teslimiyeti ifade eder. Bu gerekçeyle Türkçede 536 bin kelime, kavram dururken ve Türkçe dünyanın sayılı gelişmiş 5. dili iken yabancı dil ile eğitime hayır diyorum. Ancak yabancı dil öğrenmek mecburiyetinde olanları en iyi şekilde yetiştirelim, ama bir milletin tamamının birkaç yüz kelimeyle bir başka ülkenin dilini konuşuyor, yazıyor, biliyor edasına bürünmesi gerçekten acı acı gülünecek bir hâldir. Devlet ciddiyetinin, kurallarının, kurumlarının yerleştiği ve uzun ömürlü olan ülkelerin liderleri bir başka ülkeye ziyarete gittikleri zaman sadece kendi dilleri ile hitap ederler. Jest için bozuk bir telâffuzla yaptıkları selâm hitapları sadece istisnadır.
Ülkemizin nadide eserleri, klâsikleri, dergi, gazete vb. matbuatı dilimizi en iyi şekilde okumak, anlamak, konuşmak ve yazmak için iyi birer hazinedir. Sadece insanımızın kendisine yatırım yapması şarttır.
Hatalarımızı yüzümüze karşı düzeltenler bizim dostlarımızdır. Çünkü insan değer verdiği bir tanıdığındaki yanlışı dostane bir üslûpla ve muhatabını kırmadan düzeltir. Bu düzeltme işi de bir emek sarfıdır. İnsan sevmediği, değer vermediği, arkadaş ve dost bellemediği birinin dilindeki, üslûbundaki, konuşmasındaki, hâl ve tavırlarındaki yanlışları düzeltecek zaman ve enerjiyi niçin harcasın? Bu yönde de dostlarınızdan açık kalplilikle yanlışlarınızı düzeltmesi için yardım isteyin!
Ahmet Kabaklı merhumun yazdığı Türkçe hakkındaki makaleler ve Temellerin Duruşması isimli eserini mutlaka okumalısınız.
Günümüzde Ekrem Erdem’in Bizimki Türkçe Sevdası isimli eseri de konumuzla alâkalı çok önemli bir gayret ürünüdür.
İnternetten indirilen kanun, tüzük, yönetmelik gibi hukukî metinlerin yazımındaki özensizliği bilgisayar aklı kırmızı veya mor renkli kusur derecesi ile adeta bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Hoyratlığın ulaştığı mertebeye bakar mısınız? İlgililer ne zaman mevzuatta bulunan ve Resmî Gazete arşivlerine giren bu yanlışları düzeltmek için hatayı fark edecekler?
Yeri geldiğinde dil hassasiyetim gereği bu sahada yazdığım makalelerimde de çeşitli konularda atıflarım vardır.
Bir milletin; vatanı, dili, dini, bayrağı yoksa o topluluk bir millet ve devlet olma vasfını henüz kazanamamıştır. Türk Milletinin millî ve manevî değerlerinin tamamına sahip çıkalım.
Son olarak eli kalem tutanlara ve anne ve baba olarak büyük sorumluluk altına girenlere şair ve yazar Yavuz Nufel’in tavsiyesine uyarak “Çocuklarınıza azdırmayacak kadar harçlık vermeyi, yazılarınıza okutacak kalitede başlık koymayı unutmayın!” diyerek bir tavsiyede daha bulunmak istiyorum. 31.08.2018
Bir vesileyle yaptığınız resmî konuşmalarınızı mutlaka kâğıt ortamına dökmek ve onları saklamak gibi bir huyunuz var mıdır?
Bir konuşmanın sadece satır ana başlıklarını yazıp, detayları konuşma sırasında irticalen tamamlamanın, konuşmanın akıcılığı içinde unutacağınız bir detayın, sizi beklenmedik bir tıkanıklığa ittiği bir vaka yaşadınız mı?
Kendi ana dilinizi güzel konuşmak ve eğer kabiliyetiniz varsa yazmak ve üstüne hitabet san’atının bütün güzellikleriyle kelimelerin büyüsünün muhataplarınızı mest etmesini istemez misiniz?
Televizyonların haber programlarını baştan sona kadar can kulağı ile dinlemek gibi bir alışkanlığınız ne zamandır veya hangi yaştan beri vardır?
Televizyon ve radyo canlı yayınlarına katıldınız mı?
Konferans, panel, çalıştay, kongre gibi millî ve milletlerarası organizasyonlarda sunucu, konuşmacı veya koordinatör sıfatıyla bulundunuz mu?
Türkiye’de tertiplenen uluslararası bir kongreyi başından sonuna kadar planlayıp hayata geçirme tecrübesi yaşayan kaç şanslı vardır?
Sadece çikolata yemenin değil radyo dinlemenin de insanı mutlu ettiğini biliyor musunuz?
Sizi dinleyen ve dilinizi bilen veya bilmeyen insanlar “Çok güzel konuşuyorsunuz! Diksiyonunuz çok iyi. Mikrofonik bir sesiniz var. Sohbetiniz çok tatlı! Sizi radyo programında dinlemiştim. Bu sesi hatırlıyorum. O sizsiniz!” gibi yüzünüze karşı övgülerle size hayranlık duyuyorlar mı? Bunca övgünün üzerine “Bunları söyleyen ilk kişi siz değilsiniz!” diyerek Allah’ın verdiği nimetlere ve kabiliyetlere karşı hiç böbürlendiğiniz oldu mu?
Bütün bu soruların bir tek gayesi vardır; ana dilimiz Türkçemizi güzel konuşmanın yollarını bilmek konusunda merak uyandırmak.
1964’ten beri radyo dinlerim. Düzenli olarak gazete okumaya 1965’te başladım. 1974 yılında ancak Ankara’nın 100 km. uzağındaki Beypazarı ilçesinde TV yayınlarını seyredilebilir hâle geldik.
Türk televizyonlarının haber spikerlerinin, program yapımcılarının ve teknik kadronun hocaları TRT’nin eski kadrolu elemanlarıdır. TRT haber spikerlerinden Jülide Gülizar ve Tuna Huş gibi üstatların akıcı konuşmaları ve haber programları sunuşları mükemmel örneklerdi.
Türkçe içindeki kelimelerden hangisinde hece uzatması olduğunu net olarak görebilmek için elinizin altında mutlaka Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgatını bulundurmanız gerekir.
Mehmet Doğan’ın Türkçe Sözlüğü beğendiğim eserlerdendir.
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü bir kaynak eser olarak alınmalıdır.
Protokol kuralları ile ilgili kitap, makale ve inceleme ve araştırmaların metinleri elinizin altında mutlaka olmalıdır.
Sekreter eğimi hakkında Eğitim Uzmanı Abbas Güçlü’nün Milliyet’te yayımlanan “Eğitimin Gücü ve Sekreter Eğitimi” isimli 21.04.2009 tarihli makalesi sahasında mükemmel bir kaynaktır.
Sunucunun yerinde ve zamanında programın akışı içinde monoton bir konuşma üslûbunun sıkıcılığından ortamı kurtarmak maksadıyla nükte yapmasını beklemek davetlilerin hakkıdır.
Nejat Muallimoğlu’nun Politikada Nükte isimli muhteşem eseri başucu kitabınız olmalıdır.
Siyaset âleminde eski İçişleri Bakanlarından Dr. Faruk Sükan’ın kitaplaştırdığı merhum Başbakan Adnan Menderes’in TBMM’nde yaptığı konuşmalarını okumak eşsiz bir güçlü kalemden çıkmış bilgileri öğrenme fırsatı verdiği gibi hitabetindeki lezzetin de tadına doyum olmuyor.
Hitabet san’atının incelikleri ve ayrıntıları hepimizin bilmesi gereken hususlardandır. Hitabet san’atı sayesinde bilgi, tecrübe, Allah vergisi ve lütfu tatlı bir ses, şiir gibi telâffuz edilecek diksiyon eğitimi alınmış Türkçenin şiiriyeti içinde sizi dinleyenler mest olmalıdır.
Her dilde adeta sihirli kelimeler vardır. Arayıp bulun! Nesirde ve nazımda kullanılan güzel san’atları öğrenin!
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in Gençlerle Başbaşa isimli eserindeki prensiplere sadık kalınarak çocuklarımız yetiştirilmelidir.
Cep telefonu mesajlarının içinde bulunduğu vahim hâl Türkçemize hakarettir. Ailelerin, okullarda öğretmenlerin, iş hayatında sıralı bütün âmirlerin emrindekilerde gördüğü Türkçeyi katleden cinayetlere müdahale etmeli, doğruyu göstermeli, zihinlere doğru kelimeler yerleşene kadar mücadele devam etmeli, adeta her kelime üzerinde sabırla gençlere rehber olunmalıdır.
Türk Dil Kurumu’nun (TDK) İmlâ Kurallarını basitleştirmedeki marifetini görmek için kurulduğu günden beri yayımladığı İmlâ Kılavuzlarını ve sözlüklerini okumak yeterlidir.
Dilimizle oynayanlar kelimelerimizin yerine uydurma olanlarını yerleştirme gayretinde olanları vatana ihanet edenlerle eş değerde görüyorum. Çünkü dil bir milletin temel varlık unsurlarındandır. Devamlı budanan Türkçenin konuşma dilinde kendini belki de 500 kelimeyle ifade edeceğim diye yırtınanları, bürokrasi içinde hukuk literatürünün temel kavramlarının kullanılmasını “Arapça ve Farsça Konuşmak” kepazeliği ile reddeden zavallı cahillerle muhatap olmak içimi acıtıyor. 100 yıl önce yazılmış kitapları bugün tamamen anlayabilecek içimizden kaç Türk genci çıkar?
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Türk tarihi boyunca yazılan eserlerimizi sadece araştırmacılar mı okuyup anlayacaklar? Türk kültürünü tanımak için milletimizin ekseriyetine sıra ne zaman gelecek?
Moda hâline getirilmeye çalışılan Arapçadan veya diğer dillerden dilimize girmiş, yerleşmiş, oturmuş, bizim dilimizin malı olmuş kelimeleri ayıklamak, Öztürkçe saplantısı içinde bir kelimeyi bir cümle içinde birkaç kere kullanıp eş anlamlı olan diğer kelimelerimizi unutulmaya terk etmenin neresi dürüstlüktür?
Dilimizde Arapçadan girip yerleşmiş bir kitleyi, yani çoğulu ifade eden bir kavrama –ler eki ekleyerek tek bir kişi için o kelimeyi kullanmak cehalet örneğidir. Kamu kesiminde sıkça tekrarlanan yanlışlardan biri olarak “personel” kelimesinin sonuna –ler çoğul eki getirip birden fazla kişiyi veya kitleyi ifade eden bu kelimenin çoğulun çoğulu hâline getirilmesi, tek bir Devlet memuruna bile personel denme lüzumsuzluğu rahatsız olduğum ve hep düzeltme yaptığım nice yanlış içinden sadece birisidir.
Yavuz Bülent Bakiler’in bu sahada yazdığı makaleler ve TV programları nadide birer eserdir. Üstadın sohbetleri ve yazdıkları üniversitelerimizde tez olarak bu milletin emrine sunulmalıdır.
Cumhuriyet dönemi yazarlarımız içinde de bu sahada kalem oynatmış şahsiyetler tek tek okunmalıdır. Nihat Sami Banarlı bunlardan sadece biridir.
Radyo kültürü de Türkçe telâffuz eğitiminde çok faydalı bir kaynak olarak istifade edilmesi gereken bir hazinedir.
Kelime haznemizi ve dağarcığımızı zenginleştirmenin en pratik yolu Türkçe sözlük sahibi olmaktan geçer.
Her insan kendi anadili ile düşünür ve anadili ile kendini daha iyi ifade eder. Başka bir milletin dili anadilimizin yerine konulamaz. Bu mânâda yabancı dil ile eğitim köleliktir. Bir ülkede lisede ve üniversitelerde herhangi bir dil ile eğitim ve öğretim yapılması o ülkenin emperyalizmin emrine girmesi, köleleşmesi, kendi dilini eğitim ve ilim, bilim ve teknoloji dili olmaktan çıkartması gibi adeta ilân edilmemiş bir teslimiyeti ifade eder. Bu gerekçeyle Türkçede 536 bin kelime, kavram dururken ve Türkçe dünyanın sayılı gelişmiş 5. dili iken yabancı dil ile eğitime hayır diyorum. Ancak yabancı dil öğrenmek mecburiyetinde olanları en iyi şekilde yetiştirelim, ama bir milletin tamamının birkaç yüz kelimeyle bir başka ülkenin dilini konuşuyor, yazıyor, biliyor edasına bürünmesi gerçekten acı acı gülünecek bir hâldir. Devlet ciddiyetinin, kurallarının, kurumlarının yerleştiği ve uzun ömürlü olan ülkelerin liderleri bir başka ülkeye ziyarete gittikleri zaman sadece kendi dilleri ile hitap ederler. Jest için bozuk bir telâffuzla yaptıkları selâm hitapları sadece istisnadır.
Ülkemizin nadide eserleri, klâsikleri, dergi, gazete vb. matbuatı dilimizi en iyi şekilde okumak, anlamak, konuşmak ve yazmak için iyi birer hazinedir. Sadece insanımızın kendisine yatırım yapması şarttır.
Hatalarımızı yüzümüze karşı düzeltenler bizim dostlarımızdır. Çünkü insan değer verdiği bir tanıdığındaki yanlışı dostane bir üslûpla ve muhatabını kırmadan düzeltir. Bu düzeltme işi de bir emek sarfıdır. İnsan sevmediği, değer vermediği, arkadaş ve dost bellemediği birinin dilindeki, üslûbundaki, konuşmasındaki, hâl ve tavırlarındaki yanlışları düzeltecek zaman ve enerjiyi niçin harcasın? Bu yönde de dostlarınızdan açık kalplilikle yanlışlarınızı düzeltmesi için yardım isteyin!
Ahmet Kabaklı merhumun yazdığı Türkçe hakkındaki makaleler ve Temellerin Duruşması isimli eserini mutlaka okumalısınız.
Günümüzde Ekrem Erdem’in Bizimki Türkçe Sevdası isimli eseri de konumuzla alâkalı çok önemli bir gayret ürünüdür.
İnternetten indirilen kanun, tüzük, yönetmelik gibi hukukî metinlerin yazımındaki özensizliği bilgisayar aklı kırmızı veya mor renkli kusur derecesi ile adeta bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Hoyratlığın ulaştığı mertebeye bakar mısınız? İlgililer ne zaman mevzuatta bulunan ve Resmî Gazete arşivlerine giren bu yanlışları düzeltmek için hatayı fark edecekler?
Yeri geldiğinde dil hassasiyetim gereği bu sahada yazdığım makalelerimde de çeşitli konularda atıflarım vardır.
Bir milletin; vatanı, dili, dini, bayrağı yoksa o topluluk bir millet ve devlet olma vasfını henüz kazanamamıştır. Türk Milletinin millî ve manevî değerlerinin tamamına sahip çıkalım.
Son olarak eli kalem tutanlara ve anne ve baba olarak büyük sorumluluk altına girenlere şair ve yazar Yavuz Nufel’in tavsiyesine uyarak “Çocuklarınıza azdırmayacak kadar harçlık vermeyi, yazılarınıza okutacak kalitede başlık koymayı unutmayın!” diyerek bir tavsiyede daha bulunmak istiyorum. 31.08.2018
Ekrem YAMAN
Ordu Vali Yardımcısı
Web: www.ekremyaman.com.tr
E-posta: [email protected]