Kendine sunulan fırsat ve imkanları yerinde ve zamanında iyi kullanan kimseler hayatta başarılı oluyorlar.
Gelecekle ilgili planlarını iyi tasarlayan ve içinde bulunduğu durumu doğru okuyanlar kesintisiz başarıdan başarıya koşa biliyorlar.
Çevremizde bunun örneklerini çok görüyoruz. Halk arasında “Allah bir kere yürü ya kulum!” demiş derler ya, öyle bir şey işte.
Kişiler için geçerli olan bu kural toplumlar ve milletler için de hemen hemen aynıdır, kolay kolay değişmez.
Kişiler ve toplumlar arasında çoğu kere siyaset, değer ve menfaat üzerine tartışma ve mücadele sürüp gidiyor.
Son yıllarda bu tartışma ve mücadele özellikle ekip ve bölge liderleri konumundaki kişilerce giderek dozu arttırılmaktadır. Zikrettiğimiz tartışma ve mücadeleyi ortadan kaldırmaya niyet olmadığından kimsenin gücü de yetmiyor.
Gruplar arasındaki kavgaları azaltmak, onların mücadelesinden doğacak zararları en aza indirmek için, insanlar ve toplumlar arası ilişkilerde, hak ve adalet ilkelerinin hakim olması gerekiyor.
İnsanlarımızın bu yönde mücadelelerini sürdürmesi aslında bir görevdir.
Toplumsal hayatta, yaşayan her bireyin uzak kalamayacağı konuların başında zannımızca siyaset, değer ve menfaat kavramları gelmektedir.
Değer ve siyaset üzerine çok sözler söylenir. Bazı kişi, kurum ve gruplar bu kavramlardan menfaat elde etme uğruna terimler üzerinde insanları önce tartışmaya ardından da çatışmaya sürüklerler.
Bu tartışma ve çatışmalarla ülkemizde gündem baş döndürücü bir hızla değişirken, değişimin ardındaki değişmeyen terimler tartışmaların sıcak başlıklarını her daim muhafaza ederler her ne hikmetse.
Menfaati dışarda tutacak olunsak, siyaset ve değer, birbirleriyle iç içe olan iki kavramdır.
Köşe yazarlarından gazetecilere, siyasetçilerden muhabirlere, akademisyenlerden sokaktaki vatandaşa varıncaya kadar herkes siyaset yapmayı, değer üzerine konuşmayı ve maalesef ahkam kesmeyi pek sever.
Bilgiden yoksun insanlar çatışmayı, kamil olan insanlar ise genel olarak seviyeli tartışmayı yeğlerler.
Siyaset, at terbiyecisi anlamına gelen seyis kökünden türemiş bir kelimedir.
Değer kavramı ise çok büyük perspektife sahip geniş kapsamlı çerçeveye sığmayacak bir kavramdır.
Değer, bir toplumda benimsenmiş ve yaşatılmakta olan her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kural ve kıymettir. Değerlerin toplamı, kişide ve toplumda bir şahsiyeti ve onun kültürünü oluşturur.
Seyis, atın terbiyesine, ehlileştirilmesine ve nizamileştirilmesine yönelik olan belli bir değere sahip kişidir. Değer de bir iş ile ilgili tüm hasletlere sahip olmak demektir ki, cevher kadar kıymetlidir. İyi bir cevher ustası altını tanıyan, ona hangi aletlerle nasıl şekil vereceğini iyi bilen, ölçüyü tutturabilen kişidir.
Büyük halifelerden biri olan Harun Reşid bir gün, gemiden indirdikleri çuvalları yakındaki bir depoya istifleyen hamalların başında duran bir çavuşun bütün hamallara her seferinde taşıdıkları çuvalları siyasetle koymalarını söylediğine şahit olunca şaşkın bir biçimde çavuşa “hiç çuvalın siyaseti olur mu?” diye sormuş ve bunun üzerine çavuş şöyle cevap vermiştir: “Elbette çuvalın da bir siyaseti vardır. Onun siyaseti, hiçbir tarafı patlamadan nazikçe konulmasıdır; devrilmeyecek şekilde yerleştirilmesidir; diğer çuvallara da yer bırakacak şekilde istif edilmesidir.”
Günümüzde siyaset maalesef dedikodu, ayak oyunları, entrikalarla doludur. Her dönemin simsarı çıkabiliyor. Bu simsarlar ağırlıkta iktidara mensup siyasetçilerin hemen yanı başında yer alabilmektedirler. Biz bu kimselere siyasetçi avcıları da desek yerindedir. Hemen dedikodu kazanlarını kaynatıyorlar. Menfaatlerine kim ters düşüyor ise başlıyorlar onları karalamaya, kötülemeye. Değer siyasetine önem veren şahısların kültür alanına girmeyen nahoş bir durumdur.
Değer, bir toplumda benimsenmiş ve yaşatılmakta olan her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kural ve kıymettir. Değerlerin toplamı, kültürü ardından da büyük medeniyetleri oluşturur.
Değerlerin iyi anlaşılması, toplumun geleceğe güvenle bakması ve sosyal hastalıklardan uzak durulması açısından politikacılar için “değer siyaseti” mutlaka gereklidir.