İstanbul’da, son yirmiki yıl içinde, oldukça önemli değişiklikler olduğu bir gerçektir. Ha keza insanlarımızın sosyal hayatında da... 
Öyle ki, mahalledeki yaşantımız, aile içinde ve dışındaki münasebetlerimiz, komşularımızla diyaloğumuz, ekonomik ölçümüz, görüş, düşünüz ve davranış tarzlarımız. Hatta giyim şeklimize varıncaya kadar çok şeyimiz değişti. 
Bilginin teknolojiyle harmanlandığı bir dünyada değişimler iyi olmakla birlikte bazı değişimlerin hoşumuza gitmediğini söylemeliyiz. Canımızı sıkan değişimlerden biridir iklimlerin değişimi. Küresel ısınma buzulları hızla eritiyor, yeşil alanları çölleştiriyor. Tüm canlıların yaşamı zorlaşıyor.
Ülkemizde de iklimler değişti. Kartepe, Bolu, Ilgaz, Kartalkaya, Palandöken kara hasret. Turizmciler karın yağmasını, tozmasını umutla beklerken adeta inim inim inliyorlar. 
Kış mevsiminde olmamıza rağmen henüz kar yağmış değil. Hangi ay, hangi mevsime ait anlamak neredeyse güçleşti. Meteoroloji uzmanları yeni yıla karla birlikte gireceğimizi açıklıyorlar. Haber kaynakları İstanbul'a Çarşamba gününden itibaren yağmaya başlayacak karın 30 cm'yi bulacağını bildiriyorlar. 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri kışa hazır olduklarını, tüm araç, ekip ve ekipmanlarla yolların ulaşıma kapanmaması için 7/24 saat görev başında olacaklarını söylüyorlar.
Daha dün diyebileceğimiz pazar günü birçok aile çocuklarını aldıkları gibi sahil kenarındaki parklara kendilerini atmadılar mı? Aile büyükleri kış mevsiminde yazdan kalma günleri yaşıyoruz demiyorlar mıydı?
Yazdan kalma güneşli günleri daha dün yaşayan birisi olarak, karlı havanın İstanbul'u etkisi altına alacağına inanasım gelmiyor diyebilirsiniz. Ama siz yine de tedbirinizi alın! Ve tüm kışlıklarınızı hazırlayın.
Kardan dolayı yolda kalan araç, tipi yüzünden yolunu kaybetmiş insan göremeyebiliriz. Sokaklarda yaşayanların donarak öldüklerine dair haberleri de TV'lerde izlemiyor olabiliriz.
Son yıllarda karakış olmasa da biz İstanbullular şiddeti biraz artmış karlı ve soğuk günleri yaşayacağız. Hem de pek yakın bir zaman diliminde. Demedi demeyin!
Daha mübarek yağmadı. Çoluk çocuk sokaklarda hep birlikte kartopu oynayamadık!..
 
Karlı günlerin henüz başındayız. Şöyle biraz gerilere doğru gidelim isterseniz. 90'lı yılların başına doğru… Aralık ayının 25'inden sonra mutlaka kar yağardı. Şehrin merkezlerini kapatmasa da, yer yer beyaza büründürdüğü semtler mutlaka görülürdü.
Belediye otobüslerinin sefere çıkmadığı anlar olurdu, ama eski İstanbul'da kış geldi mi ulaşım derdi kolay kolay akla gelmezdi. Ama bir şey vardı ki son cemre suya düşünceye kadar akıllarda hep yerini muhafaza ederdi. O da, kömür derdiydi.
Kışla birlikte ilk önce kömür, yani yakacak derdi başgösterirdi. Zaten İstanbulluların eski zamanlarda ezeli birkaç derdi vardı. Bunlardan birisi süt, diğeri et, bir başkası da ekmek idi.
Ahmet Rasim o devrin kömürcüsünü bakın nasıl tarif ediyor: "Meğer kömürcüler, karda, donda buram buram terler; sıcak, güneşli havalarda tiril tiril titrerdi. Geçen ki borada bizim mahalledeki kömürcüyü göreydiniz şimdiki haline bakıp acır ve: - Zavallı adam! Kim bilir kaç aydan beridir sıtma çekiyor! derdiniz. Biçare kömür tozlu kürkünü kulaklarına kadar çekmiş, iskemlesinde oturmuş, arpacı kumrusu gibi düşünüyor. Birine bunu sordum:- Fukaranın âhıdır! Cevabını verdi. Diğerine sordum: - Hele kar yağsında gör! dedi. Birine daha sordum: - Geleni geçeni üşümeğe imrendiriyor! Mukabelesinde bulundu.
Latifeyi bir kenara koyalım. Kömürcüyü de, yakacağa ihtiyacı olanı da düşünen belediyeler var günümüzde.
 
Kabul edelim İstanbul değişti; ama hizmet anlayışı değişen, daha insani yaklaşımlarda bulunan, sosyal yardımlarıyla halkın takdirini toplayan, çözüm odaklı çalışan belediyelerin de var olduğunu, eskiye göre yaşamı kolaylaştırdıklarını da kabul edelim!