Bir ömür boyu sürecek bu yolculukta her bireyin pek çok engelle karşılaşması kaçınılmazdır. Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibaret çünkü. Her oyunun insana sızı veren bir sonucu olabiliyor.
Bu oyun ve eğlence dünyasında rol sahibi yığınla insan yaşıyor. Hayatın içerisinde var olan engelleri aşmak büyük sabır ve azim istiyor.
İnsanoğlu için engelleri aşmak, varoluşun en büyük amacı ve hazzıdır. İnsan engelleri aştıkça mutlu oluyor.
Bir öğrencinin üst sınıfa geçmesi için ister yazılı, ister sözlü olsun tüm sınavlar; iş hayatında terfi etmek isteyen her çalışan için müşteri şikayetleri birer engeldir.
Yaşamımızdaki engellere haddinden fazla örnek verebiliriz. Engel, insanın ille de bir uzvunun olmaması, eksik olması ya da hareket kısıtlığı yaşıyor olmasını gerektirmiyor. Her canlı için bu dünyada bir engel var zaten.
Engelleri aşılmaz bir durum gibi görüp umutsuz ve mutsuz olmanın hiç mi hiç gereği yok. Engellerin var olduğu her yerde aşılması için azimli olan insanlarda mutlaka bir enerji bulunur.
Yazdığı hikâyelerle minyonlarca çocuğu ağlatan ünlü romancı merhum Kemalettin Tuğcu’nun engelli bir birey olduğu unutulmamalıdır.
Bu dünyada yaşam kalitemizi yükseltmemiz ümit var olmamıza, her daim enerji dolu birer insan olmamıza bağlı.
Engellerin önünde esir olmaktansa, güçlü enerjimizle mutluluğun ardından koşmamız hayata daha çok tutunmamızı sağlayacaktır. Hayatın gayesi; acıları dindirmek, mutlulukları çoğaltmaktır.
Hayata küsmek, tükenmişliği kabullenmek, iş hayatımızı verimsiz; özel hayatımızı mutsuz kılar.
Engelliler konusunun Hükümetimiz başta olmak üzere, resmi ve özel kurumların yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının da ilgisini çekmeye başladığı aşikârdır. Nasıl ilgisini çekmesin. Ülke toplam nüfusunun %12.29’u engelli bireyler oluşturuyor. Bu orana bir de ailelerini ilave ederseniz varın gerisini siz hesap ediniz.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Ülkemizde de engellilik ve engellilerin sorunlarına eğitim, meslek edindirme, istihdam ve ekonomik bakış açısıyla yaklaşılmış ve engellilere ilişkin alınan ilk önlemler bu yönde olmuştur.
Engelli bireylerin rencide olmasına ve dışlanmasına yol açan olumsuz tutumların başında önyargı, küçümseme, horlama, yararsız kişiler olarak görme gibi tutumlar geldiği araştırmalar sonucunda tespit edilmiştir.
Sergilenen bu tutumların engellilere yönelik dışlayıcı toplumsal algının oluşmasına yol açtığı görülmüş; bunların bertaraf edilmesi için resmi ve özel kurumlarca üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının destekleriyle projeler hazırlanmış, planlı bir şekilde hükümetler tarafından uygulanmasına başlanmıştır.
Son on iki yılda renk, dil, din ayrıştırmasını ön plana çıkarmadan Engelliler bağımsız olarak sokağa çıkma özgüveni kazanırken, toplumlar “toplumsal” anlamdaki bu ilgi engelliler alanındaki bilimsel çalışmaları da zorunlu kılmaktadır.
Böylece bu alandaki sistematik bilgiler, toplumsal ilginin anlam ve yapıcı bir şekil kazanmasına katkı sağlayabilecektir.
Ülkemizde engellilerin derinlemesine sayısal büyüklükleri ve sosyo-ekonomik nitelikleri vb. hakkında kapsamlı çalışmaların yapılıyor olması oldukça sevindiricidir.
Toplum olarak önceki yıllara göre sessiz kalabalığa karşı daha duyarlı olmaya başladığımız da bir realite. Farklılıkları artık kabullenir olduk. Bunlar çok güzel gelişmeler.