Magosa
Salamis Harabeleri
Salamis antik kenti, Magosa’nın 6 km kuzeyinde, Kanlıdere (Pedios) nehrinin kıyısında yer almaktadır. Bronz Çağı sonlarında kurulan Salamis kentinin kuruluş efsanesine göre kurucusu Teukros’tur. Atina yakınlarındaki Salamis adasının kralı Telamon’un oğlu olan Teukros Troia savaşı sırasında kardeşi Aiax’ın intiharını engelleyemediği için babası tarafından memleketinden kovulur ve buraya gelerek kenti kurar.
Salamis’teki en erken buluntular M.ö. 11. yüzyıla aittir. Nekropolisten elde edilen verilere göre bu dönemde kentte Fenike tesiri hakimdir. M.ö. 708 yılından itibaren ise tüm ada ile birlikte Salamis de Asur hakimiyetine girmiştir. Kent 669’da sona eren Asur hakimiyetinin ardından bir müddet bağımsız krallık olarak yaşasa da sonradan Mısır hakimiyetine girmiştir. M.ö. 525 yılında ise Mısır’ın Perslerin eline geçmesi ile birlikte Kıbrıs da Pers yönetimine girer. Büyük İskender’in doğu seferi sırasında Pers yönetiminden kurtulur.
76/77 yıllarında meydana gelen depremler nedeni ile kentin tahrip olduğu antik kaynaklardan bilinmektedir. Kent yeniden imar edilse de de 332-342 yılları arasında yaşanan depremler sonucunda oturulamaz hale gelir. Constantinus II daha küçük bir plana göre “Constantia” adıyla kenti yeniden kurar. Yeniden kurulan kent Kıbrıs adasının başkentliğini Baf’ın elinden alır. 647 yılından itibaren başlayan Arap akınları, ayrıca depremlerin neden olduğu yıkım ve limanın dolması sebepleri ile Salamis terk edilir. Salamis’i terk edenlerin Magosa’ya yerleştiği düşünülmektedir.
Kuzey Kıbrıs’taki en önemli ören yerlerinden birisi olan Salamis kenti 1952-1974 yılları arasındaki kazılarla kısmen açığa çıkarılmıştır. 1974 yılında kesilen kazı çalışmaları 1998 yılından beri Ankara Üniversitesi tarafından yeniden başlatılmıştır.
Ören yerinde görülebilecek yapı kalıntılarının tamamı Roma Dönemine aittir. Söz konusu yapılar gymnasium, forum, agora ve hamam gibi kamu yapılarıdır.
Salamis Gymnasiumu, şehrin kuzey ucunda yer alır. Bu alanda yer alan bir yazıt vasıtası ile burada M.ö. 2. yüzyıla ait Hellenistik bir gymnasiumun varolduğu anlaşılmaktadır. Sadece üç tarafı revaklarla çevrili olan Hellenistik yapının depremler sonucunda yıkılması üzerine Augustus devrinde tamir edilerek bir de doğu revak eklenir. 79 yılındaki depremlerle bir kez daha zarar gören gymnasium Traianus ve Hadrianus dönemlerinde (2. yüzyıl) bazı ilavelerle yeniden tadil edilir. Dört tarafı sütunlu revaklarla çevrili palaestranın kuzey ve güney ucunda yer alan, etraflarında heykeller bulunan havuzlar bu dönemdeki eklemelerdendir. 332-342 yılları arasındaki depremlerle yeniden hasar gören gymnasium Erken Bizans döneminde II. Constantius zamanında sadece hamamdan ibaret olarak yeniden inşa edilir.
Salamis Tiyatrosu, gymnasiumun güneyinde yer almaktadır. İlk kez Augustus döneminde inşa edilen tiyatro 1.-2. yüzyıllarda yapılan plan değişiklikleri ile son şeklini almıştır. 4. yüzyıldaki depremlerle yıkılan yapının taşları Erken Bizans dönemi hamamlarının yapımında kullanılmıştır. Temelde üç bölümden oluşur: sahne binası, orkestra ve oturma yerleri. Hem performansların gerçekleştirildiği hem de kulislerin yer aldığı freskler, nişler, heykeller ile süslenmiş sahne yapısından günümüze sadece temeller ulaşmıştır. Bir zamanlar üzerleri beyaz kireç kaplı olan oturma yerleri elliden fazla sıra içermesine karşın bunlardan çok azı korunmuştur. Tiyatronun 15.000 kişilik bir kapasitesi olduğu düşünülmektedir. Yapılan onarım ve sağlamlaştırma çalışmalarının ardından bu antik tiyatro çeşitli kültür ve sanat aktivitelerinin gerçekleştirildiği yaşayan bir mekan olarak halen hizmet vermektedir.
Ayia Epiphanios Bazilikası: Kıbrıs'ın bilinen en büyük bazilikası olan bu yapı geçmişte Salamis'in Metropolit kilisesi idi. Piskopos Epiphanios'un görev süresinde yapıldığı (368 - 403) bilinmektedir. Epiphanios'un mermerden yapılmış mezarı burada bulunmaktadır. Bazilika ondörtlü iki sütun dizisi ile 3 ayrı bölüme ayrılmıştır. Apsitte piskopos ve rahiplerin oturduğu sıralar yer alır. Bu bölümün iki yanındaki odalar rahiplerin cübbelerini giymeleri ve ayin sırasında kullanılan eşyaların saklanması için kullanılmaktadır. Vaftiz odasının döşeme seviyesinin altındaki ısıtma sistemi, kış aylarında vaftiz için sıcak su kullanıldığını göstermektedir. Kalıntılar, 7. yy'daki Arap istilasının ardından, güney tarafında ikinci bir küçük kilisenin inşa edildiğini gösterir
Salamis Nekropolü: Yaklaşık olarak 4 mil karelik bir alanda bulunan Salamis Nekropol'u, Enkomi'den Salamis ormanının batı ucu ve St. Barnabas Manastırına dek uzanır. Açığa çıkarılan mezarlar arasında görülen bir kısım mezarlar yapısal biçimler ve zengin buluntularından dolayı Kral mezarları diye adlandırılmıştır. Başlıca mimari özellikleri, mezar odası önünde yer alan geniş, uzun ve meyilli alanlardır. Burada cenaze arabasını çeken atlar ölünün şerefine kurban edilip, yağ, şarap veya bal dolu küpler burada sıralanmaktadır. Araştırmalar mezarların M.Ö. 8. yy'da yapıldıklarını ve M.S. 4. yy'a değin kullanıldıklarını gösterir. Özellikle 47, 50 ve 79 nolu kral mezarlarında zengin buluntulara rastlanmıştır. Bunlardan 50 nolu mezar, St. Catherine'e adanan küçük bir kilise olarak da kullanılmaktadır. Hıristiyanlık dinini benimseyen St. Catherine'in Salamis yöneticisi dayısı tarafından buraya hapsedildiğine inanıldığından, St. Catherine Hapishanesi olarak da anılmaktadır. Yapılan kazılarda, mezarların içinde çeşitli çanak, çömlek, tunç ve fildişi nesneler ve kurban edilmiş atların iskeletlerine rastlanmıştır
Cellarga Toplu Mezarları: Salamis Nekropolü'nun bir bölümünü oluşturan bu toplu mezarlar, Kral mezarlarının yaklaşık 500 m güney doğusunda yer alan, dönemin yoksul halkına ait olan toplu bir nekropol alanıdır. Yaklaşık 120 tane mezar tesbiti yapılmış olan bu alanın M.Ö.8. yy ve M.Ö. 4. yy arasında kullanıldığı belirlenmiştir. Girişleri iri taş levhalarla kapanan mezarların önünde, kayaya oyulmuş basamaklar göze çarpar. Zamanla dolan mezar alanında ilk yapılan mezarların çeşitli yerlerine baca şeklinde alanlara sahip mezarlar açılmış, M.Ö. 4. yy'dan sonra ise kullanılmamaya başlanmıştır. Mezarların önlerinde yakılan ateşlerin külleri içinde karşılaşılan, hayvan, heykel, çanak - çömlek kalıntıları buralarda kurban törenleri ve ziyafetler yapıldığı izlenimini vermektedir.
Nikokreon Anıtı: Salamis Nekropolu dahilinde yer alan bu anıtın Salamis'in son kralı Nikokreon adına inşa edilmiş olabileceği düşünülmektedir. Kaynaklara göre son kral Nikokreon, Ptolemeos'a teslim olmaktansa intihar etmmeyi yeğlemiş, karısı da ailesini öldürüp, sarayı yaktıktan sonra intihar etmiştir. Kademeli basamaklarla çıkılan platformun ortasında bir ocak ve bunun içinde o döneme ait demir çubuk, taş ve topraktan heykeller bulunmuştur. Bulunan bu az pişmiş topraktan yapılmış heykeller, geç devre ait Klasik Yunan heykel sanatı özelliklerini taşımaktadırlar.
St Nicholas Katedrali (Lala Mustafa Paşa Camisi)
Lüzinyanlar döneminde, 1298 - 1312 yılları arasında inşa edilen yapı, tüm Akdeniz dünyasının en güzel Gotik yapılarındandır. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa'da St. Sophia Katedrali'nde Kıbrıs Kralı, sonra da Mağusa'da St. Nicholas Katedrali'nde Kudüs Kralı olarak taç giyerlerdi. 1571 yılında cami haline getirilene dek, bu törenler yapılagelmiştir. Katedralin en güzel ve en iyi korunmuş olan batı cephesinin mimarisi Fransa'daki Reims Katedralinden etkilenmiştir. Gotik tarzda işlemeli eşsiz bir penceresi bulunan katedralin 16'ıncı yüzyıl Venedik galerisi avluda yer almakta ve günümüzde şadırvan olarak kullanılmaktadır. Girişteki yuvarlak pencerelerin üzerinde bir Venedik arması görülmektedir. Bazı hayvan figürleriyle süslü kabartmanın Salamis'teki bir tapınaktan geldiği sanılmaktadır. Katedralin apsiti, çoğu Kıbrıs kiliselerinde olduğu gibi, Doğu üslubunda ve üç bölmelidir. Katedralin giriş bölümünde yer alan tarihi cümbez ağacı veya tropikal incir (Ficus Soycomorus veya Minimal Deciduos) yaklaşık 700 yıllık geçmişi ile Kıbrıs adasındaki en yaşlı canlı varlıktır. Ağacın katedralin inşaatına başladığı 1298 yılında dikildiği söylenmektedir. Gövdesi 2.70 metreden sonra 7 dala ayrılır. Yılda yedi kez meyve veren ağaç katedralin önüne büyüleyici bir gölge verir. Kökleri Doğu Afrika'ya ulaşan ağaç, güzel bir meyveye sahip olması, sıcak yerler için yarı kapalı gölge bir mekan oluşturma özelliği ve mobilya yapımı için değerli kerestesinin olması nedeniyle eski Mısır'lılar döneminden beri yörede önemliydi. Ağacın meyvelerine halk arasında Firavun meyvesi denmesi belki de buna bağlanabilir.
Othello Kulesi
14'üncü Yüzyılda Lüzinyanlar tarafından inşa edilen Othello Kalesi, Mağusa kentinin ana girişlerinden biri olarak kullanılıyordu. Kale girişi üzerinde asılı olan St. Mark Aslanı kabartmasının altında kaleyi yeniden biçimlendiren kaptan Nicolo Foscari'nin adı ve 1492 tarihi görülmektedir. Etrafı derin bir hendekle çevrili olan Kale'nin yapısında kuleler ve topçu bataryalarıyla biten koridorlar bulunmaktadır. Kale avlusunda bir kısmı Osmanlılara, bir kısmı İspanyollara ait toplar, demir gülleler ve taş gülleler de bulunmaktadır. Kara Kapısı bir Ravelin'le (yarım ay şeklindeki tabya) korunmuştur. Buradaki geçitler ve top yuvalarına ek olarak bir şapel ve zindan olarak kullanılan yeraltı odaları bulunmaktadır. Kalenin bugünkü adı, İngiliz döneminde kullanılmaya başlanmıştır. Sheakespeare'in ünlü tragedyasının bir bölümü Kıbrıs'ta bir liman kentinde geçmektedir. Oyunun kahramanı Othello, Faslı (Moor) biri olarak tanıtılır. Yazarın, adanın Venedikli valisinin soyadının anlamı 'Moor' olan Christophoro Moro'nun adını duyduğu ve yanılarak onun bir Faslı olduğunu düşündüğü sanılmaktadır. Kale içerisinde bulunan salon günümüzde bir çok sanat ve kültürel etkinliğe evsahipliği yapmaktadır. Gazimağusa Belediyesi'nin düzenlediği geleneksel Mağusa Kültür, Sanat ve Turizm Festivali'nin de birçok etkinliği burada olmuştur
Namık Kemal Zindanı
Namık Kemal Zindanı ve Müzesi olarak hizmet veren bina; Venedik Sarayı'nın avlusunda bulunmaktadır. Ünlü şair Namık Kemal'in 1873 yılında İstanbul Gedik Paşa Tiyatrosu'nda sergilediği “'Vatan Yahut Silistre”' oyunu sürgün hayatının başlamasına sebep olmuştur.
1873 yılında Kıbrıs'a sürülen Namık Kemal, iki katlı yapının alt katındaki zindana kapatıldı. Mağusa’da 38 ay sürgünde yaşadı. En iyi eserlerini de burada yazdı. Zaman geçtikçe Kıbrıs Mutasarrıfı Veyis Paşa tarafından üst kata çıkarılmıştır. Sürgün hayatına V. Murat'ın affıyla son verilmiştir. Ünlü şairin sürgün döneminde yaşadığı bina, günümüzde Namık Kemal Zindanı ve Müzesi olarak ziyaretlere açıktır. Namık Kemal meydanı Mağusa’nın en turistik meydanıdır.
Kertikli hamam
Surlariçi Naim Efendi Sokakta yer alan bir Osmanlı devri yapısıdır. Bu hamam kubbeleriyle ilgi çekmektedir. Yapı, üzeri kubbe ile örtülü altı odadan, odaların arkasında tonozla örtülü bir su deposundan ve soyunmalık olduğuna inanılan üst örtüsü yıkık kısımlardan oluşmaktadır.
Venedik Sarayı
13'üncü yüzyılda Lusignanlar tarafından Kraliyet Sarayı olarak inşa edilen yapı, Namık Kemal Meydanı'nın batısında yer almaktadır. II.Peter"in 1369 yılında başlayan saltanatına kadar Kıbrıs Kralları bu sarayda otururlardı. Deprem sonucu yıkılan bu saraydan günümüze, 16'ıncı yüzyılın başlarından kalma "L" biçimindeki bir yapıya sahip batı kısmı ve Salamis'ten getirilen dört sütunun taşımakta olduğu üç kemerli giriş gelebilmiştir. Ortadaki kemerin üst başında, 1552 yılında Kıbrıs'ta yönetici olan yüzbaşı Giovanni Renier'in arması bulunmaktadır.
Kral Mezarları
Yaklaşık olarak 4 mil karelik bir alanda bulunan Salamis Nekropol'u, Enkomi'den Salamis ormanının batı ucu ve St. Barnabas Manastırına dek uzanır. Açığa çıkarılan mezarlar arasında görülen bir kısım mezarlar yapısal biçimler ve zengin buluntularından dolayı Kral mezarları diye adlandırılmıştır. Başlıca mimari özellikleri, mezar odası önünde yer alan geniş, uzun ve meyilli alanlardır. Burada cenaze arabasını çeken atlar ölünün şerefine kurban edilip, yağ, şarap veya bal dolu küpler burada sıralanmaktadır. Araştırmalar mezarların M.Ö. 8. yy'da yapıldıklarını ve M.S. 4. yy'a değin kullanıldıklarını gösterir. Özellikle 47, 50 ve 79 nolu kral mezarlarında zengin buluntulara rastlanmıştır. Bunlardan 50 nolu mezar, St. Catherine'e adanan küçük bir kilise olarak da kullanılmaktadır. Hıristiyanlık dinini benimseyen St. Catherine'in Salamis yöneticisi dayısı tarafından buraya hapsedildiğine inanıldığından, St. Catherine Hapishanesi olarak da anılmaktadır. Yapılan kazılarda, mezarların içinde çeşitli çanak, çömlek, tunç ve fil dişi nesneler ve kurban edilmiş atların iskeletlerine rastlanmıştır.
Kapalı Maraş
Bir ölü Şehir. 1974 yılındaki barış harekatında Türkler tarafından ele geçirilmiş. Şu an ne Türkler ne de Rumlar yaşıyor. Zamanında Akdeniz’in en gösterişli tatil yeri olan Maraş bölgesi, bir anda insansız ölü şehre dönmüş. Dışarıdan da göründüğü üzere komple bütün şehir yıllardır ilk bırakıldığı gün gibi bekliyor.
St. Barnabas Manastırı
Salamis'te doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan, St. Barnabas, Kudüs'te eğitim gördükten sonraKıbrıs'a döner ve Hıristiyanlığı yaymak için M.S.45 yılında St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. St. Barnabas'ın öğrencileri olayları izleyip, cesedi Salamis'in batısında bir yeraltı mağarasına gömerler ve göğsüne de St.Mathews'un yaptığı incilin kopyasını koyarlar. Cesedin yeri bilinmediğinden uzun yıllar gizli kalır. 432 yıl sonra piskopos Anthemios, mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Mathews incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilmiş olur. Bu keşif sonrasında Piskopos, İstanbul'a giderek İmparator Zeno'yu bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin özerkliğini kazanır. İmparator, gömütün bulunduğu yerde bir manastır inşası için yeterince bağışta bulunur. Manastır M.S. 477'de inşa edilir. Manastır bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalardan meydana gelmiştir.
St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi:
St. Barnabas kilisesinde çoğunluğu 18. yy'dan kalma zengin bir ikon koleksiyonu bulunmaktadır. Manastırın avlusunda bulunan bazalt değirmen Enkomi yerleşim bölgesinden, diğer sütun ve taşlar ise Salamis'ten gelmiştir. Papazların yaşamlarını sürdürdüğü odalar ise restore edilerek bir Arkeoloji müzesi haline getirilmiştir. Müzede Kıbrıs'ın Neolitik Döneminden Roma Dönemine dek geniş bir çizgideki tarihsel sürece ait çeşitli eserleri görebilmek mümkündür. Ayrıca tunç ve mermer eserler de müzede sergilenmektedir.
İskele
Kantara Kalesi
Girne Dağları üzerindeki üç kaleden en doğuda yer alanı olan Kantara Kalesi yaklaşık 700 metre yükseklikteki kurulmuştur. Kuzey kıyıyı, Mesarya ovasını ve Karpaz yarımadasına girişi kontrol edebilecek konumu nedeni ile stratejik bir kaledir. St. Hilarion ve Buffavento kaleleri gibi Arap akınlarının sonrasında Bizanslılar tarafından inşa edildiği tahmin edilmekle birlikte yazılı kaynaklarda ilk kez Aslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs’ı ele geçirdiği 1191 yılında bahsi geçmektedir. Kalenin adı en çok Lüzinyan ve Venedik devirlerinde duyulmaktadır. Bu devirlerde bir çok savaşa sahne olmuştur. Kale, Cenevizlilerin 1373’te Lefkoşa ve Mağusa’yı işgal etmelerine rağmen, Kral I.Peter taraftarlarının elinde kalmıştır. Kıbrıs Kralı I. Peter'in kardeşi Prens John'un, Cenevizlilerin elinde tutsak iken kaçarak kaleye sığındığı bilinir. Kale 1391 yılında, Kral James tarafından surlarla çevrilir. Venediklilerin adayı ele geçirmesinden sonra, denizden uzak diğer kaleler gibi bu kale de askerden arındırılarak eski önemini yitirir. Kalede savunma yeri, asker odaları, su sarnıcı, tonozlu odalar, işaret kulesi gibi bölümler bulunmaktadır.
Ayia Trias Bazilikası
Karpaz yarımadasında Sipahi köyü yakınlarında yer alan bazilika 5. yüzyılda inşa edilmiştir. 7. yüzyılın ortasına doğru kilisenin tahrip olması üzerine güney tarafında yer alan küçük kilise ile bazı ek binalar yapılmıştır. Son olarak 9.-10. yüzyılda tahrip edilmesi üzerine tamamen terkedilmiştir. Bazilika orjinalde üç sahanlı olup batısında nartex ve atrium, güneydoğusunda ise vaftiz odası yer alır. Zemini geometrik, bitkisel ve haç motifleri içeren mozaiklerle döşelidir. Burada yer alan bir yazıtta bu mozaiklerin papazın yardımcılarından Heraklios tarafından yaptırıldığı belirtilir.
Panagia Kanakaria Kilisesi
Karpaz yarımadasında, Boltaşlı köyü yakınlarında yer alan kilisenin ilk inşa tarihinin 5.-6. yüzyıllar olduğu düşünülmektedir. Arap akınları sonucunda 7. yüzyılda tahrip görmesinden dolayı tadilat görmüştür. 1160 yılındaki bir depremle yeniden hasar almıştır. Bunun üzerine yapılan yenilemede çok kubbeli bir kilise inşa edilmiştir. Söz konusu yapım evresi 14. yüzyıla değin devam etmiştir. Apsis kısmı ve nartexteki korinth tarzındaki sütun başlıkları eski kiliseye aittir. Apsis bölümünde yer alan mozaik 525-550 yılları arasına tarihlenmekte olup bir bölümü çalınmıştır.
Ayios Philon Kilisesi
Kiliseye adı verilen Philon, 4. yüzyılda Karpaz bölgesinde yaşayanları Hristiyanlaştıran psikoposun ismidir. Bu kilise, Dipkarpaz (Rizokarpazo) köyünün kuzeyinde, deniz kıyısında yer almaktadır. Erken 5. yüzyılda inşa edilen kilisenin yer aldığı bu alan, ilk kez Fenikelilerin yerleştiği antik Karpaz kentinin bulunduğu yer olup, kilise Hellenistik ve Roma dönemi kalıntıları üzerinde yer almaktadır. Üç bölümden oluşan bir apsise ve kubbeye sahip olan kilisenin orjinal zemini mozaiklerle kaplı idi. 802’deki Arap saldırıları sırasında tüm kentle birlikte kilise de tahrip edilmiş, 12. yüzyılda yeniden inşa edilmiştir.
Panagia Theodokou Kilisesi (İskele İkon Müzesi)
Panagia Theodokou kilisesi eski adı Trikomo yeni adı Yeni İskele olan kasabada yer alır. 12. yüzyılda inşa edilen kilisesinin iç duvarlarında, apsis ve kubbelerinde 12. ve 15. yüzyıllara ait freskler yer alır. Kilisenin güney kısmı en eski bölümü olup Bizans dönemine tarihlendirilirken, 15. yüzyılda binanın kuzey kısımları ve daha geç bir dönemde de batı kısımları eklenerek bina genişletilmiştir. Günümüzde çevreden toplanan ikonların sergilenmekte olduğu bir müze olarak hizmet vermektedir.
Altınkum Plajı
Kıbrıs’ın şehir kalabalığından uzaklaştıkça Karpaz’a yani buruna varırsınız. İyice ilerledikçe yaban eşeklerinin ve caretta carettaların diyarına gelirsiniz. Hemen orada adanın en güzel plajı önünüze çıkar. Altınkum Sahilleri, Kıbrıs’ın kuzeydoğu ucundan Anadolu’ya doğru uzanan, sivri ve uzun bölge olan Karpaz Yarımadası’nda yer alıyor. İki sahilden oluşan Altınkum Sahilleri, mitolojide güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’in doğduğu yer olarak anılıyor. Pırıl pırıl parlayan altın kumları ve Caretta Caretta ve Chelonia Mydas türü deniz kaplumbağalarının üreme alanı olan bölge, ünlü olduğu kadar bakirliğini de koruyan bölge görenleri büyülüyor..
Apostolos Andreas Manastırı
Karpaz Yarımadasının Apostolos Andreas ya da Zafer Burnu olarak bilinen en doğu ucunda yer alan bu manastır hem Rumlar hem de Türkler tarafından kutsal bir yer olarak oldukça değer görmektedir. Mucizeler Yaratıcısı, Rüzgarların Hakimi ve Yolcuların Koruyucusu vasıflarını taşıyan Apostolos Andreas’a (St. Andrew) adanmış olan manastırda yer alan kilise, görkemli mimarisinin yanı sıra göz alıcı avizeleri ve ikonları ile mekanın mistisizmini arttırmaktadır. Manastırın ziyaretçileri için burada gerçekleştirilen ayinler dışında bir diğer önemli imkan ise adakta bulunabilmeleridir. Sadece ortodoks ziyaretçiler değil Apostolos Andreas’ın gücüne inanan hemen hemen herkes giriş kapısının yanında bulunan adak yerine birer mum dikerek dilekte bulunur. St. Andrew'in, Hz. İsa tartafından papazlığa çağrılan ilk kişi olmasından dolayı dini ünvanı "ilk çağrılan" anlamında "O Protoklitos" olmuştur. Hristiyan inanışına göre St. Andrew bir gözü kör bir kaptanın kullanmakta olduğu bir tekne ile bir ziyaret dönüşünde burada kıyıya çıkmış, kayaya vurarak şifalı bir suyun kaynak bulmasını sağlamış ve kaptanın görmeyen bir gözünü iyileştirmiştir. Şu anda modern kilisenin altında içme suyu bulunan kuyuların bulunduğu küçük odanın 15. yüzyıldan kalma bir şapel olduğu düşünülmektedir.
Zafer Burnu
Zafer Burnu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde adanın Nur Dağlarına uzanan dar ve bir o kadar uzun Karpaz Yarımadasının ucundaki burundur. Kıbrıs adasının en kuzey ucunda yer alır.
Adanın bu en uç noktasında çok büyük boyda bir KKTC ile bir Türkiye bayrağı yan yana yükselmektedir. Hemen kuzeyde ise birkaç küçük ada görmek mümkün olmaktadır. Bu adalar zafer adaları ismi ile biliniyor.
Manastırı geçtikten sonra yolu pek bir feci olan adanın en uç noktasıdır. En uç noktadak i tepeye KKTC ile TC bayrakları yan yana asılmış beraber dalgalanmaktadırlar. Kıbrıs’a yolunuz düşerse mutlaka buraya uğramadan bu tadı almadan geri dönmeyiniz.
Bitti.