Türk hükumeti, Suriye karışıp insanlar yurtlarından hicret etmek zorunda kaldıklarında tüm dünya yöneticilerine, “Suriye içerisinde uçuşa
yasak güvenli bir bölge oluşturalım ve bu bölgede yerlerinden göçmek zorunda kalanların yaşam destek ihtiyaçlarını karşılayalım.” diyerek çağrı
yapmıştı. Lakin başta ABD ve Almanya olmak üzere tüm dünya Türkiye’nin bu haklı teklifini görmezden geldi, karşı çıktı. Bunun neticesinde o tarihten beri iki buçuk milyon mülteciyi ülkemizde misafirediyoruz.
 
Evet, misafir perverliğin bizim geleneğimizde önemli bir yeri vardır; lakin bu misafirlik zorunlu bir misafirlik olunca ev sahibine de büyük
sorumluluklar ve külfetler yüklemek durumunda kalmıştır.Asıl garip olansa tam tamına 911 km kara sınırımız olan bölgede hiçbir
söz sahibi olamayışımız... Sınırımız yanıyor, oradan evlerimize kıvılcımlar sıçrıyor ve biz sadece seyretmek zorunda kalıyoruz.

Farkında mıyız,birden bire Irak’ta DEAȘ denilen bir örgüt meydana çıktı ve bir anda Suriye ve Irak’ın yarısını kontrolü altına aldı. Aynı anda PKK’nın Suriye kolu PYD, Kobani bahanesiyle desteklendi. Suriye’de hiçbir yaptırım gücü olmayan bu örgüt, DAEȘ ile savaşıyor görüntüsü altında parlatılıp büyütüldü. Tüm bunlar tesadüf müdür sizce? Bence, yeryüzünde tesadüf diye bir şey yoktur. Tüm olanlar bir zincirin halkalarından ibarettir ve bu kumpası kuranlar zincirin nerden başlayıp nereye kadar uzandığını biliyorlar.
Bu nedenle Suriye’de, Esed gündemden düşmüş; ortalık adeta kurtlar sofrasına dönüşmüştür. Suriyeli muhalifler, DAEŞ bahanesiyle Türkiye haricinde tüm güçler tarafından vurulmaya başlanmıştır. Normalde beş-altı ayda bitirilecek iş, altı yıldır bitmediği gibi içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Șimdi bir soru soralım kendi kendimize, neden BM ve Batılılar, akıl ve mantığa aykırı olmayan, Türkiye’nin güvenli uçuşa yasak bölge fikrine kulaklarını tıkamışlardır? Yine kendimiz cevap verelim: Onların hesabı farklı.
Evet bu ehl-i küfrün hesapları bizimkinden hep farklı olacak. Çünkü biz Hakk’ı, onlarsa gücü üstün tutma gayretindeler. Bu sebeptendir ki, dünyada gözyaşı bir türlü dinmez. Onlar için petrol ve değerli madenler insan hayatından çok çok daha önemlidir. Bunlardan dolayı insanlık huzur bulamıyor.
 
Ayrıca dünya barışının önündeki en büyük engellerden biri de Birleşmiş Milletler denilen, bütün işi beş daimi üye ve yancı üç beş ülkenin pisliğini aklamak çin var olan örgüttür. Bugüne kadar insanlığa ve dünya barışına verebildiği hiçbir elle tutulur icraatı görülmemiştir. Bu yüzden örgütün ya yapısı değiştirilmeli ya da lav edilmelidir. Bugüne kadar en basit mülteci krizlerini dahi idare edememiştir. 

Demem o ki dostlar, biz ne kadar insancıl düşünürsek düşünelim, ne kadar uygulanabilir fikirler ortaya koyarsak koyalım, batasıca ehl-i küfür dinlemeyecek ve işine geldiği gibi hareket etmeye devam edecektir. Çünkü ulusları perde arkasından idare edenler, başta Müslümanlar olmak üzere, Dünya nüfusunun üçte ikisini yok etmek istiyor. Kim ne derse desin, Ben Rusya’yı Putin’in, Amerika’yı Obama’nın, Almanya’yı Merkel’in yönettiğine inanmıyorum. Bence artık onların anladığı dilden konuşmanın vakti geldi de geçiyor bile.

Ne dersiniz sınırlarımızda barındırdığımız ve halen sınırlarımıza akın akın gelmekte olan muhacirleri bir şekilde avrupa ve diğer ülkelere kanalize etmenin zamanı gelmedimi sizcede?
 
Rahmetli Erbakan Hoca, Batılıların tüm tuzaklarından haberdar ve her sorunun karşısına alternatif yapı oluşturabilecek kabiliyette bir insandı. Batılıların ehl-i küfrün kurduğu dünyayı kontrol altında tutabilecek tüm yapıların karşısına alternatif olarak İslam ortak pazarı, İslam ortak parası, İslam paktı, İslam birleşmiş milletlerini oluşturmak için son nefesine kadar bu fikirleri savundu. Tabii biz milletce onun kıymetini ancak rahmetli olduktan sonra  anlayabildik.

Lakin, “zararın neresinden dönülürse kârdır” deyip, birlik olup oyunları bozma zamanıdır. Bu oyunları bozabilecek tek ülke Türkiye’dir. Yeter ki biz oyunların farkında olalım ve devletimizin safında kenetlenelim. Bakın o zaman olmaz denilenler nasıl bir anda oluveriyor, vesselam.