Recep, Şaban derken mübarek Ramazan geldi, gidiyor. Kiminin içi içine sığmıyor, kimi ise hastalıkları sebebiyle oruç tutamadığı için yüreği buruk... Bereketi bol, çok mübarek bir ay Ramazan. O sebepten "on bir ayın sultanı" denmiş, çok değer verilmiştir.

Yaşı oldukça ilerlemiş olanlar, "Ahh, nerede o eski Ramazanlar!" diyerek iç çeker, özlemlerini dile getirirler. Gelen her yıl, geçen önceki yılı aratır. Eskiden Ramazan ayında meydanlar süslenir, stantlar kurulur, teravih namazından sonra bu meydanlar şenlenir, renklenir; çoluk çocuğa yönelik eğlenceler, oyunlar, seyrederken düşündüren gösteriler düzenlenirmiş...

Demem odur ki neden geçen her yılın Ramazan ayının özlemini çekmek yerine, gelecek yılın Ramazan ayını heyecanla beklememize vesile olacak hazırlıklar yapmıyoruz? Maalesef ülkemizde gayrimüslimlerin dini adetleri, hatta inancımıza yönelik aşağılayıcı günleri bile şaşaalı bir şekilde karşılanıp reklamları yapılıp vitrinler süsleniyor. Noel, Kara Cuma, Cadılar Bayramı gibi günlere —gayrimüslimleri tenzih ederim— değer veren şuursuz Müslümanlar var...

Peki, neden biz de değer verdiğimiz günler, geceler, bayramlar gelirken vitrinlerimizi, şehirlerimizi günün mana ve önemini yansıtacak şekilde süslemiyoruz? Mesela, üç aylardan başlayarak Ramazan ayının gelişini müjdeleyen rengârenk mesajlarla, özellikle çocukların dikkatini çekecek ışıklı görsellerle, hatta Ramazan ayına yönelik sattığımız ürünlere yapılan indirimlerle vitrinlerimizi şenlendirmiyoruz?

Aslında istedikten sonra hiç de zor değil... Yeter ki Batı'ya özenmektense biz olalım, kendi değerlerimize kıymet verelim. Özellikle çocuklara yönelik organizasyonlar yapalım. Bugünün çocukları yarının büyükleri olacaklar; onlar, bizden gördüklerinin daha iyisini düşünecek ve yapacaklardır...

Ne dersiniz, bir yerden başlamak gerekir, değil mi?

Son söz: Mesele şu gök kubbede bir hoş seda bırakabilmek... Vesselam.