Asrın felaketini yaşadık, milletçe kahrolduk. Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen şiddeti yüksek, yıkıcı kapsayıcılığı yaygın 11 şehrimizde deyim yerindeyse taş taş üstünde kalmadı, çoğu binalar yıkıldı, yıkılmayanlar da harap oldu.
6 Şubat pazartesi gününden bu yana artçı depremlerin arkası kesilmedi. Bugün 15’inci gün afet bölgesinde âdeta deprem fırtınası esiyor.
Yıkılmış binalar, yarılmış dağlar, araziler, kapanmış yollar, enkaz altında kalmış canlar…
Kiminin eşi, kiminin çocuğu, kiminin de annesi, babası, teyzesi, halası, yakın akrabaları. Hayatta kalanların ise gözleri yaşlı, için için ağlıyor. Nasıl ağlamasınlar! Canlarından canlar gitmiş. Ciğerleri yanmış. Teselli dindiremiyor yaşanan acıları.
Öncesinde tedbir almak son derece önemlidir. Bugüne kadar yeterli dersleri alamadığımızı üzülerek görüyoruz. Son bulmalıdır bu duyarsızlık, vurdumduymazlık.
Yaşadığımız bu felaketten ders çıkarmalıyız. Aynı hatalara bir daha düşmemeliyiz. Deprem gerçeğini anlamalıyız artık. İşin ciddiyetini hâlâ kavramazsak benzeri birçok depremde yüreğimiz yine yanmaya devam edecek.
7’den 70’e büyük bir sınavdan geçiyoruz. Önümüzde zorlu bir süreç bizi beklemektedir. Omuzlarımızdaki ağır sorumlulukların farkında olmalıyız. Siyasetçiler de, bürokratlar da, iş insanları da, vatandaşlar da velhasıl sınıfı, unvanı, makamı ve mevkii ne olursa olsun herkes işin ciddiyetini kavramalı, sorumluluk üstlenmelidir. Bu felaketin omuzlarımıza yüklediği yükün, mes’ûliyetin gereklerini yerine getirmek aklıselim insanların görevi olsa gerek. Başka türlü nasıl şehirlerimizi yıkılmaktan kurtarabiliriz; virane olmuş kentlerimizi nasıl yeniden ayağa kaldırabiliriz, daha sağlam, iyi ve güzel imar edebiliriz. Geleceğimizi ortak akılla inşa etmeye, nakış nakış işlemeye mecburuz.
Bakın, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ilk andan itibaren seferber oldu. Gece gündüz demeden sahada yerlerini aldılar. Karınca misali niyetlerini gösterdiler. Enkaz altındaki vatandaşlarımızı sağ kurtarabilmek için çırpındılar. Sağ kurtulanların da yemek-su, çadır gibi ihtiyaçlarını karşılamaya gayret ettiler. Arama kurtarma ekipleri fedakârca çalışarak acılı aileleri bir nebze olsun sevindirebilmek gayesiyle göçük altında kalanları canlı çıkarabilmek için tırnaklarını kazma yapmış, kan-ter içinde canla-başla uğraşmış, uykularından vazgeçmişlerdir. Böyle fedakârlıklar az görülür hayatta.
Tabi ilk başta müdahalede, temel ihtiyaçların karşılanmasında, yardım faaliyetlerinin organize edilmesinde ve koordinasyon sağlanmasında eksiklikler olduğu gibi sıkıntılar da yaşanmadı değil. Bunu İktidarda kabul ediyor zaten. Organizasyon ve koordinasyonda yaşanan olumsuzlukları değerlendirirken felaketin vahim boyutlarda olduğu gözardı edilmemeli, eleştirilerde biraz da insaflı olunmalıdır.
Önceki yazımızda “Elbet hangi iş olursa olsun ihmali olanların ortaya çıkarılması ve gerekli yaptırımlara tabi tutulmalarının da zamanı gelecektir.” demiştik. Depremlerde bazı binaların yıkılmasına ilişkin soruşturma kapsamında bazı müteahhitler hakkında yakalama ve gözaltına alma işlemi başlatıldığını TV ve gazetelerde yayınlanan haberlerden öğreniyoruz. Müteahhitlerin suçu, ihmali, yanlışları olabilir; ancak sadece onların göçen binalardan sorumlu tutulması, günah keçisi ilan edilmesinin de doğru, haklı ve hukuki bir yaklaşım olamayacağı aşikârdır. Yapı denetim şirketlerinin ve elemanlarının da sorumluluğu unutulmamalıdır.
1999 Gölcük merkezli Marmara depreminden sonra yaşananlardan ders alınmamış olmalı ki kaçak yapılara “İmar Affı” getirmek suretiyle kullanım izini vererek yasak olan binalara meşruiyet kazandırmış olduk. Yanlış yaptığımızı anlamak için daha kaç felaket yaşamamız gerekecek.
Kahramanmaraş felaketi son olur inşallah. Söylemesi kolay geliyor insana. Kader deyip kolaycılığa kaçmamamız lazım. Önce tedbir sonra tevekkül gelir inancımızda.
İmar konusunda topyekûn bir seferberlik ilan edilmeli, benzer felaketlerin tekrar yaşanmaması için İktidar başta olmak üzere ilgili bakanlıklar ile bağlı tüm kurumlar ve onların görevlileri üzerine düşeni eksizsiz yapmalıdır. Vatandaşlar da depreme dayanıklı binaları tercih etmelidir. Yeni yapılacak yapıların deprem güvenliğinin garanti edilmesi bir keyfiyet değil bundan sonra bir zorunluluk olmalıdır. Diğer taraftan mevcut yapılar bir uçtan başlanarak mutlaka kontrol edilmeli, oluşabilecek hasarları minimize edecek güçlendirme, bakım ve onarım çalışmaları mutlaka yapılmalıdır.
Özetle herkes işinin gereğini layıkıyla yerine getirmelidir.