1800 VE 1853 YILLARI ARASINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN VE AVRUPA DEVLETLERİNİN DURUMU

Sultan III. Selim 1789’da tahta çıktığında, Osmanlı donanması içler açısı bir durumdaydı. Donanmanın ve tersanenin bu kötü durumu devlet adamlarının da gözünden kaçmamıştı. Sultanın isteği üzerine sundukları layihalarda, ıslahatın deniz kuvvetlerinde de yapılması gerektiği ortaya konmuştu. Sultan III. Selim, Nizam-ı Cedid oluşumu içinde deniz kuvvetlerine de önem vermiş, yeni bir donanmanın inşası için uzun zamandır kısmen çalışamaz durumdaki onbeş tersane hızla işlevini yapabilecek hale getirilmiş ve birkaç yıl içerisinde kırkbeş gemi inşa edilmiştir. Bunun sonucunda Osmanlı donanması üç kalyon, yirmiyedi kapak ve yirmi fırkateyne sahip olarak önemli bir güçe ulaşmıştı. Artık Osmanlı donanması dünyanın üçüncü büyük donamasına sahipti. Bu durum İngilterenin endişe duymasına sebep oluyordu. Çünkü güçlü bir Osmanlı donanması Doğu Akdeniz’de İngilterenin menfaatleri ile çatışıyordu.       
Osmanlı – Fransa ilişkileri 1798 de Napolyon Bonapart’ın Mısır’ı işgal etmesiyle bozulmuştu. Rusya, Osmanlı devletini rakibi bir devletin nüfusu altına almasının kendi çıkarları için uygun olmadığını biliyor ve kendi emellerini erteliyor ve ortadan kaldırmayı düşündüğü düşmanı Osmanlı İmparatorluğu’nun koruyucusu kesiliyor ve ittifak teklif ediyordu. Bu arada İngiltere’nin Abuhır’da Fransız donanmasını yok edeceğini endişesiyle devam eden görüşmelerin cevabının gelmesini beklemeden Donanmasını İstanbul’a gönderdi. Bunun sonucunda;

23 Aralık 1798 günü; Rusya ile ve 5 Ocak 1799 günü; de İngiltere ile ittifak anlaşması imzalandı. Sonucunda Napolyon yenilgiye uğratıldı. Fransızlar Doğu Akdeniz’den atıldı.

Fakat Fransız tüccarların Doğu Akdeniz’den çıkması ile bu boşluğu Rum ticaret filoları doldurmaya başladı ve günden güne kuvvetlerini arttırarak; 1821 yılında korsanlık faaliyetlerine giriştiler.

1804 yılında; III. Selim Denizcilikle ilgili reformlar yaptı ve donanmanın güçlenmesi için çok caba sarf etti. Osmanlı donanması gemi ve eğitimli personel yetiştirilerek güçlendi. Artık dünyada üçüncü büyük donanmaya sahipti.   Fransız dostluğu 1804 yılından sonra tekrar gelişti;

1805 yılında Napolyon’un, Rus ve Avusturya ordularını Osterliç’te yenmesi Osmanlı İmparatorluğunu, Fransa’ya daha da yaklaştırdı. Osmanlı devleti ile Fransa arasında gelişen bu dostluktan endişelenen Rusya, Osmanlı devletine karşı yeni bir savaş başlattı. Bu savaşta İngiltere de kısmen Rusya’nın yanında yer aldı.

1806 yılında İngiliz donanması İstanbul önlerine kadar geldi. Karadan destek olacak kuvvetlere sahip olmadığından geri döndü.

1807 yılında; İngiliz’ler Mısır’a asker çıkardılar, fakat Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya yenildiler. Yine aynı tarihte Ruslar Napolyon ile ittifak kurmaya çalıştı. I.Aleksandr ile Napolyon arasında 1807’de Tilsit’te yapılan görüşmede Osmanlı devleti ve Hindistan yolunu tehdit edecek kararların alınmasından çekinen İngiltere Tekrar Osmanlı devleti ile yakınlaşmaya başladı. Bunu takiben;

5 Ocak 1809 Günü; İngiltere, Osmanlı devleti ile ittifak yenilemiştir. Bu anlaşmanın en önemli kısmı Boğazlar Osmanlı Devleti’nin bir meselesi olmaktan çıkmış, Uluslar arası bir hal almıştır.  

1820 yılında ABCFM Amerikalı misyonerlerden oluşan ilk Protestan misyonerler İzmir’e ayak bastıklarında “bir gün Anadolu’nun Hıristiyan olacağını umutla söylüyorlardı” Bu örgüt 1810 yılında Amerika’nın Boston kentinde kurulmuştu. 1830 yılında Amerika ile imzalanan Ticaret anlaşması sonucu Amerikan vatandaşlarına dokunulmazlık verildi. Günümüzde devamlı tartışılan Ermeni sorununun kaynağı bu anlaşmadır. Örgüt Osmanlı İmparatorluğu içindeki Gregoryan ve Ortodoks (Ermeni ve Rum) tebaa içinde misyonerlik faaliyetleri serbest bırakıldı. Misyoner faaliyetlerin arkasında Hıristiyanlığın ideloğu olan Pavlus’un Anadolulu olması, İncil’de Anadolu’nun İncil ülkesi olarak tanımlanması ve yedi Kilisenin de Anadolu da bulunması misyonerler için başka bir nedendi.

Rus Çarı da Osmanlı Gayri Müslim halk arasında nifak tohumlarını atmaya devam ediyordu. Balkanlar’da ve Kafkasya’da ileri karakollar kurmaya çalışıyor ve özgürlük vaatleri ile Osmanlı idaresinde yaşayan bu halkları 1700’lü yıllardan beri kışkırtmaya çalışıyordu. II. Katerina döneminde Kafkaslar adeta bir kale kuşatılır gibi kuşatılmıştı. Bu uzun sürecek çok pahalı ve sabır isteyen bir kuşatmaydı. Sonucunda Ruslar emellerine ulaştılar ve Kafkasya’yı işgal ederek Osmanlı devletinin Kafkasya’da ki varlığına son verdiler. Piyon olarak kullandığı bu halklar Rusya için kanlarını döküp canlarını veriyordu.  Osmanlı İmparatorluğunu da hırpalamaya devam ediyorlardı. Avrupa devletleri zaman zaman Osmanlının karşısında bazı zamanda yanında yer alarak bir yandan Osmanlının zayıflatılmasına çalışırken, Rusların sıcak denizlere inme politikalarını da engellemeye çalışıyorlardı. Hatta Balkanlar’daki ve Kafkaslarda Rusya‘ya bağlı küçük devletlerin kurulması Avrupa devletlerinin menfaatleri ile çatışıyordu. Rusya Her fırsatta Osmanlı imparatorluğuna savaş açıyor ve bu Hıristiyan Tebaa’yı isyana teşvik ederek destek sağlıyordu. Amerika ve Avrupa da boş durmuyor Hıristiyan Osmanlı tebaasını dini alet ederek yanlarına çekmeye çalışıyorlardı. Çünkü Rusya’nın kontrolünde oluşacak bu küçük devletler Emperyalistlerin işine gelmiyordu. 

Aslında günümüzde de değişen fazla bir şey olmadı. Misyonerlik çalışmaları ve etnik ayrıştırma çabaları aktörler değiştirilerek devam ediyor. 
     
1820 Mart ayında; Markos BOTSARİS idaresinde Yunan Ayaklanması başladı. Bu çatışmalar sürerken;
     
1821 yılında; Rum isyanının başlamasıyla Rum Ticaret gemileri birer korsan gemisi olarak Osmanlı devletinin karşısına çıktı. Osmanlı uzun bir süre bu Rum korsan gemileriyle uğraşmak zorunda kaldı. Adeta bir Türk gölü olan Ege Denizi bundan böyle İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteği ile hareket eden Rumlar ortak olmaya çalışıyordu. 1821 isyanı, bir deniz isyanı olup Yunanistan’ın haritası da denizde çizildi. 1821 İlkbaharında Mora’da başlayan Yunan isyanı kısa zamanda Orta Yunanistan ve Girit’e de sıçradı. 
     
1822 yılına; gelindiğinde Osmanlı deniz güçü ince donanmadan başka dört adet kalyon, yirmi kapak, yirmiiki firkateyn ve oneş korvet olmak üzere altmışbir gemiye ulaşmıştı. Sultan III. Selim’in başlattığı başlattığı bu reformları II. Mahmut iç ve dış meselelerden fırsat buldukca devam ettirmeye çalışmış ve Artık Osmanlı donanması dünyanın üçüncü büyük donamasına sahip olmuştu.    
1822 yılında Osmanlı devletinin karşı başlatılan bu isyan; Mısır Valisi Kavala’lı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın Mora’ya çıkması ve Dramalı Mahmut Paşa komutasındaki kuvvetler tarafından isyan bastırılmak üzereyken; 
     
1826 Mart Ayında; I. Nikola Osmanlı Devletine Verdiği bir ültimatomla Bükreş anlaşmasının uygulanması ile ilgili meselelerin görüşülmesi için Akkerman’da görüşme teklif etti. Çarın niyetini anlayan Osmanlı devleti, onun Mora isyanına karışmasını tehlikeli bulduğundan teklifi kabul etti. Böylece;

7 Ekim 1826 günü; imzalanan Akkerman anlaşmasıyla Rusya, Balkanlar’da kazanımlar elde etti. Bu   anlaşmayla Sırbistan’a Anayasa veriliyor, Rumen Beylerinin atanmasında Çarın onayı aranıyor, ticaret gemileriyle ilgili hükümler değişiyor, Babıâli’nin dostu olan fakat henüz Karadeniz’e girip çıkma ayrıcalığını elde edememiş devletlerin Rusya’nın girişimiyle bu haktan yararlanmaları kabul ediliyordu.
     
Yunan isyanında kozları elinde tutan Rusya, Rumlara bağımsızlık yolunu açmak için;
     
4 Nisan 1826 günü; Petrograd’da İngiltere ile bir anlaşma imzaladı. Bu protokolün kapsamı şöyleydi; “Yunanistan Osmanlı İmparatorluğu’na vergi ile bağlı özerk bir devlet haline getirilecek ve bütün Türkler, Yunanistan’dan çıkarılacak”.  
Daha sonra;
9 Haziran günü; Sultan II. Mahmut, kendisinin meşru bir hükümdar olduğunu, Rumların ise yasal hükümdarlarına karşı isyan ettiklerini bildiriyor, onlarla bir anlaşma yapmayacağını ilan ediyordu.   
1826 tarihinden sonra; Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi için yeni gemilerin inşasına hız verildi. Sinop tersanesi de bu tersanelerden biriydi ve Sinop tersanesinde çok sayıda firkateyn ve korvet yapıldı.
 
6 Temmuz 1827 günü; Londra’da Fransa’nın da dahil olduğu yeni bir anlaşma imzalandı. Bağımsız bir Yunanistan Devleti’nin kurulmasını öngören bu anlaşma metni, Osmanlı Devleti tarafından ret edildi. Bu nedenle Müttefikler baskılarını arttırdılar. Donanmalarını Akdeniz’e gönderdiler.    

Devam edecek...