Şehirlerin her dönem bir ruhu olmuştur.

Tarih boyunca romanlara,  filmlere ilham veren, efsaneleri ya da şehir efsanesi türünden hikayeleri sokaklarında dolaşan, kimimizin mazisi, kimimizin son durağı…

Ve uğruna şiirler yazılan şehirler…

Pazarlamanın her geçen gün daha fazla “her şey” demek olduğu günümüzde ise, şehirlerin ruhu da kültürü de pazarlama ve markalaşma faaliyetlerinin parçası olarak “imaj piyasasında” yerini bulmuştur.

Şehir pazarlaması, ürün ve hizmetlere göre daha “uzun soluklu bir süreç” olsa da kazanımları çok daha fazla olup, sosyolojik ve ekonomik etki alanı tüm şehirdir.

Bu “uzun soluklu süreç”  şehri temsilen logo tasarlamanın veya birkaç tarihi eser ve doğa fotoğrafı yanında “şirin şehrim” temalı tanıtım videoları hazırlamanın çok daha ötesindedir.

Bir şehrin markalaşması öncelikle şehirdeki bütün paydaşların farkındalığını sağlayarak ortak bir bilinç oluşturmayı ve doğru stratejiler belirleyip, uzun vadeli planlamalar yapmayı gerektirir.

Yurt dışında bu süreç belediye gibi kurumlarda  “şehir pazarlama departmanları” oluşturarak çok daha sistematik yürütülmektedir.

Aslında şehir pazarlaması ve markalaşma çalışmalarının Sinop gibi küçük şehirlerin kısıtlı imkanları göz önüne alındığında büyük şehirlere göre çok daha zor olduğu düşünülebilir ki;  kısmen doğru bir tespittir.

Ancak şu da var ki; “özellikle globalleşmenin etkisiyle “farklılıkların törpülendiği” bir dünyada bir şehrin kendine özgü kimliği, sahip olduğu kültürel farklılıklar ve şehre ait diğer değerler şehir pazarlaması açısından önemli bir işleve ve değere sahip olmaktadır.”(Dr. Cihat POLAT, Şehir Pazarlaması ve Türkiye’deki Gelişmeler ve Karşılaşılan Sorunlar,2007, dergipark.org.tr)

Yaşam tarzlarının tek tipleştiği, dominant kültürlerin dışına çıkartmayan küresel dünyada “yerel farklılıkların” ve şehre özgün kimliğin ön plana çıkartılarak bir pazarlama stratejisi oluşturulması küçük şehirler için belki de en büyük avantajdır.

Sinop’ a gelince,  dünyada sadece Norveç’te görebileceğiniz kıyı şeridine sahip Hamsilos gibi doğa harikaları, M.Ö 5. yüzyıldaki mitolojik efsanelere dayanan tarihi ile özgün ve tam keşfedilmemiş diyebileceğimiz türden bir şehir…

Bana göre asıl özelliği ise 2016 yılında “en mutlu şehir” seçilmesiyle birlikte altı çizilen "şehirdeki huzur” ve trafik ışıklarına bile gerek duymayan yaşama kolaylığı…

 Denizi olmasına rağmen yaz turizminin sınırlı yapılabildiği, ilkbaharda başlayan yerel kalabalığı saymazsak, şehri hareketlendiren ve ekonomisine katkı sağlayan en önemli nüfus unsuru üniversite öğrencileridir diyebiliriz.

Öğrenciler de turistler, girişimciler, yatırımcılar, fuar ve sergi organizatörleri gibi şehir pazarlamasında hedef gruplar arasında yer almaktadır.

Şehir pazarlamasının “uzun, sürekli ve dinamik bir süreç” olduğu düşünüldüğünde, 10.000 den fazla üniversite öğrencisinin yaşadığı bu küçük ve yaşlı nüfusu yoğun şehrin imajı ve tanıtımı için öğrencilerin sağlayacağı olumlu katkılar kolaylıkla öngörülebilir.

Bu konuda şehir halkını özellikle de esnafı bilinçlendirmek için öğrenci derneklerinin faaliyetleri kadar bakış açıları da son derece önemlidir.

Sinop’ta 2008’den beri faaliyet gösteren “Yüksek Öğrenimi ve Öğrencilerini Destekleme Derneğinin” öğrencilerin okulda tamamen bedelsiz yemek yemeleri amacıyla başlatmış oldukları çalışma bunun küçük ama somut bir örneğidir.

Derneğin öğrencilere maddi yardım yapması, Ayancık Meslek Yüksek Okuluna makine, teçhizat ve araç bağışında bulunması gibi güzel işler çıkarmasından bence daha etkili olan bu çalışma ile on binlerce gencin hafızasında şehir için olumlu imaj oluşturmak hedeflenmiştir.

Öğrencilere imkanlar elverdiği ölçüde ayrıcalıklar sunarak kenti cazip hale getirmenin hem şehir ekonomisine hem de “yaşanması kolay şehir” algısına katkı sağladığı bir gerçektir.

Sakinliği, güvenliği, yaşama kolaylığı ama en önemlisi “Sinop’ta olmanın” kendine has huzuru ile bu şehir sadece öğrenciler için değil bence herkes için “tescilli” mutlu şehirdir.

Şüphesiz ki birçok şehrin tarihi ve doğal güzellikleri, yöresel mutfağı, oyunları yani kendine has kültürü vardır.

Bunların yanında yerli halkının profili, esnafının davranışları, yardımseverliği, caddelerindeki hareketliliğin verdiği veya aldığı enerji, sokaklarının kokusu, rengi ile “şehirlerin insanlara hissettirdikleri” de vardır.

Yani aslında her şehrin bir ruhu vardır.

Önemli olan bu ruhun ortaya çıkartılmasıdır.

Bunun için de şehri yönetenlerin, sivil toplum örgütlerinin, dernek ve vakıfların şehir pazarlamasında farkındalık oluşturmaya ve şehri düzgün temsil edecek nitelikte değerlerin markalaşmasına yönelik planlamalar yapması gerekmektedir.

Şehirlerin markalaşması; yabancı yatırımcının ve turistlerin çoğalması, yenilikçi ürün ve hizmetlerin gelişmesi, nitelikli işgücünün kente gelmesi gibi nedenlerle büyük avantajlar sağlayarak şehirlerin hatta ülkelerin kalkınması için her geçen gün daha önemli  ve stratejik hale gelmektedir.

Sinop gibi küçük şehirlerin ise giderek önemi artan bu piyasada bir avantaj yakalayabileceklerini belki de sahip oldukları potansiyeli yeniden keşfederek kendi avantajlarını kendilerinin belirleyeceğini düşünüyorum.

KAYNAKÇA:

  • UYAR, Ahmet (2018), “Marka Şehir Kavramı ve Türkiye ile Dünyadaki Marka Şehir Çalışmaları Üzerine Bir Araştırma”, Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 3, ss.467-479
  • ALTUNBAŞ, Hüseyin(2007), “Pazarlama İletişimi ve Şehir Pazarlaması“Şehirlerin Markalaşması”, Selçuk İletişim, ss.156-162
  • ÖZSÖZ, Feride Melis (2018), “Şehir Pazarlamasında Bir Marka Şehir Olarak  Eskişehir’in İncelenmesi”, Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 2(1),ss. 12-34
  • Sinop Üniversitesi Nisan 2019 Öğrenci Sayıları, oidb.sinop.edu.tr., 26.10.2019