Yaşamımızın her alanında toplumda var olabilmenin kendince getirdiği sorumluluk ve yükümlülükleri olmuştur. Yapılması ve yapılmaması gerekenleri bilinçli veya bilinçaltı yaşamsal süreçle benliğimize kabul ettirerek idame ettirmekteyizdir. Çevremizdeki var olan gruplar arasında muhakkak ayrıştırılmış öngörülen şartnameler olacaktır kimileri ebeveynlerine asi olur, kimileri nefsi iradesine hükmedemez, kimileri hırsının peşindedir, kimileri toplumdan soyutlardan oluşur vb birçok kesime ayırabiliriz.
       İnsanların birbiriyle iletişim kuramamasıyla oluşan zedeleyici sosyalleşme zamanla sadece nefes alıp veren kendinden başkasıyla olamayan, dışarıda herhangibir münasebete olanağı olmayan bireylere dönüşürüz. Oysa ki aslen insan toplumla içiçe olup her zaman duygu alışverişine hazırdır. Büyük şehirlerde bilhassa insan yoğunluğu içinde yalnızlıktan bi haber yaşamlarını sürdürmeye çalışanların ileri derece ruhsal kayıplara uğradığı aşikardır.
      Ruhsal bozukluklara  bi sebep ise yakınında kimsenin bulunmaması veyahutta kişisel alanda sürekli başkalarının ya da yabancıların bulunmasıda insanda psikolojik depresyona yol açabilir şöyle ki insanın varlığının yanında aynı duygu ve düşüncelere sahip olamamanın süreçle rahatsızlıklara sebep olduğudur. Birey ne kadar kendince anlaşılabilir başkalarıyla aynı ortamı paylaşırsa o derece kendini güvende ve rahatta hissedecektir.
      Çevresinde kişisel bozukluklara, hastalıklara imkan verecek materyallerinde bulunması insanda negatifliğe neden olacaktır. Zararsız gibi algınanıp negatif işlevler öngören birçok etkenleri ortadan kaldırmak gereklidir. Örneğin rahatsızlığımızı belirttiğimiz halde, yan komşumuzun kümesinin çevreye verdiği kokusunun yanı sıra seslerinin rahatsılığı bi zaman sonra kronik hastalığımızın ilerlemesi yanında ruhsal olarak da etkileyecektir.
     İnsan yalnız kalamaz daima münasebete, iletişime ihtiyaç duyar. Her insan beğenilmek, ilgi alaka, yakınlık arar.. Dışa vuramadıklarının başkalarınca keşfedilmesini bekler. Gerek statü karmaşası gerekse ego, kibir karmaşası içerisinde belirli işlev ve zaman içinde niyetini ve konumunu açığa çıkartır. Bunun yanısıra toplumsal değişmelere uyum zorluğu yaşayarak kendine özgüveninde azalma hissedilir. Burada ebeveynlere ve yakındakilere bilhassa çok görev düşer.
      Depresyona ve strese yatkın insanlarda görülen en mühim etkenlerden biri ise elbet toplum tarafından dışlanmanında getirdiği intihara teşebbüs istenilmeyen geri dönüşü olamayacak derece kronik vakadır. Değer ve kültür çatışmasının başta olmak üzere sebep olduğu ve beklentilerinin sürekli geciktirilmesiyle hayal kırıklıklarının üstesinden gelememesi ruhsal derin çöküntülere sebep olmaktadır. Çatışma, nevrozların ve depresyonların temel etkenlerindendir.

   ARAŞTIRMACI YAZAR
 VOLKAN YAŞAR BERBER