Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Ancak Ramaza’nın getirdiği dostluklar hala devam ediyor.
Bu Ramazan ayını Sinop Türk ocaklarında tamamladık. Yazının başında bu Ramazanda Sinop’ta öğrenciler için tek iftarı veren Sinop Türk Ocağı başkanı Metin Oktay FINDIK hocama çabalarından dolayı teşekkür ederim.
Tabi teşekkürün en büyüğü aşçımız Meral abla ve yemekleri hazırlamak için canla başla çalışan tüm arkadaşlarıma. Aslında isterdim ki o güzel yüzlü insanlarla çekildiğimiz fotoğraflarıda burada yayınlayayım ancak bir an doğru olmayacağını düşündüğüm için yayınlamıyorum. Sadece Metin hocamla olan bir anı fotoğrafımızı buraya bırakıyorum.
(SİNOP TÜRK OCAĞI BAŞKANI METİN OKTAY FINDIK VE BEN)
Bir ramazan ayı boyunca okuldan çıktıktan sonra 20-25 kadar arkadaşımızla Sinop Türk ocağına giderek yemek malzemelerini hazırlamaya başladık. Tabi bu hazırlama süreci Meral ablanın (Dahi Diktatör) temellik yaparak işten sürekli kaytaran ben ve Türkmenistanlı Akbar’a kızmasıyla devam ediyordu. Genelde ben ufak işleri elime alarak yavaş yapıyordum. Böylece iş yapmış görünüyordum. (İşin sonunda iki gece bulaşıkları bana kitlediler ama olsun o günlerde de şanşıma yemek kazanlarının dibi yanmamıştı dolayısıyla pek fazla iş çıkmadı) Akbar ise elleri sürekli cebinde kapının ağzında öylece ayakta dikilip duruyordu. İçimizde en büyük zahmeti bence Ufuk çekti, özellikle Ufuk bir işe giriştiği sırada ortadan kayboluyordum. Yoksa bende o işe el atacaktım. (Zavallım Ufuk garip garip bakarak masaları taşıdı günlerce) Aslında en kurnaz tembel Türkmenistanlı Emre idi. En arka locaya geçer wifi’ye bağlanır akşama kadar PUBG oynardı. Kimse Emre’yi iş sırasında göremez ama yemek yemeye sıra gelince II. Mahmut’un ok meydanı yeniçerileri gibi çorba kazanının başında biterdi hemen. Yemek hazırlamanın en daimi üyesi ve çalışkanları tabi ki Rümeysa ve Kutay’dı. Bu iki arkadaşımız her gün istisnasız geldi. Kutay sürekli cacıkları yapmakla meşguldü. Cacığın sarımsağı ellerimizi kokuttuğu için sarımsak doğramayı ise her gün İdil’e yaptırdım.
Şuanda küçük enişte (Hilal) kendi ismini arıyor gibi geliyor bana ama ondan sadece bu paragrafta bahsedeceğim. Küçük eniştemiz çalışkan (kötünün iyisi diyelim biz ona) bir arkadaşımız olsa da siniri boyundan büyük maşallah. Olsun onuda öyle sevdik.
İçlerinde en isyankar bendim. Ama haklı olarak isyan ediyordum. Ve hala isyan ediyorum. Kime mi? Tabi ki Meral ablaya Neymiş efendim cacık rendelenirse suyu israf olurmuş. Yahu Müslüman insan yaptırdığın işe bak hele; önce Sümerlerden kalma bir alet ile salatayı (hıyarı) bölüyoruz, sonra ben bölmekten kaçtığım salataları Rümeysa’ya ve Kutay’a veriyorum bunları doğrayın diye. Onlarda ince ince doğruyorlar. Metin Hocam gördüğün gibi ben beyin takımıyım. Görev sevkiyat ve tayinlerini yapıyorum. Böyle cacık mı yapılır aaaakedeş. (Ege şivesiyle: Arkadaş)
Sonra benim bildiği pirinç seçilir. Meral abla nohutu seçtiriyordu bize. Neyse o iştende kaytardık tabi ki. Ama iki kazan nohut seçilir mi? Olacak iş mi şimdi bu bakem? Tabi ben orada da beyin takımı olarak görev sevkiyatını gelen misafirlere yaptırdım.
Aslında içimizde en hazıra vezirci Mahmut’tu. Benimle en çok uğraşan Mahmut. (Ver lan 20 liramı)
Burada Mert ve Bahadır’ın adını zikretmeden olmaz tabiki. Her gün işten çıktıktan sonra geldiler yardım ettiler. Özellikle Bahadır’ın annesinin (Bağışlasınlar ismi şuan aklıma gelmiyor) sahura yaptığı börekleri özleyeceğim. Kadıncağız erinmeden her gün poğaça börek yaptı bize. Ellerine sağlık.
Kevser’inde adından bahsedeyim. Sadece şöyle diyeyim onun için ”O çantaya iyi bak”
İçlerinde tanıştıktan sonra en çok samimi olduğum 3 arkadaşım Tansu abla, Satu ve Fatmaydı. Fatma arkadaşımız benim tabirimle vur ensesine al lokmayı olan cinslerden; sessiz, sakin, mülayim bilirdim ama tuttuğumuz balıkları pişirmek için saat 9’da oruç açan Fatma açken hiçte öyle sakin değil. Ben vur ensesine derken o beni vuracaktı. Fatma açken sen sen değildin.
Satu mu? Satu işte yahu. Boyabatlı Satu. Bana rokayı sevdiren insan. İşte Satu yahu. Hani benim Tansu ablamla beraber Furkan öldü diye kandırdığımız Satu.
Tansu Abla mı? Aslında ben gerekeni ona söyledim. Ancak buraya da yazmak benim için bir şeref abidesidir; Zaman değişir ama hayaller değişmez. Ben hep bir ablam olsun isterdim. Annem benden önce iki düşük yapmış belki onlar ablam olacaktı olmadı. Ama Tansu bana bir abla gibi yaklaştı. Ve şimdi çok sık görüşüyoruz ablamla. ”Benim artık ablam var” diyerek sevindim. E tabi doğum tarihi 1942 olunca abla oluyor. (Çaktırmayın aslında babaanne olması lazım
Birbirinden ayrılmayan ikili Fatma Nur (Panda) ve Azerbancanlı Aytaje var birde. Aytaj beni sever bilirim ama gıcıktır belli etmez. Aytaj’ın herkesin yüreğin apayrı bir yeri vardır. Fatma Nur için söylene bilecek en doğru söz ise şudur: Yemek yerken yanına yaklaşmayın
Akbar ve Hasret’in bana kurduğu doğum günü tuzağını hiç unutmayacağım. 52 Dakika bekledim köşk pastanesinde vicdansızlar. Ama bu dünya hesapsız kalmaz. Metin hoca demişti Akbar’a fazla güvenme diye e tabi hata bende... Hasret sen birde hemşehrim olacaksın be (üzdün)
Eda bayramda bana mesaj atmasan belki seninle bir ömür boyu hiç konuşmazdık. Ancak iyi kide atmışsın. Tamam biliyorum gıcığım ama beni sevdiğinide biliyorum. Hayat bazen en güzel anlarda en güzel dostlukları getirecek kadar cömert oluyor.
Ve benden büyük olmasına rağmen bana abi diyerek gururumu inciten Nazlı Ben abi değilim..
Ha bu arada ne zaman kuaföre gidiyoruz...
Ha birde yıkanmış olan bulaşıkları sana nasıl tekrar yıkattım ama
Ha birde Mahmut’un suç ortağı Mekan var. Senide unutmayacağım kötü çocuk
Hilal, Selcan ve Beyza üçlümüz var bizim. Hilal benim köylüm. Onu görünce özlemini duyduğum Terme hasretim gidiyor. Sonuçta köyümüz insanı, toprağım olur. Selcan ise çok cana yakın bir arkadaş. Selcan’da bulaşık yıkadı.. Şimdi İstanbul’da kitap isimleri istedi verdim okuyacak...
Beyza’da istedi ona da verdim oda okuyacak bakalım.. Ha bu arada Beyza İnkılap notları için özür dilerim elimizden bu kadarı geldi.
Tüm bu arkadaşlarla bir Ramazan’ı beraber geçirdik. Gülerek eğlenerek geçti bu Ramazan. Tabiki de bu ortamın oluşmasını sağlayan Metin hocam sana yeniden teşekkür ediyorum. Her ne kadar Ufuk beni kışkıtıp masa örtüsü rulosu ile yanınıza gönderse de yinede sağolun. (Cümle acayip devrildi)
Bu arada Mert ile balık tutmaya gittiğimizde ilk defa olta kullandım.. Yani sizi kandırdım haberiniz olsun
Eda ben Akbar, Emre ve Hasret gün doğumunu izlemeye gittik. Tabi gün doğmadı... Ama Eda sözüm söz o güneş doğacak
Bu güzel insanlardan adını hatırlamadığım varsa şuanda saat gece 03: 36, yorgunluğuma verin.
Benim güzel Anadolu’mun güzel yürekli evlatları. (Akbar sen hariç ) Hepiniz umarım hayatta en güzel insanlar ve olaylarla karşılaşırsınız. Dileğim şu ki hayatta hep muvaffak olunuz. Başarılar sizlerle olsun.
Hepinizi Çok Seviyorum…
FURKAN GÜLER