Donald Trump'ın 2024 seçimlerini kazanarak 47. ABD Başkanı olması, uluslararası ilişkilerde önemli bir dönüm noktası oldu. 

Daha önceki başkanlık dönemindeki politikalarıyla tanınan Trump, ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkilerin geleceği konusunda belirsizlikler yaratıyor.

"America First" (Önce Amerika) anlayışıyla hareket eden Trump, ABD'nin küresel iş birliklerini yeniden değerlendirmesi gerektiğini savunuyor. 

Bu yazıda, Trump'ın yeniden başkan seçilmesinin ardından ABD-AB ilişkilerine olası etkilerini inceleyeceğiz.

1. Trump'ın Dış Politika Anlayışı ve AB'ye Bakışı

Donald Trump'ın dış politikadaki pragmatik ve milliyetçi yaklaşımı, ABD'nin geleneksel müttefikleriyle olan ilişkilerini sorgulamasına neden olmuştu. 

İlk başkanlık döneminde NATO'ya yönelik eleştirileri, AB'nin savunma harcamalarını artırması yönündeki baskıları ve transatlantik ticaret anlaşmalarını yeniden müzakere etme çabaları, ABD-AB ilişkilerinde gerilimlere yol açmıştı.

Trump'ın AB'ye yönelik eleştirileri özellikle ticaret ve savunma konularında yoğunlaşıyor. 

AB'nin ABD'ye ticari açıdan adil davranmadığını düşünen Trump, otomotiv sektöründe gümrük vergilerini artırma tehdidinde bulunmuştu. Ayrıca, AB'nin Çin ile olan ekonomik ilişkilerini eleştirerek, ABD'nin çıkarlarını korumak adına daha sert önlemler alabileceğini ima etmişti.

2. Ticaret Savaşlarının Yeniden Gündeme Gelme Riski

Trump'ın yeniden başkan seçilmesi, ABD ile AB arasında ticaret savaşlarının yeniden alevlenme riskini beraberinde getiriyor. 

İlk döneminde çelik ve alüminyum ürünlerine ek gümrük vergileri uygulayan Trump, AB'nin misilleme yapmasına neden olmuştu. 

Benzer bir senaryo özellikle otomotiv sektöründe yaşanabilir. 

ABD'nin Avrupa otomobillerine yönelik vergi artırma girişimleri, AB'nin ekonomik çıkarlarını korumak adına karşı önlemler almasına yol açabilir.

Ancak, ticaret savaşlarının her iki taraf için de maliyetli olacağı unutulmamalıdır. 

ABD ve AB, birbirlerinin en büyük ticaret ortakları arasında yer alıyor. 

Bu nedenle, ticari gerilimlerin uzun vadede sürdürülebilir olmayacağı ve tarafların uzlaşma arayışına gireceği bir gerçek.

3. NATO ve Savunma İş Birliği

Trump'ın NATO'ya yönelik eleştirileri, ABD-AB ilişkilerinde en hassas konulardan biri olmaya devam edecek. 

İlk döneminde NATO üyelerini savunma harcamalarını artırmaya zorlayan Trump, ABD'nin Avrupa'nın savunması için yaptığı katkıyı sorgulamış ve bu durum AB ülkelerinde ABD'nin güvenilirliği konusunda şüpheler uyandırmıştı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "Avrupa'nın stratejik özerkliği" çağrısı, Trump’ın ikinci döneminde daha da güçlenebilir. 

AB ülkeleri, savunma alanında daha fazla iş birliği yaparak ve askeri kapasitelerini artırarak ABD'ye olan bağımlılıklarını azaltmaya çalışacaklardır.

4. Çin ve Rusya Faktörü

Trump'ın Çin ve Rusya'ya yönelik politikaları, ABD-AB ilişkilerini etkileyecektir. 

Çin ile olan ticaret savaşları ve Rusya'ya yönelik yaptırımlar, AB'nin bu ülkelerle olan ekonomik ve siyasi ilişkilerini de zorlayacaktır. 

AB, Çin ile olan ticari ilişkilerini korumak isterken, Trump'ın Çin'e yönelik sert politikaları ABD ile AB arasında çıkar çatışmalarına yol açabilir.

Rusya konusunda ise Trump'ın daha ılımlı bir tutum sergilemesi, AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlar konusunda ABD ile aynı çizgide olmamasına neden olabilir. Bu durum, transatlantik ilişkilerde yeni bir gerilim alanı yaratabilir.

5. Belirsizliklerle Dolu Bir Dönem

Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, ABD-AB ilişkilerinde belirsizliklerle dolu bir dönemi başlattı. 

Ticaret, savunma, iklim değişikliği ve enerji gibi birçok alanda iki tarafın çıkarları çatışıyor. 

Ancak, ABD ve AB'nin birbirlerine olan ekonomik ve stratejik bağımlılığı, uzlaşma arayışlarını da beraberinde getirecektir.

Trump'ın varlığı, AB’nin kendi içinde daha fazla birlik ve dayanışma sağlamasına neden olabilir. Ancak, bu birlikteliğin ne kadar sürdürülebileceği şüpheli. 

AB, savunma ve güvenlik alanında daha bağımsız bir politika izleyerek küresel arenada daha etkin bir rol oynamayı tercih edecek. En azından yine denemeye kalkışacaktır. Ancak, transatlantik ilişkilerin geleceği, her iki tarafın da pragmatik bir şekilde hareket etmesine bağlı olacaktır.

Sonuç olarak, Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, ABD-AB ilişkilerinde yeni bir dönemi başlattı. 

Bu dönem, hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor. 

İki tarafın da çıkarlarını korurken iş birliği ve diyalog kanallarını açık tutması, küresel istikrar açısından büyük önem taşıyor.