Dil, insanların dünyadaki en büyük nimetlerinden biridir.
Bu, yalnızca bir iletişim aracı olmanın ötesinde, kültürlerin, değerlerin ve tarihsel birikimlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan bir köprüdür.
İnsanları diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliklerden biri, dil kullanabilmesidir.
Dil, insanların birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlar, düşüncelerini ifade etmelerine, duygularını paylaşmalarına ve kültürel miraslarını geleceğe taşımalarına yardımcı olur.
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa'nın (SAV) dil üzerine yaptığı uyarı, dilin önemini vurgulayan en güzel örneklerden biridir.
Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi: "Ademoğlu sabah erken kalkınca bütün azaları diline şöyle uyarıda bulunurlar: 'Bizim hakkımızda Allah’dan kork. Biz sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğrilir, hata yaparsan biz de eğriliriz.'"
Bu hadis, dilin doğru kullanılmasının ne kadar hayâtî bir öneme sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Dil, insanı vezir de eder, rezil de; onun doğru kullanılması, toplumun ahlâkî yapısının da temelini oluşturur.
Bir toplumun dili, onun kimliğini, kültürünü ve tarihini yansıtan en önemli unsurdur.
Dilin bir milletin benliğini oluşturmadaki rolü büyüktür.
Millî kültürün taşıyıcı unsuru, o dilin içinde şekillenir.
Dil, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir toplumun kendini ifade etme biçimidir.
Bir dil ne kadar zengin, anlam yüklü ve köklü ise, o milletin de medeniyet yolunda ne kadar ilerlemiş olduğu kolayca anlaşılır.
Bu nedenle dilin korunması, bir milletin bağımsızlık ve özgürlüğüyle doğrudan ilişkilidir.
Türkçemiz, bu toprakların ve milletimizin medeniyet yolundaki en büyük miraslarından biridir.
Ne yazık ki, dilimize gereken özeni gösterdiğimiz söylenemez.
Bugün Türkiye’nin büyük şehirlerinde ve özellikle Anadolu'nun bazı bölgelerinde, yabancı kelimelerle süslenmiş mağaza adları, sokak tabelaları, iş yerleri, atölyeler ve buralarda üretilen mallara marka adı altında verilen isimler, dilimizin yozlaşmaya başladığını gösteren bir işarettir.
Her ne kadar küreselleşmenin etkisiyle yabancı dillerin kullanımının arttığı bir dönemde yaşıyor olsak da, kendi dilimize sahip çıkmak, onu yaşatmak ve doğru kullanmak bir toplumun kültürel ve millî bağımsızlığını koruması adına oldukça önemlidir.
Yabancı kelimelerin Türkçemizde gereksiz bir şekilde yer bulması, dil bilincinin eksikliğini ve millî değerlerden uzaklaşmayı simgelemektedir.
Dil, aynı zamanda bir imtihan sebebidir. Her birey, dilini kullanırken bir sorumluluk taşır. Bu sorumluluk, dilin doğru kullanılmasını, dilin zarif ve etkili bir biçimde konuşulmasını gerektirir.
Bir insanın dilini doğru kullanması, onun iç dünyasındaki dürüstlük ve saygı gibi erdemleri de yansıtır.
Dilin kötü kullanımı, iletişimin bozulmasına, yanlış anlamalara ve toplumsal huzursuzluğa yol açabilir.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun dediği gibi, “Türkçe giderse Türkiye gider.”
Türkçe, bir dil olmanın ötesinde, milletimizin, dünyadaki varlığımızın, tarihsel birikimimizin ve kimliğimizin sembolüdür.
Yavuz Bülent Bakiler’in ifadeleriyle, "Dil giderse din de gider."
Türkçenin kaybolması, bir milletin dinî ve kültürel değerlerinin yok olması anlamına gelir.
Bir toplumda dilin zenginliği ve gelişmişliği, o toplumun medeniyet düzeyini de yansıtır.
Dil, bir milletin düşünsel ve kültürel birikimini taşıyan bir hazinedir.
Bu nedenle, dilin korunması bir dilsel mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.
Türkçe’nin doğru ve yerinde kullanılması, Türk milletinin kültürel değerlerinin yaşatılmasında temel bir adımdır.
Dilin yanlış kullanımı, sadece dilin kendisine zarar vermez; aynı zamanda toplumun kültürel yapısını ve birliğini de tehdit eder.
Dilin doğru kullanımı, bir toplumda kültürel bilincin, kimliğin ve aidiyet duygusunun gelişmesine katkı sağlar.
Üzülerek söylüyorum; Türkiye'deki dil meselesi bugün ciddi bir boyut kazanmıştır. Özellikle gençler arasında yabancı kelimelerin Türkçe’nin yerine geçmesi, dilin unutulması ve yanlış kullanılması tehlikesi büyük bir sorun haline gelmiştir. Bu da, millî dil bilincinin zayıflamasıyla doğrudan ilişkilidir.
Her birey, dilini doğru kullanarak, toplumsal sorumluluklarını yerine getirebilir ve milletine olan katkısını artırabilir.
Millî bir dilin korunması için herkesin üzerine düşen görevler vardır. Okullarda, medya organlarında ve sosyal platformlarda Türkçe’nin doğru kullanımı teşvik edilmeli, dilin yozlaşmasına karşı toplumda güçlü bir duyarlılık oluşturulmalıdır.
Özetleyecek olursak, dil, yalnızca bir iletişim aracı değil, bir milletin kültürünün, tarihinin ve kimliğinin en güçlü taşıyıcısıdır. Bir milletin gücü, diline gösterdiği özenle doğru orantılıdır.
Türkçemizi korumak, ona değer vermek ve doğru kullanmak, hem bireysel hem de toplumsal sorumluluklarımızdan biridir.
Yavuz Bülent Bakiler'in dediği gibi: "Bir masa dört ayak üzerinde durur. Bir millet de, 'dil, din, tarih ve sanat şuuru’ ile ayakta durur."
Bu şuurları taşımak, dilimizi korumak ve onu doğru kullanmak, millî birliğimizin ve bağımsızlığımızın teminatıdır.