Yeni bir yıl için geri sayım başladı... Her Aralık ayı geldiğinde, içinde bulunduğumuz yılın muhasebesini yapar ve yeni yıl için yeni bir hikâyenin kurgusunu planlarız. 

Tabii ki, "Ben nerede yanlış yaptım?" dediğimiz anlar da olur.

İşte yaşadığımız hayat, bir hikâye kitabı gibi… Her sayfasında farklı bir olay, her bölümünde yeni bir karakter, her satırında bambaşka duygular barındırır. 

Bu kitabı elimize alıp karıştırdığımızda, okumak ne kadar büyüleyici görünse de, yaşamak bambaşka bir derinlik ve zorluk içerir. 

İnsan, başkasının hikâyesini okurken objektif kalabilir; ama kendi hikâyesinin içinde kaybolduğunda, olayların ağırlığı altında ezilmek işten bile değildir.

Başkasının hayatına dışarıdan bakmak, bir hikâyeyi uzaktan izlemek gibidir. 

Anlatılan olaylara dair yorum yapabilir, neden-sonuç ilişkisi kurabilir, hatta yargılarda bulunabiliriz. 

Bir romanın kahramanı başarısız olduğunda, onun neden o yoldan gittiğini sorgulamak kolaydır. 

Ona akıl verircesine, “Neden böyle yapmadı ki?” deriz. Ancak kendi hayatımızın satırlarında ilerlerken, aynı berraklıkla düşünebilmek pek mümkün değildir. 

Çünkü insan, hikâyesini hem yazan hem yaşayan hem de eleştiren tek varlıktır.

Okuma konforu, her şeyin planlı olduğu bir hikâye kurgusundan gelir. 

Romanın sonunda ne olacağını bilmiyor olsak da, yazarın bizi tatmin edecek bir son hazırlayacağına inanırız. 

Hayatın gerçeği, bu noktada hikâye kitaplarından ayrılır. 

Hayatta sonu tahmin etmek bir yana, çoğu zaman sıradaki sayfada neyle karşılaşacağımızı bile bilemeyiz. Bu belirsizlik, yaşamanın zorluklarından biridir.

Hayat, bir hikâye kitabı gibi akıp gitmez. 

Biz ne kadar plan yaparsak yapalım, kader, rüzgârını estirir ve sayfaları hiç ummadığımız bir şekilde çevirir. 

Bir sabah uyanırız, her şey yerli yerindeyken hayat bir anda değişir. 

Sevdiklerimizi kaybederiz, hayal kırıklıklarıyla sarsılırız ya da mutluluğu hiç ummadığımız bir köşede buluruz.

Yaşamanın zorluğu buradan gelir: Ne kadar çabalarsak çabalayalım, her şeyi kontrol edemeyiz. 

İnsan, kendi hikâyesinin kahramanı olmasına rağmen, çoğu zaman olaylara seyirci kalır. 

Hayatın bizden ne beklediğini anlamaya çalışırken, birçok fırsatı kaçırırız. 

Yaşadıklarımızdan ders almak yerine, bazen aynı hataları tekrar tekrar yaparız. 

Çünkü insan, bir hikâye kahramanı gibi önceden yazılmış bir plana sahip değildir. 

Kendi yolunu çizebilmek için çamurlu patikalarda yürümek zorunda kalır.

Romanlar genellikle mutlu sonlarla biter. 

Zor geçen bir yolculuğun ardından, kahramanımız huzuru bulur ve hikâye tatlı bir kapanış yapar. Ancak hayat, her zaman mutlu sonlar vaat etmez. 

Belki de bu yüzden hayatın gerçekliği, edebiyattan daha zordur. 

İnsanın her zaman umuda tutunması gerekir. Çünkü yaşamak, sonuçtan çok süreçle ilgilidir.

Bir hikâye kitabını bitirdiğimizde hissettiğimiz doyum, hayatta nadiren yaşanır. 

Hayatın anlamını kavramak, çoğu zaman bir ömür alır. 

Bu yolculukta öğrendiğimiz her ders, yaşamanın zorluğunu biraz olsun hafifletir. 

İnsan, kendi hikâyesine anlam katmak için çabalar. Bu çaba, bazen onu yorar, bazen de büyütür.

Sonuç olarak, hayat, her ne kadar bir hikâye kitabına benzetilse de, en büyük farkı şudur: Hayatımızın yazarı biziz. Kalem bizim elimizde. Her ne kadar çevremizdeki olaylar ve insanlar sayfalarımızı etkiliyor olsa da, hikâyemizi hangi yönde ilerleteceğimizi belirlemek bizim elimizde.

Yaşamak zor olabilir, ama bu zorluk, hikâyenin anlamını artırır. 

İnsan her sayfada, her satırda biraz daha kendini bulur. 

Kimi zaman gözyaşlarıyla, kimi zaman kahkahalarla yazılır hayatımızın hikâyesi. 

Önemli olan, kitabı bitirdiğimizde dönüp baktığımızda, “Bu benim hikâyem ve her satırıyla değerli,” diyebilmektir.

Unutmayalım, hikâye kitabının güzelliği kurgusunda, hayatın güzelliği ise her an yeniden yazılabilir oluşundadır.