İbnu'l Arab'i tasavvuf ve İslâm düşünce tarihinde büyük etkileri bulunan sûfi, İslam mütefekkiri, şair ve müelliflerin başında gelir. Eserleri, sohbetleri, kendine bağlı müritleri, fikir ve görüşleriyle Selçuklu ve Osmanlı tasavvufî hayatını etkileyen önemli bir şahsiyettir. Tam olarak adı, Ebu Bekir Muhammed b. Ali’dir. Tasavvufta otorite oluşu nedeniyle “Şeyhü’l - Ekber”, dini ilimlerde yeni fikirleri hayata geçirmesi açısından da “Muhyiddin” lakapları ile anılmıştır. 17 Ramazan 560 (28 Temmuz 1165) tarihinde Endülüs’ün (İspanya) Mürsiye (Mürcia) şehrinde doğdu. Endülüs’ün tanınmış ve bazı üyelerinin sûfî olduğu Arap Tayy kabilesine mensuptur. Babası, İbn Rüşd’ün yakın arkadaşı Ali b. Muhammed’in fıkıh ve hadis ilimlerinde derin bilgiye sahip âlim bir zat olduğu, Nur isimli annesinin ise Ensar soyundan geldiği bilinmektedir.
Sekiz yaşında, ailesiyle İşbîliye’ye (Sevilla) göç etti; bu şehirde ve Kurtuba’da tanınmış âlimlerden dersler alarak kendisini yetiştirdi. Bu bölgede uzun süre kaldığı ve tasavvuf yoluna yönelmesinde ciddi tesirleri olan İşbiliye pir ve üstatlarının önemli rolü olduğu rivayet edilir.
Ergenlik döneminde, aylar süren halvet ve riyâzetlerle maneviyat ve marifet kapılarını yoklamaya başladı. On beş on altı yaşlarında iken; “Gerçek bilgiye ancak akılla ulaşılır” diyen meşhur bilgin İbn Rüşd ile görüştü ve onu etkiledi. İbnü’l - Arabî: “Gerçek bilgiye tasavvuf yoluyla, ilham ve keşf ile erişilir” tezini savunuyordu. Büyük bilgin İbn Rüşd, farklı bir yolu tercih eden bu genci takdir ederek; herhangi bir eğitim ve öğrenim görmeden bilgisiz olarak halvete girip de böyle bir bilgiyle oradan çıkan birisiyle karşılaştığı için Allah’a şükretti.
Yaşamı boyunca pek çok âlim ve sûfi ile görüştü. Gençlik yıllarında onu en çok Ebu’l - Abbas Ahmed el - Ureynî isimli bir şeyh etkiledi. Eserlerinde, ondan “ilk hocam” diye bahsetti. Bu yıllarda Martilî adlı bir şeyhten de istifade etti.
Ureynî: “Sadece Allah’a bak!” derken; Martilî: “Sadece nefsine bak, nefsin hususunda dikkatli ol, ona uyma!” diye öğüt veriyordu. Bu iki zıt öneriyi Martilî’ye söylediğinde, bu zat: “Ureynî’ye uy! Onun gösterdiği yoldan git” nasihatini yaptı. Bu yıllarda İşbiliye’de Kordovalı Fatma adında, ermiş, takva ehli yaşlı bir kadına 14 sene hizmet etti.
Kur’an ve hadis ilmi başta olmak üzere zâhirî ilimlerde yeterli derecede eğitim alan İbnü’l – Arabî bir yandan da manevi ilimlerde derinleşmek için halvet ve murakabeye ağırlık veriyordu. Bu yüzden, seyrü sülûkünün henüz başında iken tasavvufi makamlardan hızla yükseldiği ve Hızır’dan (a.s) hırka giydiği nakledilmektedir.
İbnü’l - Arabî Endülüs’ten ayrıldıktan sonra, Tunus, Fas, Mısır, Kudüs, Mekke, Medine, Bağdat, Şam, Musul, Konya, Sivas, Malatya gibi ülkeleri ve şehirleri ziyaret etmiş, o devrin en ünlü âlimlerinden dersler almış, münazara ve ilmi tartışmalara girmiş; otuz yedi ciltlik “el- Fütûhât” adlı eseri yanı sıra; tasavvuf, tefsir, hadis, fıkıh, tarih gibi geniş alanlarda toplam 248 telif eser hazırlamış, şiirler yazmış, ilmi ve kerametleri ile yaşadığı dönemi ve sonraki asırları etkilemiş ünlü bir âlim, felsefi tasavvufun en büyük temsilcisi olmuş bir otoritedir..
Şam’da, kendisinin Fütûhât’tan sonra en büyük eseri olarak kabul edilen Fusus’u kaleme aldı (627/1230). İbnü’l - Arabî, bu eseri rüya’sında Hz. Peygamber’den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtir. 10 Kasım 1240 tarihinde Şam’da vefat etti, kabri Şam şehri dışında Kasiyun Dağı eteğindedir.
Bu arada kendisiyle ilgili, bir Cuma günü verdiği hutbede; “Sizin taptıklarınız benim ayağımın altındadır” demesi nedeniyle taşlanarak öldürüldüğü tarzında halk arasında mevzu bahis edilen, hatta günümüze kadar gelen bazı rivayetlerin boş ve asılsız bir söylentiden ibaret olduğunu belirtmeliyiz.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi dönüşünde uğradığı Şam’da ilk iş olarak onun kabrinin yerini tespit ettirerek üzerine bir türbe, yanına da bir cami ve bir tekke yaptırmıştır. Abdülvehhâb b. Ahmed eş-Şa’rânî’nin naklettiği meşhur bir rivayete göre İbnü’l – Arabî, kabrinin harap olacağını ve Yavuz Sultan Selim tarafından ihya edileceğini, “Sîn (Selim) Şîn’e (Şam)girince Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar” şeklindeki rumuzlu ifadesi ile keramet olarak önceden bildirmiştir.
Şunu da ifade edelim ki: İbnü’l – Arabî, gerek yaşadığı çağda gerekse sonraki çağlarda anlaşılması zor bir müellif olmuştur. Onun, vahdet-i vücud, ulûhiyyet, velâyet gibi konulardaki görüşleri tarih boyunca hep tartışıla gelmiştir. Bu yüzden, felsefe ve İslam kültüründe yüzeysel bilgi seviyesindeki kişililerin onu anlaması gerçekten zordur. Okuyucu genelde; ya onu reddetmiş, ya da anlaşılamaz ve aşılamaz bir otorite kabul ederek her söylediğini onaylamıştır.
İbn-İ Arabî’den Nasihatler ve Tavsiyeler
1- Hiçbir şey için insanlara yük olma. Hiç kimseyi usandıracak hareketlerde bulunma.
2- Gönülleri gaflet ölümünü tatmış kimselerden kendin için de, başkaları için lütuf ve iyilik bekleme.
3- Kazancında, sözünde ve bütün hareketlerinde verâ ve takvaya yapış. İsraftan kaçın; çünkü helâl mal israfa müsait değildir.(Verâ: Haram ihtimali olan şeylerden kaçınmak.)
4- Helal lokma ara. Zira İslam’ın esası helal maldır. Dinin direği helal lokma üzerinde durur.
5- Acıkmadan yeme, az ye, çünkü az yemek insan gönlüne ferahlık verir, ibadet şevkini arttırır ve tembelliği giderir. Uykun gelmeden yatma ve az konuş.
6- Zamanını boş ve lüzumsuz işlerle geçirme. İçinde bulunduğun her vakti iyi değerlendir.
7- Herkese, durumuna göre, sende bulunan güzel huyların biriyle muamele et. Herkesin senden emin olacağı bir davranış içinde bulun.
8- Kötülüğe kötülükle karşılık verme. Çünkü böyle bir davranışı Allah Teâlâ, “seyyie” (kötü) olarak görmüştür.
9- Salih kimselerle sohbet etmeye çalış. Gaflette olanların yanlarına gitme. Nefsanî arzularını tatminden başka bir şey düşünmeyenlerle arkadaşlık etme.
10- İhanet etmekten sakın. Çünkü ihanet, çok yanlış bir davranış, yanlış bir tutumdur. Güzel davranışlarda bulunursan, insanları etkiler ve kendin gibi düşünmeye sevk edebilirsin.
11- İnsanlar arasında öfkeni yenmeye çalış. Bu sayede Allah-u Teâlâ’yı hoşnut eder, Şeytanı gazaplandırırsın. Nefsini de terbiye ve ıslah etmiş olursun.
12- Allah-u Teâlâ’yı zikir, Kur’an-ı Kerim’i tilavet, Hak yolundan sapmış olanları irşad, emri bil-maruf nehyi anil-münkere riayet, dargınları barıştırmak, sadakaya teşvik gibi hususlara riayet et. Kısaca hayra delâlet eden bütün hareket ve davranışlara sahip olmaya çalış.
13- Daima bilgili kişilerle beraber olmaya gayret et, onları dinle. Hatta herkesi dinle, faydalı olan bilgileri al. Bir işi bitirince, yeni bir işe başla.
14- Üç şeyden kork: Allah’tan, nefsinden ve Allah’tan korkmayandan.
15- Konuşmalarının anlaşılmasını istiyorsan, herkesin anlayabileceği şekilde konuş. Bu yetenek: İlim adamlarının yanına cahil olarak varmakla; zahitlerin yanına, dünyayı bırakarak gitmekle; irfan ehlinin yanına varınca da susmakla kazanılır.
16- Vasi, elçi ve şahit olmamaya gayret et. Şayet olursan da, sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getir.
17- Günahlarında ısrar etme, günah işlersen hemen tövbe et. Yemine dilini alıştırma,
18- İhtiyacı olanın yardımına karşılık beklemeden koş.
19- Sana neyin yapılmasını arzuluyorsan, arzu ettiğin şeyi önce kendin yap. Mesela; sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi öğren. Kazanmak istiyorsan, önce çalış. Hürmet görmek istiyorsan, önce sen hürmet et.
20- Borcuna sadık ol, sözünden dönme ve yerine getiremeyeceğin vaatlerde asla bulunma.
21- Abdestsiz olarak, saç, tırnak, sakal kesme, hatta abdestsiz kıyafet bile değiştirme
22- Her gün yaptığın ameller (işler/davranışlar/ibadetler), hatta zihninden geçen düşünceler sebebiyle kendi kendini sorgula.
23- Senden daha ahlaklı olan kimse, tasavvufta senden öne geçmiştir. (Tasavvufun özü, ahlakta derinlik kazanmadır.)
24- Ebu Yezid şöyle demiştir: “Zühd”, güç yapılabilir bir şey değildir. Ben üç gün zâhid oldum: Birinci gün, dünyadan… İkinci gün, ahretten… Üçüncü gün ise, Allah’ın dışındaki her şeyden yüz çevirdim… Bunun üzerine bana; “ne istiyorsun? diye nida edildi. Ben de; “İstememeyi istiyorum” dedim.
DİA, M. Erol Kılıç, c, 20. s, 493 – 516
Emin ARIK (ibnu'l Arabi Makale)
İbnu’l – Arabî, Füsusu’l Hikem, Çev: Abdülhâlim Şener, Sûfi kitap, İstanbul 2008
İbnu’l Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye, Çev: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, cilt: 1-8, İstanbul 2007