Öncelikle duygu ve düşüncelerimi köşeme işlerken, kendi şahsi fikriyâtımı vicdan aynasına yansıtarak ifade etmekteyim. İnsanoğluna önem verdiğini söyleyen her insan, evvelen insanlığın menfaati için ne yaptığını gözden geçirmelidir.
Bunu kemâl-i faziletle görev edinmeli ve hangi teçhizata sahipse o donanımını toplumun menfaatine kullanmalıdır. Kimi kalemiyle, kimi hitabıyla kimi mesleğiyle, kimiyse parasıyla... Neyin emanetçisi isek onunla bunu başarabiliriz. 
Siyonizmin en iyi cephaneliklerinden biri de televizyon ve sosyal medyadır. İnsanların ruhsal, duygusal dünyalarını aşağıya çeken, adeta maneviyatlarına karşı ateşli silahvâri saldırı yapan, ahlakî hamideyi her cihetten kuşatmış, her türlü patlayıcı madde barındıran bir mühimmattan farkı yoktur. Aile yaşam alanını felç eden ve ilişkilere müdahele ederek zayıflatan ve çoğunlukta bitiren cehennem tellalıdır. 
Zihinleri ele geçirerek yaşamın ve hayatın güvensizliğini korku ve dehşetle bilinçaltına işleyip, bağışıklığa zarar vererek insanlığın nüfusunu uçuruma doğru yuvarlamaktadır. Ekrana yansıyan herşeyin gerçek olduğunu sanmamızı sağlayan bir çok gündüz programları ve diziler, üretim mantığına göre hazırlanarak önümüze sunulmaktadır. Böylelikle akla yatkın her şeyin olabilirliğini çoktan kabul etmek, savunmasız hale gelmek, hakikatte böyle bir seyin varsayımı ile bilincimize tedirginlik işlemek elbette ruhsal dengeyi bozmaktan başka bir sey olamaz. Zihninizi kendi rızanızla işgal altına almanızın zeminini hazırlayarak, iradenizi yok etmeye ve direnme gücünüzü o renkli alemde pasif hale getirerek insani tüm işlevinizi etkisiz hale getirir. 
Oysa insan anlam arayışının büyük bir ustadı ve kâşifiydi, çoktan kumanda edilen bir yaratığa nasılda dönüşüverdi. 
Siyonizimdeki insanlığı kontrol saplantısı o kadar aşikârdır ki bunu Televizyon, Sosyal Medya, Spor ve daha bir çok alanda görmek mümkündür. Son iki yüz yılı tetkik eylediğimde karşıma çıkan şey, kontrol çağının egemenliği altında olduğumuz basbayağı mukannen bir ahvale dönüşmüştür. Parçalanmış mahremiyet perdesinden elde edilen sahte hürriyetcikler oluşturulmuş ve cazibedâr bir kurdeleyle süsleyerek sinsi hileyle algımızda oynanmaya gidilmiştir. İnsanın psikolojisi üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, onun nerede nasıl tepki vereceğini hesaplayarak büyük ölçüde değişimi kolaylaştırmış ve istenilen amaca alet edilmiştir. Peki bu son yüzyılda insanı kör kütük şeytanın oyuncağı yapan neydi...
Bu zamanda özgürlük alanının genişlediğini düşünenler ne yazık ki yanılmaktadırlar. Insan hür yaratılmışken, kendi gibi aciz ve zayıf ve dahi zalim kullar tarafından bilakis gözetim altına alınması, izlenmesi daha da kötüsü bireysel yaşamına müdahele edilmesi büyük haksızlıktır...
Ahlaklı insanlar haram eğlenceli mekanlara güya gitmiyor, iffetli kimseler zina ortamlarında da bulunmuyor, ohh ne âlâ... İslamdan bahis yapılınca mangalda kül de bırakılmıyor, 
lâkin bunların hepsini içinde barındıran bir mekanızmayı evimizin baş köşesinde oturtarak tapınak putu yapmayı nasıl başarıyoruz? 
Diziye yetişmek için alelacele kılınarak o paçavraya dönüştürülmüş namaz borcunu tamamen omuzlarından atarak vicdanını rahatlatan ehli imanın kalbindeki zerre kadar olan imanını sorgulamaması, islamı yaşamayıp ama insan olduğunu iddea eden zihniyetin;  televizyonu ve sosyal mecrayı faydalı görmesi, bu sistemin insanî, fıtrî kişiliğine ve dahi sağlığına zarar vermesini umursamaması, belki koca nesli saman çöpüne çeviren bir haksızlığa susması kadar şerikleşmiş bir zalimlik olamaz. ! 
Hayatımızın alanını meşgul eden bu aletleri kullanım şeklimizi sorgulamak bizim elimizdedir. İrade bizdeyse, sirkelenmek ve ayağa kalkmak zor olmasa gerektir. 
Televizyon dizilerinin ve gündüz programlarının toplumsal etkileri, kültürel değerlere uygunluğu veya uyumsuzluğu üzerine kapsamlı çalışma yapılması elzemdir. Kapitalist ve Siyonist  zalimler karşılıklı insan kanı üzerine iddalı oyunlar oynarken medyayı insanlığın eline oyuncak olarak vermelerini görerek insaniyet namına bunları hesaba çekmeliyiz. Medyacıların ise, kimliğimize yakışan değerimizi bilen, şan ve şerefimizi ulvî tutan, hassasiyetlerimize karşı gerçek bir uyumu yakalamış projelerle karşımıza çıkmaları hususunda gerekeni yapmalarını istememiz, kendimize verdiğimiz  kıymetin göstergesidir.  Toplulukların ve farklı görüşlerin değerlerinin alaşağı edilmesi, uykuda bulunan fitnenin uyandırılması aşikârdır. 
Ekran şöyle uzun uzun müşahede edilince umulmaz bir hassasasiyet uyandırmadığı kesin.. 
İsabetli ve gayet müdakkik halde hazırlanmış doğru bir program, izleyicinin farklı konular hakkında düşünmesini ve bilinçlenmesini  sağlayacaktır. 
Diziler ve gündüz programları izleyiciye duygusal bir kaçış sunarken kendi özünden çok cevher çalmaktadır. Güyaa stresli bir günün ardından, diziler izleyicilere rahatlama ve eğlence sağlamaktadır.
Televizyon dizilerinin bu etkileri, toplumun genel yapısını ve bireylerin günlük yaşamlarını şekillendirebiliyor ve fakat bunu gözlemleyememek ne kadar nahoştur. 

Dizilerin bir çoğu dilin kullanımını da etkilemektedir. Ya da bilinç altına işlenen mesajlar kişinin ruhsal dünyasında onarılmaz cerâhata neden olabilmektedir. 
Dil; kişinin düşünce ve duygularında hissettiklerini başkasına aktarabilmesi ve bu yetisini mükemmelen başarması noktasında yaşadığı en sağlıklı hâlidir. Peki buna muvaffak olamayan, yani aktarımı başaramayan insan iç alemindeki fırtınayı nasıl kontrol edebilir? 
Popüler olmuş dizilerde kullanılan ifadeler ve kelimeler, insanların günlük konuşma diline girmekte ve kendi bireysel, kişisel gelişimlerini zedeleyebilmektedir. 
Bu konuyu ıspat niteliğinde yaşadığım bir çok üzücü hâtıratlarımı yazmaya başlasam, sanmıyorum ki, gazete de bana ayrılan köşeye yetişsin. Günlük yaşam içerisinde iletişime geçtiğim kişilerin televizyon veya sosyal medya dili ile konuştuklarını gözlemliyorum. 
Kelime dağarcığımız günden güne tüketiliyor. 
 Daha fenası ise, bazı kimselerin ses tınısı, konuşma üslûbu tamamıyla taklitten ibaret olması ve bunu kendisi bile fark etmemesi üzücü bir durumdur.  Bu aralar denk geldikçe epey içerlendiğim durumlara dönüştü.
Bir gün yolda giderken birkaç lise talebesinin kendi aralarında muhaverelerine kulak kabartmıştım. 
"Abi babamı karşımda görünce ben şok, simdi tahtalı köye fena göçerim lan, ben çok yani birden şasırdım." 
Zannımca şöyle demek istiyordu: 
"Babamı ummadığım an da karşımda görünce büyük bir şok geçirdim. O an hayretler içerisinde öleceğimi düşündüm. Beklemediğim bir zamanda gelmesi hasebiyle şaşkımlığım kat be kat arttı."