Anadolu'nun küçük bir kasabasında eski kazakları söküp paspas yapan, eski kıyafet kumaşlarını kesip çul kilim dokuyan, yağ tenekelerini su kabı yapan,çiçek eken doğayla barışık geri dönüşümcü köklerden gelen doğaya saygılı bir nesil olarak yetiştik. Bugün büyükşehirde gördüğümüz ise bunun tamamen aksine aşırı tüketime odaklı, tüketimin statü sayıldığı bir yaşam biçimi.
Tüketim itibar göstergesine dönüşmüş, marka tutkunluğu kredi kartı ekstrelerini de şişirmiş. Özellikle ücretli çalışan halkın önemli bir kesimi kredi kartı borçlarıyla boğuşuyor. Hem şişen kredi kartı ekstrelerinden kurtulmak için , hem daha temiz sürdürülebilir temiz bir doğa bırakmak için aşırı tüketim toplumu olmaktan vazgeçmek gerekiyor. Gereksiz tüketim sonunda mutsuzluk veriyor. Tüketim toplumunu körükleyen metropol yaşam tarzı. Metropoller büyümeye devam ederken devasa alanlar ise boşalmakta. Yüzölçümü olarak bir avuç sayabileceğimiz İstanbul bir kara delik gibi tüm ülkenin kaynaklarını ve enerjisini içine çekmektedir.
Neredeyse Anadolu bomboş İstanbul kaynıyor. Artık ciddi perspektif değişimleri geliştirerek Istanbul'u rahatlatacak Anadoluyu canlandıracak girişimler gerekiyor. İstiap haddini aşan İstanbul'da ciddi dönüşümler şart. İstanbul'un ekonomik büyümesine evet ama gereksiz yükleri kaldırarak İstanbul'da rahatlama, boşalan ve küçülen Anadolu'da ciddi kalkınma yaşanır. Zenginle fakirin arasında ki uçurum gibi Anadolu ile İstanbul arasında oluşan fark dengelenmeye başlar. İlk etapta Üniversiteler ve acemi birlikleri dahil Askeri eğitim kurumlarını Anadolu'ya taşımalı , yine metropolde yaşayan emeklileri teşvik ederek mesela memleketlerinde yada 50.000 nüfusun altında yerlerde yaşamaları durumunda maaşlarına 250 TL zam yapılarak, emeklileri Istanbul dışına taşımalı. Bu taslak olarak söylediklerimiz üzerinde çalışarak arttırılabilir. Bu yaklaşım gelişirse yapılabilecek çok şey olur. İstanbul rahatlarken ve enerjisini turizm, sağlık, ekonomi gibi alanlarda büyümeye verirken Anadolu'nun geri kalmış yerleri de kımıldamaya başlayacaktır.
Hali hazırda işin aksaklıklarla dolu olduğunun bir örneğide şudur. Istanbul'un aşırı büyümesinin devam etmesi nedeniyle ortaya çıkan hizmet sektörü ve sanayinin işgücü ihtiyacı Suriye, Gürcistan, Ermenistan , Moldova ve bir çok Afrika ve Güney Amerika ülkesinden kaçak yollarla yurda giren yabancılardan karşılanmaktadır. Suriye'de yaşanan iç savaştan kaçan Mültecilerin kampları dışına çıkmasına ve ekonomiye ucuz işgücü olmasına göz yumulmaktadır. Türkiye'nin ekonomik büyümesi Anadolu-Istanbul dengesi gözetilerek yapılmalı. Istanbul dünya şehrine dönerken, Anadolu kasabaları terk edilmiş Kızılderili köylerine benzemektedir. Devletin ciddi bir şekilde Istanbul'da tutulması zorunlu olmayan birimlerini taşıması ve bazı alanlarda özel sektörün yatırımını Anadolu'da yapmasını sağlaması gerekir. Istanbul üzerindeki gereksiz nüfus yükü azalırsa trafik, egitim, sağlık vb konularda her yil ekstra yapilan milyarlarca dolarlık metro, ulaşım ve alt yapı yatırımlarında azalma olacaktır. Anadolu'da yapılan yol, hastane, okul gibi devlet yatırımları adeta sinek avlarken İstanbul'da büyük sorunlar yaşanmaktadır. Sinop'ta boş okul binaları İstanbul'da ikili eğitimde, kalabalık sınıflarda eğitim gören öğrenciler. Hastanelerde ve yollarda da benzer durumlar.
Sinop'un hali hazırda en büyük problemi işsizlik. İnsanlar asgari ücretle hastanede tuvalet temizlemek , okulda kalorifer yakmak, belediyede çöp toplamak için her türlü referansı devreye sokarak kuyruğa girmişler, resmen ekmek savaşı yaşanıyor. Bunu başaramayanlar ya sefalete mahkum kalıyor yada göç yolunu tercih ediyor. Biraz perspektif değişimiyle, metropolde olmasına ihtiyaç olmayan sektör ve kaynakları Anadoluya yönlendirmek gerek. Ülkemiz ekonomisinin yarattığı istihdam kaynağını öncelikli olarak yabancı işgücüyle değil yerli işgücüyle kapatmak ülkemizde sosyal barışın tesisinde ve memnuniyetin artmasında , daha kenetlenmiş güçlü bir ülke olmamızı sağlayacaktır. Perspektif değişimi İstanbul'u küçültmeyecek aksine İstanbul büyürken Sinop dahil tüm Anadolu büyüyecektir.