Yine bir pazar günü, Sinop Kadın Platformu öncülüğünde kadına şiddete hayır eylemi düzenledi. Son zamanlarda sayısı ve boyutu vahşet sınırlarını zorlayan kadın cinayetlerine yüksek sesle hayır diye haykırdılar.
Mor çatılı pankartları ve üzerinde taşıdıkları dövizleri sitayişle desteklediğimi belirtirken yaşı ne olursa olsun her türlü cinsel tacizi, boyutu ne olursa olsun kadına şiddeti nefretle kınadığımı belirtirim.
Fakat olayın iki boyutu var. Madur ve masun tarafı. Madur belli, taciz ve şiddete maruz kalan, mosmor kesilmiş vuçutlar, paramparça edilmiş bedenler, ölümden kurtulsa bile onuru zedelenmiş gurur ve haysiyeti ayaklar altına alınmış ruhlar.
Neler oluyor bize, nedir bu tahammülsüzlük, hiç mi hoşgörümüz kalmadı. Hani; evlilik saygı, sevgi ve özveri temelleri üzerine kurulmuştu. Aşkım, sevgilim, bir tanem… Nerede kaldı bunca sevgi dolu sözler. Ne de çabuk bitirdik o güzel hasletleri.
Biz modern ve medeni bir toplum olma yolunda büyük ilerleme kaydetmiştik. Medenileştikçe, modernleştikçe tahammülümüz mü bitiyor, stresimiz mi artıyor da eşler arasında geçimsizlikler çoğalıyor. Medeniyet arttıkça değer yargılarımız mı değişiyor. Yoksa modern olmanın getirdiği şeffaflık sonucu örtü kalktı ayıplarımız mı çıkıverdi. Yani takke düştü kel mi görüldü.
Açık bir toplum olduk, görücü usulünü tarihe geri dönmemek üzere gömdük. Şimdiki evliliklerde yıllara varan flört dönemleri, nişanlılık, hatta aynı evde yaşamak, siz buna metres hayatı deyin ne derseniz deyin, açık ve şeffaf toplum olma hususunda Avrupa’yı bile geride bırakmamıza rağmen bir türlü eşler birbirini tanıyamıyorlar. Evlenmeleriyle işin rengi ortaya çıkıyor, evliliğin akabinde, birkaç saat bile geçmeden ayrılanlara şahit oluyoruz. Evlilikler başlamadan bitiyor, yuvalar yıkılıyor, toplumumuzun aile yapısı çatırdıyor. Çocuklar yetim, yavrular öksüz kalıyor.
Anlayış yerine kavgayı, özveri yerine inat ve didişmeyi, sevginin yerine ihaneti, saygının yerine kaba kuvveti ikame ettirirseniz medeniyet size ne yapsın.
Diğer taraftan etrafımızda birçok örneği mevcut olan düğün gecesinden önce yüzünü dahi görme bahtiyarlığına ermemiş, otuz kırk, daha fazlası yıllar evli kalma, mutlu olma bahtiyarlığına erebilen insanlar. Yokluklara, imkansızlıklara, sefalete rağmen evlilik denen o kutsal müesseseyi ayakta tutabilen şanslı insanların varlığı bize gurur ve geleceğe dair ümit vermektedir.
Hiçbir gerekçe taciz ve şiddeti haklı gösteremez. Fakat meselenin bu boyutlara taşınmasında hırsızında hiçbir kusuru yok mu diye kendimize sormalıyız.
O halde, madur belli, masum kim…?