Kursu başarıyla tamamladıktan sonra tarcih formları dolduruldu, kuralar çekildi. Bana tercih ettiğim illerden üçüncüsü olan Bolu İline bağlı, Seben ilçesinin en uzak köylerinden birisi nasip oldu. Karaca Köyüne tayin edildim. Kararnameyi elime tutuşturduklarında, o anki telaş ve heyecanla, elimdeki kağıttan Seben ismini okuyunca, burası neresi diye kendi kendime sormuş, Bolu ismini okuyunca ferahlamıştım.
Yıl 1977. O yıllarda kendi köyümde ne elektrik, ne telefon, ne de şebeke suyu vardı. Bunlardan elektrik hayali kurulabiliyordu. Diğerlerini hayali bile mümkün değildi. Aydınlanma ihtiyacını, gaz lambalarıyla, biraz varlıklı aileler ispirto ve gazla çalışan lükslerle, yoksul aileler, yine yakıtı gaz olan idare lambalarıyla, çırayla gideriyordu. Su ihtiyacını artezyen kuyularından, pınarlardan kaynak sularıyla, onları bakraç, tenekelerle, omuzda ya da elde taşıyarak giderirlerdi. İletişim ihtiyaçlarını genelde mektupla, acil durumlarda muhtarlıkta bulunan manyetolu telefon, ya da nahiyeye kadar gidip posta haneden telgraf çekerek hallediyorlardı.
Ulaşım ihtiyacı konusunda çevre köylere göre çok mu çok şanslıydık. Benim köyüm Sinop Boyabat yolu üzerindeydi. Günde birkaç kez geçen tomruk nakli yapan kamyonlarla, bagajında da olsa yer bulabilirsek posta arabasıyla, birde mahallemizin insanı olan Kemal amcanın Austin marka arabasıyla haftada iki gün giderebiliyorduk.
Köyümüzün devrine göre en konforlu posta arabasını sizlere tanıtmak istiyorum. Şoför mahalli şoförle birlikte üç kişilikti. Orası köyden her kişiye nasip olmazdı. Ya muhtar, ya öğretmen, ya ormancı, ya da köyün ekâbir takımı kadro ve kıdem sırasına göre otururdu. Arka taraf insan boyunda yağmur geçirmez brandayla sarılmıştı. Karoser olarak isimlendirilen arka tarafın ön kısmına belli aralıklarla kalın tahta parçaları sıralanmış, yolcuların rahat oturmaları için şartlan zorlanmış ve gerekli konfor sağlanmıştı. Kalastan yapılmış bu koltuklar beş altı sırayla sınırlandırılmış, yarıdan geride kalan kısmında yolcuların yük ve eşyalarını koyabilmeleri için boş bırakılmıştı.
Posta arabamız haftanın pazartesi ve Cuma günleri Gerze’ ye gitmek üzere sabah tam yedi de hareket eder, dönüş saati de tam saat on dörtte, yani iki dedir. Saatini kaçıran yolcular kesinlikle beklenmez, firmamız eksprestir, indi bindi yapmaz. Herkes bunu bildiği için saatinde arabanın yanında olurdu.
Telefonla iletişim kurmak gerçekten bir macera, tam bir sabır ölçerdi. Karaca köyünden, kendi köyümü aramak için ormancı ya da muhtarın evine gidiyorum. Ricadan sonra maraton başlıyor. Manyetolu telefonun kolunu çeviriyoruz ve başlıyoruz avazımızın çıktığı kadar bağırmaya, Ardıç, Ardııııç…. Ardıç orman bölgesi, oraya ulaşmayı başarabilirsek, orası bizi Aladağ Bölgesine, orası Bolu Orman İşletmesine, orası Bolu Postanesine, Orası Sinop Postanesine, orası Kabalı Postanesine, orası Tangal Köyü Muhtarına . Alööö… Kadir amca babama haber ulaştır akşam saat sekizde telefonun başında olsun, ben tekrar arayacağım. Tam bir saat. Akşam sekizde aynı güzergâhı takip ederek iki saatlik mesainin sonunda mutlu son. Alo baba ben sizi çok özledim.
O yıllara ait ve yakın geçmişe kadar devam eden dramatik sahnelerden bir tanesini de nakletmeden geçemeyeceğim. Tuvalet ihtiyacınızı gidermek için tuvalete gittiğinizde taharet (temizlenme) ihtiyacınızı gidermek için her hangi bir kapla koyulmuş olan suyunuz sizi yarıda bıraktığında işte zaman yandığınızın belgesidir. Tuvaletin kapısına vurmaya başlarsınız. Sansınız yaver gider, sizi duyup ta imdadınıza koşup gelen olursa, suyunuzun bittiğini bildirir, hacetinizi giderirsiniz. Eğer bunu başaramazsanız, yarı bulaşık orayı terk edersiniz.
Bunları neden anlatıyorsunuz diyenlere, sahip olduğumuz nimetlere şükretmemiz gerektiğini, sahip olduklarımızın kıymetini bilelim diye anlatıyorum. Haftaya kaldığımız yerden devam etmek ümidiyle hoşça kalın.