geçenlerde basına yansıyan bir olay makamlarımızı ne denli kişiselleştirdiğimizi gözler önüne serdi. bir ilin milli eğitim müdürü aracına polislerin kullandığı çakarlardan ve sireninden takdırmış acil emniyet şeridini ihlal ederken, görevini yapmakta olan bir trafik polisi kendisini durdurup işlem yapmak istediğinde, kişi görevli memurla tartışmış ve olayı o ilin emniyet müdürüne kadar sirayet ettirmiş, emniyet müdürü ise o trafik polisini açığa aldırarak hakkında işlem yaptırmıştı. şimdi hakkı olmadığı halde acil durum araçlarının ve polislerin kullandığı çakarları kullanarak, emniyet şeridini ihlal eden kişi kendi hatanı kabul etmek yerine, memuru görevden aldırıyorsun; makamın sana böyle bir yetkimi veriyor? cevap hayır. görev yapan memuru açığa alan müdür ne yaptığının farkındamısın? yani emrinde çalışan memurlara görev yapmayın'mı demek istiyorsun?. malesef böyle durumlarla sosyal hayatımızda sıkça karşılaşıyoruz. başınıza gelmiştir mutlaka en ufak sürtüşmede bile, bana bak sen benim kim olduğumu biliyormusun diyen dangalaklarla karşılaşmışsınızdır; ayrıca yaşadığım deneyimlerlerlede sabittir; bir çok makam sahibinin bulunduğu makamın hakkını veremediği halde gözü daha yüksek makamlardadır. adamı şef yapmışsınız gözü müdürlük koltuğunda müdür yapmışsınız gözü başkanlık koltuğunda, başkan yapmışsınız gözü genel müdürlükte vesaire vesaire. demem o'ki dostlar her makam sahibi işinin gerektirdiği gibi çalışacak. makamlar halka hizmet hususunda gayretli olacak. makamların kendilerine vermediği hiç bir yetkiyi kullanmak için ısrarcı olmayacak.
bazen düşünüyorum bu durum sadece bizdemi var diye; bir zamanlar gezdiğim ülkeleri ve oralarda yaşadıklarımı gözden geçiriyorum ve şu sonuca varıyorum birazda italyada var bizdekinin benzeri bir durum. yurt dışında yaşadığım bir hadiseyi nakledeyim sizlere.
Yıl 1991 yer isviçre'nin bern şehri (başkent) orada ikamet eden bir arkadaşla parlementoya yakın bir restorantın bahçesinde kahve içiyoruz, o sırada bisikletli bir kişi geçiyor parlemento yönüne doğru, arkadaşım bana bu kişiyi tanıyıp tanımadığımı sordu. tanımadığımı söyledim. bu dedi devlet bakanı; bende bildiğimiz bakanlardanmı dedim evet dedi. yahu bizde bir muhtar sokağa çıksa yanında otuz kişi olur, bakan yola çıksa gittiği yollar kesilir etrafı korumadan geçilmez, bu ne menem iştir dedim. burada dedi sistem vardır ve herkes sistemin gerektirdiği gibi işini yapar, yani bunlar bir nevi sistemin memurudurlar; ve kararlar bu ülkede refarandumla alınır dedi. çok şaşırmıştım ve benim bulunduğum dönem içerisinde üç defa refarandum yapılmıştı. bürokrasi yok denecek durumdaydı. sistem çok hızlı çalışıyordu. vakit kaybına sebep olacak her şeyi adeta yok etmişlerdi. yollarda ve kafelerde siyaset konuşulduğuna hiç şahit olmadım kavgada yoktu. belediye başkanları'da normal vatandaş gibi işlerini yaparlardı. bizdeki gibi yağma hasanın böreği misali har vurup harman savuramıyorlar, belediye bütçesinden bir kuruş usulsüz harcayamıyorlar, öyle kendi kampanyaları için belediyenin imkanlarını kullanacaklar, bir anda hapiste bulurlar kendilerini. tüm bunları onları met etmek için yazmadım. sistemin çarklarını işletenlerin işlerini suistimal etmedikleri ve kendilerini bir başkasından üstün görmedikleri vakit sistemin tıkır tıkır çalıştığını ve halkın huzur içerisinde yaşadığını anlatmak için yazdım. Umudum var 2019 seçimlerinden sonra gireceğimiz yeni dönemde, ülkemizin hantal bürokrasinin kokuşmuş köhnemiş sisteminden kurtulacağına dair vesselam...
-
-
-