2024 yılının son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), beklendiği şekilde faiz indirimine gitme kararı aldı ve politika faizini 250 baz puan indirerek %47,50 seviyesine çekti.

Bu adım, yaklaşık 22 aylık bir aranın ardından faizin düşürülmesi anlamına geliyor ve en son Mart 2024’te %50 seviyesine kadar yükselen faiz oranının ardından gelen ilk indirimi işaret ediyor. 

Uzun bir aradan sonra faiz indirimine gidilmesinin arkasında, enflasyondaki gelişmeler ve ekonomik iyileşme beklentileri bulunuyor.

2024 yılının ilk yarısında yüksek seyreden enflasyon oranları, Türkiye ekonomisini baskı altında tutan en önemli faktörlerden biriydi. 

Son aylarda bazı ekonomik göstergelerde iyileşmeler yaşandığına dair işaretler görülse de bu iyileşmeler faiz indirimi için yeterli bir zemin oluşturmuyordu.

Enflasyonun ana eğilimindeki bazı sorunlu alanlarda, örneğin konut satışları, kira, gıda ve enerji fiyatlarında kısmi bir düşüş gözlemlendiği ifade ediliyor. 

Bu iyileşmeler, Merkez Bankası'nın faiz indirimini destekleyen bir faktör olarak öne çıktı zannımca.

Lâkin faiz indirimi kararı yalnızca enflasyon verilerine dayanarak alınmış gibi görünmüyor. 

TCMB'nin bu kararında, enflasyonun hâlâ yüksek seviyelerde seyrettiği bir ortamda, ekonomideki büyüme ve istikrar hedeflerine ulaşmak amacıyla daha esnek bir yaklaşım benimsemeyi tercih etmiş olabileceği düşüncesi hâkim. 

Bu da, ekonominin büyüme potansiyelini artırmak ve yatırımların önünü açmak adına faiz indirimlerinin gerekliliğini doğurmuş olabilir.

Şu gerçeği göz ardı etmemek gerekir: Piyasada enflasyon eğilimlerinin her an yükselişe geçebileceğine dair endişeler bulunuyor. 

Faiz indirimi kararının piyasa beklentilerinin biraz üzerinde olması, yatırımcıların ve analistlerin bu kararı farklı şekillerde değerlendirmesine yol açtı. 

Özellikle enflasyonun kalıcı olarak düşmediği ve fiyat artışlarının hâlâ güçlü olduğu bir ortamda, faiz indiriminin ekonomiye olası etkileri konusunda farklı görüşler mevcut.

Piyasa katılımcılarından bazıları, enflasyon oranlarında belirgin bir düşüş görmeden faiz indirimi yapılmasını, kısa vadede fiyat istikrarı açısından riskli bir adım olarak değerlendiriyor. 

Yüksek faiz oranları, enflasyonu frenlemek ve finansal istikrarı sağlamak için etkili bir araçken, faiz indirimi ekonomide canlanma sağlamak amacıyla yapılmış olsa da, yüksek enflasyon ortamında bu adımın uzun vadede istenen sonuçları verip vermeyeceği belirsizdir.

Enflasyonun seyrindeki iyileşmeler genellikle kısa vadeli faktörlere dayanır. 

Türkiye'de özellikle konut, gıda ve enerji fiyatları gibi belirli kalemlerde yaşanan azalmalar, enflasyon oranlarını geçici bir süre için düşürmüş olabilir. 

Uzun vadede yüksek enflasyon kaygısı henüz son bulmamış olup bu durum, ekonominin tüm dinamiklerini etkileme riskini barındırmaktadır.

Enflasyonun ana eğilimindeki düşüşün kalıcı hâle gelmesi için yapısal reformların gerekliliği de bir başka önemli unsur olarak öne çıkmaktadır. 

Özellikle TL'nin değer kaybı, yüksek döviz kuru ve dış ticaret dengesindeki sıkıntılar, enflasyonun yapısal olarak yüksek kalmasına neden olan temel unsurlardır.

Bu bağlamda, Merkez Bankası'nın faiz indirimini kısa vadeli ekonomik canlanma hedefiyle yapmış olması, uzun vadede enflasyonist baskıları artırabilir.

Sonuç olarak, TCMB'nin faiz indirimi kararı, özellikle piyasa beklentilerinin üzerinde olması nedeniyle dikkat çekici bir gelişme olarak öne çıkmaktadır. 

Merkez Bankası'nın bu kararı, iyimser bir bakış açısıyla ekonomideki genel iyileşmelerin ve büyüme beklentilerinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 

Ancak, yüksek enflasyonun hâlâ geçici iyileşmelerle sınırlı olduğu ve yapısal reformların eksik olduğu bir ortamda, bu faiz indiriminin orta ve uzun vadede ekonomik dengeyi nasıl etkileyeceği büyük bir soru işareti oluşturmaktadır.

Faiz indirimi, kısa vadede tüketimi ve yatırımları teşvik edebilir, ancak enflasyonist baskıları yeniden tetikleme riski de barındırmaktadır. 

Bu dengeyi sağlamak, TCMB'nin sonraki adımlarına ve ekonomideki genel gelişmelere bağlı olarak şekillenecektir. 

Bu süreçte, TCMB’nin enflasyonu kalıcı olarak kontrol altına alabilecek bir para politikası stratejisi geliştirmesi ve ekonomiyle ilgili risklere karşı dikkatli bir yaklaşım sergilemesi önemlidir.