Bir milleti millet yapan en önemli unsurlardan birisi o milletin dili ve tarihi boyunca ortaya koyduğu milli kültürüdür. Elbette asırlarca dünyaya hükmetmiş koca bir cihan devleti yaşamı boyunca çağ açıp çağ kapatacak derecede manevi bir kültür hazinesi ortaya çıkarmıştır.Atalarımızın bize miras bıraktığı bu kültür birikimini anlamak ,sahip çıkmak ve geleceğimize yön vermek hepimizin görevidir.
Kendi milli kültürümüzü oluşturan bu eserlerin hemen hemen tamamı osmanlıcadır. Yeni neslimiz ise dedelerinden kalmış bir tapu belgesini,bir parayı,tarihi bir kitabeyi , bir çarşı girişini ,yada okuduğu üniversitenin kapısında yazan osmanlıca bir metni okuyamamakta ,manevi kültürümüze yabancı kalmaktadır.Kendi okul tezini bile çevirememekte ,Bir fuzulinin ,bakinin eserlerini okuyup anlayamamaktadır.Tarihçi yazar Dursun GÜRLEK’in tarif ettiği gibi ; Düşünebiliyor musunuz benim kütüphanemdeki eserleri bir Fransız ya da İngiliz araştırıcı rahatlıkla okuyup çevirebiliyor, ben tabiri caizse bön bön bakıyorum. Yahut çevremdeki mezar taşlarını okuyamıyorum. Dedemden kalan tapu belgesini okuyamıyorum. En güzel tarihi eserler İstanbul’da, fakat Osmanlı çeşmelerinin, camilerinin kitâbelerini okuyamıyorum. Tabii bu lüzum, bu boşluk gün geçtikçe daha iyi açığa çıktığı için Osmanlıca’ya rağbet var. Kanaatim odur ki rağbet artacak.Gerçekten de tarihi kahramanlıklarıyla her zaman iftihar ettiğimiz ecdadımızın tarih koridorunda bizlere armağan ettiği sayısız güzide eser arşivlerde tozlu bir şekilde müsvedde haline gelmiştir.Bu gün bir ingiliz , bir alman kendi şairlarinin edebi kitablarını rahatlıkla okuyup anlayabilmekde kültürüne sahip çıkmaktadır.Bizler ise orjinalinden okumak bir yana çevirisini okuduğumuz halde yine anlamayıp kelimelerine başka kaynaklardan bakma ihtiyacı duyuyoruz .Bütün bunları tamamen yapsak bile yine bir anlam bütünlüğü sağlayamıyoruz.Bu kültürümüze gerçekten büyük bir yabancılaşmadır. Bizden sonra geleceklere de altından kalkılmayacak bir yük gibi gösterip yabancı kaldığımız yetmiyormuş gibi yeni bir darbe vurmaktır .Şu halde günümüz gençliğinin hissesine dedelerinin birkaç bin sene önceki kültür mirasını rahatlıkla okuyup anlayabilen milletlere imrenmek mi düşüyor,yoksa bu hazineyi omuzlamak mı düşüyor?
Hepimiz şu gerçeği üzülerek söylemeliyiz ki tamamen bize ait olan ve günümüzde Osmanlıca olarak tabir edilen Türkiye Türkçesini bir yazı dili zann edenlerden öte ayrı bir lisan zann edenlerin sayısı hiç de az değildir.Elbette gönlünde milli kültürümüzü koruma hissi bulunduranların bu duruma üzülmemesi mümkün değildir. Osmanlıca’yı öğrenmek öz yurdunda kendi kültürüne yabancı kalmış bir neslin vicdan muhasebesinde ecdadına ve tarihine karşı vade’si çoktan dolmuş bir fikir borcudur.
Özetle söylemek gerekirse milli kültürümüze sahip çıkmak ,geçmişle gelecek arasındaki köprüyü kurmak ,yeni neslimizi kültür hazinemizle buluşturmak ve münevver olabilmek için Osmanlıca öğrenmek hepimize zorunludur.