İster engelli olsun, isterse engelsiz; her insanın ekonomik yönden kendi kendine yeterli olması, toplumda özsaygısını ve refâhını sağlaması için olmazsa olmazdır.
Dünyada refâha ulaşmak, belirli bir ekonomik gelir seviyesine sahip olmak ve hayâta tam anlamıyla katılmakla mümkün olur.
Bu, bireysel bir hedef olmaktan öte, güçlü ve sürdürülebilir devletlerin inşâsı için de temel bir gerekliliktir.
Refâh toplumlar, güçlü devletleri inşâ eder; bu, tartışılmaz bir gerçektir.
Ekonomik bağımsızlık, bireyin temel ihtiyâçlarını karşılamasının ötesinde, özgüvenini ve toplumsal katılımını artırır.
Kendi geçimini sağlayan bir birey, kararlarını daha özgürce alabilir, toplumsal hayâta daha aktif katılabilir ve geleceğine dâir daha umutlu olabilir.
Bu durum, sâdece birey için değil, toplumun tamamı için de olumludur.
Ekonomik olarak güçlü bireyler, vergi ödeyerek kamu hizmetlerinin sürdürülebilirliğini sağlar, tüketim harcamalarıyla ekonomiye katkı sunar ve toplumsal dayanışmaya katkıda bulunur.
Ekonomik refâhın sağlanması, herkes için eşit fırsatlar sunulmasını gerektirir.
Engelli bireyler, iş piyasasına erişimde, eğitimde ve sosyal hizmetlerden yararlanmada daha fazla zorluklarla karşılaşabilirler.
Bu yüzden, engelli bireylerin ekonomik bağımsızlıklarını desteklemek için özel politikalar ve programlar hayâtî önem taşır.
Erişilebilir iş yerleri, özel eğitim programları, uygun fiyatlı konut ve sağlık hizmetleri, engelli bireylerin toplumda tam anlamıyla yer almalarını ve ekonomik olarak kendi kendilerine yeterli olmalarını sağlar.
Ekonomik refâhın sağlanması, tek başına bireysel çabalarla mümkün değildir.
Devletin, âdil bir ekonomik sistem kurması, işsizlik oranını düşürmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerine yatırım yapması, sosyal güvenlik ağlarını güçlendirmesi ve fırsat eşitliğini sağlaması gerekir.
Verimli bir ekonomi, herkes için refâhı artırır ve toplumsal huzurun sağlanmasına katkıda bulunur.
İşsizlik, yoksulluk ve gelir eşitsizliği gibi sorunlar, toplumsal huzursuzluğa ve istikrârsızlığa yol açar.
Bu sâikle, devletin ekonomik politikaları, sosyal adâleti ve sürdürülebilir kalkınmayı hedeflemelidir.
Refâh, bi' başına ekonomik zenginlik anlamına gelmez.
Sağlıklı bir çevre, güvenli bir toplum, kaliteli eğitim ve sosyal ilişkiler de refâhın önemli unsurlarıdır.
Bu unsurların bir araya gelmesi, bireylerin yaşam kalitelerini artırır ve daha mutlu, daha üretken bir toplum yaratır.
Güçlü bir devlet, bu unsurların sağlanmasında önemli bir rol oynar.
Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere yapılan yatırımlar, uzun vadede ekonomik büyümeyi ve toplumsal refâhı artırır.
Sonuç olarak, her bireyin ekonomik yönden kendi kendine yeterli olması, hem bireyin özsaygısı ve refâhı hem de güçlü bir devletin inşâsı için olmazsa olmazdır.
Refâh toplumları, âdil ekonomik politikalar, fırsat eşitliği ve sosyal güvenlik ağlarıyla inşâ edilir.
Bu, yalnızca devletin sorumluluğu değil, aynı zamanda her bireyin ve toplumun ortak görevidir.
Refâh, bireysel ve toplumsal bir hedeftir; güçlü devletlerin temelidir ve sürdürülebilir bir geleceğin garantisidir.