TFF, GENİŞ KAPSAMLI SPORCU SAĞLIĞI HASTANESİ AÇMALI
Günün 24 saatinin 18 saatini hastanede geçiren, kendi alanında dünyanın sayılı bilim insanları içersinde gösterilen, hayatını hastalarına adayan, yardımsever, aidiyet duygusu çok yüksek, randevu alabilmek için çok kişinin devreye girdiği, sihirli eller yakıştırmasının tam karşılığını hak eden, kibirden uzak bir o kadar mütevazı bir kişilik.
Ortopedi ve Travmatoloji / Skolyoz ve Omurga Cerrahisi alanında dünyanın tanıdığı Türkiye’nin yüz akı Sayın Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu ile Gazeteci Yazar Adil YILDIZ bir araya geldi ve çok keyifli bir o kadar samimi roman gibi bir röportaj ortaya çıktı.. Futbol ve spor üzerine konuştuk.
Futbol tutkunuz nereden geliyor…
Ayancık’ta iken Esnafspor diye bir mahalle takımı vardı. Ayancık’ta o zaman zaten 3 takım vardı. Ayancık spor, Orman spor ve Esnaf spor… Biz de o zaman aşırı futbol oynuyorduk. Cumhuriyetin 50. Yılı nedeniyle futbol seçmeleri yapıldı. Bizi Ayancık’tan; Beşiktaş altyapısına seçtiler. Orta sahada oynuyordum. Orta sahanın solundaydım. Daha sonra işadamı babam, “Ne demek futbol? Sen okuyacaksın” diyerek futbol hayatımızı bitirdi. (Gülüyor) Daha sonra Kabataş Erkek Lisesi’ne geldim. O dönem Beşiktaş’ta Yusuf Tunaoğlu ve Sanlı Sarıalioğlu oynuyordu. Biz de Kabataş Erkek Lisesi’nin hemen yanında Şeref Stadı vardı. Şimdiki Kempinski Otel’in bulunduğu yerde… Biz de Çarşamba günleri Beşiktaş’ın antrenmanlarını izlerdik. Sanlı Sarıalioğlu ve Yusuf Tunaoğlu, Kabataş Erkek Liseli’ydi. Süleyman Seba keza Kabataş Erkek Lisesi mezunu… Kabataşlılar’ın yüzde 80’i Beşiktaşlıdır; ben hariç… Ben Fenerbahçeliyim.
Şimdi onu soracaktım. Bu kadar Beşiktaşlı içerisinde siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz?
Bizim çocukluğumuzda çok iyi Fenerbahçeliler vardı. “Şenol, Birol, gol” tezahüratı vardı. Ogün Altıparmak, Mikro Mustafa vardı. Onları radyolardan dinleyerek Fenerbahçeli olduk. O zamanlar televizyon yoktu. Çocukluk döneminde nasıl olduk çok da hatırlamıyorum. Kabataş’a geldiğimizde her şey Beşiktaş’tı. Biz Fenerbahçeliliğimizi sakladık biraz da… Sonra yavaş yavaş Fenerbahçe tutkusu ön plana geçmeye başladı.
İlk gittiğiniz maça gittiğinizi hatırlıyor musunuz?
Dolmabahçe Stadı’nda her cumartesi ve Pazar Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarını yapıyorlardı. Stadın kapıları ikinci devre tamamen açılırdı. Bedava olurdu. Biz de öğrenci olduğumuz için bedavacılar olarak maçları izlerdik. İlk seyrettiğim maç Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın maçlarıydı.
Kabataş Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdiniz. Bu kadar başarılı bir öğrenciydiniz. Herhalde özel olarak futbol sizin için ön plana çıkıyordu ders çalışmanın haricinde?..
O dönem Kabataş’ın içinde çok ciddi spor kolları vardı. Ama o kollarla uğraştığınız zaman derse ayıracak zaman çok azdı. Bizim lisede bir tökezlemek ya da ikmale kalmak gibi bir şansımız yoktu. Çünkü ikmale kalırsak memlekette babamızın yanına işlerin başına dönme ihtimalimiz vardı. Onun için de başarılı olmak zorundaydık.
Sizi başarıya götüren neydi?
Yani şöyle… Oradaki yapıyla İstanbul’daki yapıyı gördüğünüz zaman tekrar geriye dönmemek için ve hayatta koyduğunuz hedeflere ulaşmak için başarılı bir lise hayatı geçirmek zorunda olduğunuzu biliyordunuz. Üniversite hayatına girmek ve başarılı olmak için çalışmak zorundaydım. Yine belki dönerdim kasabama ama seçtiğim branştan dolayı hekim olduğum için dönme şansım kalmadı. Ama iyi bir üniversitede eğitim görebilmek için o lisede başarılı olma zorunluluğum vardı.
Türkiye’deki futbolu dünya ile kıyaslarsak nerede eksiklerimiz var?
TV dünyası çok ilerledi. Artık dünyanın her yerinden maç izleyebiliyoruz. Avrupa’daki takımların ve oyuncularının son dakikaya kadar yaptıkları mücadele ile haksızlık etmek istemem ama ülkemizdeki oyuncuların büyük çoğunluğu aynı mücadeleyi göstermiyor. Gerçekten Avrupa’da bir profesyonellik var. Avrupa’da ve diğer ülkelerde bu var. Onlar zevk almak ve oynamak için sahaya çıkıyorlar. Oradaki maçlara baktığınız zaman Premier Lig’de; İtalya’da, İspanya’da çok gol atılıyor. Ama Türkiye’de takımlar birbirini oynatmamak üzere sahaya çıkıyorlar. Böyle bir kurgu kurmuşlar. Daha fazla faul var Türkiye’de. Baktığınız zaman çok fazla faul oluyor; oyun duruyor. Sporcu sağlığı çok farklı. Biz onun omurga bölümüyle ilgileniyoruz. Çok ilerledi spor hekimliği… Yani önemli olan spor hekimliğinde sporcuyu çok iyi fizyoloji ile birlikte tıbbi, medikal tedavilerle birlikte profesyonelliğe kavuşturmak…
Tüm başkanlarla ilişkiniz var muhakkak ama Aziz Yıldırım ile ilişkiniz hangi aşamada?
Aziz beyle bizim ilişkimiz hekim-hasta ilişkisi şeklinde başladı. Rahmetli Faruk beyin tedavisi ile başlamıştı. Sonra iki kardeş gibi olduk. Onun her türlü tıbbi sorununda biz yanında olduk. Her şekilde hala ailesinin her türlü hekim danışmanı ve yönlendirmesinde yardımcıyım. Aziz bey benim gerçekten çok sevdiğim, saydığım bir dostum. Aziz bey bir defa çok düzgün, dürüst, çalışkan ve hayatını Fenerbahçe’ye vermiş birisi… Ben de Fenerbahçe maçlarını o başkan olduktan sonra hem Fenerbahçe’ye katkımız olsun diye Türker ağabey ile birlikte; Türker İnanoğlu ile locamız vardı; orada izliyorduk. Daha sonra Türker abinin gözlerinde problem olunca loca işini yakın bir tarihte bıraktık. Sadece 1907’de bir koltuğumuz var. Ali bey de şu anda Fenerbahçe için çok büyük bir mücadele veriyor. Fenerbahçe şu anda istediği yerde değil ama Fenerbahçe’nin neler yapabileceğini taraftarı gösterdi. En sıkışık anlarda bile Fenerbahçe taraftarları ekonomik ve manevi olarak nasıl destek vereceğini çok iyi gösterdi.
Türkiye’nin en büyük Sivil Toplum Kuruluşu diyebilir miyiz Fenerbahçe için?
Bence evet diyebiliriz. İnanılmaz bir Atatürk ve Cumhuriyet tutkusu olan ve Cumhuriyetin ayakta kalması ve devamının sağlanması için en çok çalışan sosyal kurum olarak görüyorum Fenerbahçe’yi…
Peki zaman zaman başkanlık seçimlerinde basına da yansıyan yönetime girme noktasında bir takım haberler de okuduk. O anlamda bundan önceki dönemde yönetime girmeniz noktasında size hiç teklifler geldi mi?
Dolaylı olarak geldi ama hayatım boyunca vakit ayıramayacağım bir görev bu… Hekimlik 24 saatimin 18 saatini alıyor… Dolayısıyla imkansız bir iş benim için…
Eleğinizi astığınız dönemden sonra böyle bir teklif gelse içerde olmak ister misiniz?
Hayır asla… Yani oraya giden yöneticiler büyük bir zamanını Fenerbahçe’de geçirmek zorundalar ve geçiriyorlar. Buna da saygı göstermek lazım. Bu sadece Fenerbahçe için değil; Beşiktaş ve Galatasaray için de geçerli. Kulüp yöneticileri büyük bir zaman ve efor harcıyorlar. Bu çok kolay bir iş değil. Bu hekimlikten gelen insanların yapabileceği bir şey değil. Hekimlik çok ayrı bir şey; yöneticilik çok ayrı bir şey…
Peki son 20 yıla baktığımız zaman 3 tane çok beğendiğiniz oyuncu söyleyebilir misiniz?
Bence şu ana kadar gelmiş geçmiş gördüğüm en iyi futbolcu Yusuf Tunaoğlu’ydu… İnanılmaz bir oyuncuydu. Onu izlemek çok büyük keyifti. Çok genç yaşta öldü maalesef. Çok büyük bir kayıp. İkinci en büyük yetenek Sergen Yalçın… Türkiye’nin yetiştirdiği bence en büyük yeteneklerden birisi. Fenerbahçeli Cemil… Şu ana kadar gelmiş geçmiş en iyi sprinter… En iyi ileri uç oyuncusu… Ve Rıdvan’ı da sayabiliriz tabi.
Yabancıları saysak…
Hagi… Türkiye’ye çok şey verdi. Alex tabiki çok şey verdi. Pierre Van Hooijdonk da çok şey verdi. Anelka, Popescu gibi isimleri de sayabiliriz. Pepe, Guti çok iyi oyuncular; çok iyi profesyoneller. Bunlar aynı zamanda buraya profesyonellik getirdiler.
Türkiye’de sporcu sağlığı konusunda tarama yapan bir ekip var mı?
Kulüplerin çok iyi doktorlarının olduğunu biliyorum. Kulüplerimiz oyuncu alacakları zaman biliyorsunuz taramadan geçiriyorlar. Geçmişteki sağlık kağıtlarına bakıyorlar. Fenerbahçe ve Galatasaray da dahil olmak üzere transfer yapacak kulüplerimiz bel kemiği sakatlığı bulunan oyuncu varsa onlar hakkında bana danışıyorlar. İsim vermek istemiyorum ama Galatasaray’ın transfer ettiği oyunculardan birisinin MR’larını direk Abdürrahim Albayrak bey bana gönderdi ve fikrimi sordu. Ben de fikrimi söyledim. İsim vermek çok yanlış olur. Ve aldılar o oyuncuyu… Alınmasında sıkıntı yoktu. Fikrimi de bu yönde belirttim. Çok ciddi bel problemleri var futbolcularda. Ama karın kasları ve sırt kasları çok kuvvetli oldukları için onlar oyun oynadıkları dönemde çok ortaya çıkmıyor. O kadar adale kuvveti fazla ki sıkıntı yaşamıyorlar. Bel fıtığı rahatsızlığından dolayı ameliyat olması gerekenler de endoskopik yöntemlerle ameliyat oluyor ama en önemli şey futbolcunun alımı esnasında bu kontrollerin sağlık grubu tarafından yapılması… Türkiye’de dört büyük kulüp bunu yapıyor.
Dört büyük kulübün öncülüğünde bunu tüm Türkiye geneline yaymak istersek büyük bir sporcu sağlığı hastanesinin olması gerekir mi?
Bunu bence Türkiye Futbol Federasyonu yapar diye düşünüyorum. Son olarak Türkiye Futbol Federasyonu’nda “Sporcu Sağlığı” diye bir kitap yazıldı. Ömer Taşer’in editörlüğünde yazıldı. Omurga bölümünü ben yazdım. Bence bunu TFF’nin yapması gerekiyor.
Şart mı böyle bir hastane…
Evet şart. Bunu şimdi kulüplerimiz yapıyorlar kendi çaplarında. Gelen futbolcuları ciddi bir sağlık taramasından geçiriyorlar. Ve onların mutlaka bel kemiğini de araştırdıklarına inanıyorum. Çünkü araştırmasalar bana fikrimi sormazlar.
Bundan 10 yıl önce menüsküs yırtığı olan bir futbolcu yurt dışına gidiyordu. Ama artık bugün Türkiye’de hallediyoruz değil mi hocam?
Türkiye çok ilerledi. Tıbbi olarak şu anda Avrupa’nın hiçbir ülkesinde sporcu sağlığı konusunda geride değil; ileride… Fizyoterapi konusu da çok ilerledi. Bence şu anda Türkiye’de endoskopik ve kapalı yöntemlerle yapılamayan bir tedavi şekli kalmadı. Her şey yapılıyor. Yapılamayan kalmadı.
Peki bu zamana kadar Lefter’le ilgili anılarınızı hep anlattınız. Lefter’i ameliyat ettiniz. Düşüncelerinizi aktardınız. Lefter’den sonra sizi bu kadar heyecanlandıran birisi oldu mu?
Yani şu anda aklıma gelmiyor ama çok fazla ameliyat sayımız olduğu için yılda yaklaşık olarak omurga cerrahisi ile ilgili yaptığımız ameliyat sayısı 700 civarında… Dolayısıyla bunların hepsi büyük ameliyat.
Fenerbahçe’nin önünün 3 Temmuz’da kesildiğine inanıyorsunuz. Bu süreci konuşsak sizce neler oldu?
Bence futbola el koymak istediler ve Fenerbahçe’nin önünü kesmek istediler. Fenerbahçe, Cumhuriyet değerlerine çok fazla sahip çıktığı için 3 Temmuz sürecinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bağlantısı da belli. O zaman o düşünülen plan; Fenerbahçe kalesi düşürülerek daha fazla emellerine ulaşabileceklerini sandılar. Fenerbahçe’yi ele geçirerek Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak büyük bir sosyal kitleyi susturacaklarına inandılar. Bence o harekat öyleydi. Fenerbahçe’nin o dönemde çok ciddi bir şampiyonluk ve ekonomik değere ulaşma şansı vardı. O tehlikeyi de gördüler. Önünü kestiler bence. Aziz Yıldırım’ın duruşu; tarihi bir duruştu.
O dönemde Fenerbahçe’nin yalnız bırakıldığına inanıyor musunuz?
Yüzde 100 Fenerbahçe yalnız bırakıldı. Şu anda herkes günah çıkartmak istese de çıkartamayacak. Çünkü herkes Fenerbahçe’nin şike yaptığına inandırılmak istendi. Böyle bir şey yok. O süreçle de bitmedi. Rize maçında takıma olan silahlı saldırı var. Failleri halen meçhul. Dolayısıyla Fenerbahçe gibi demokrasiye sahip çıkan büyük bir sosyal kitleyi Fenerbahçe vasıtasıyla susturup emellerine ulaşmak istediler. Bence ekonomik olarak ulaştılar. Ve ekonomik olarak Fenerbahçe şu anda çok zor durumda. Ama toparlanacak bence. Bu bir süreç. Ülkemiz 3 Temmuz’dan sonraki esas problemi gördü. Hiç kimse o sürecin bir şike süreci olduğunu söyleyemez…
Milli Takım, Avrupa Şampiyonası’na adını yazdırdı. Bundan bir yıl önce kötü bir süreç yaşayan Milliler; bugün iç sahada hiç gol yemeden, Dünya Şampiyonu Fransa’dan 4 puan alarak Avrupa Şampiyonası’na gidiyor. Bir sihirli değnek mi değdi sizce yoksa yeni yetişen gençler mi etkili oldu; ya da Şenol hocanın başarısı mı?
Şenol hocanın başarısı çok fazla. Bir defa insan olarak, antrenör olarak başarıları ortada. Bu başarılar tesadüf olmuş olamaz… Hem futbolculuğunda, hem teknik adamlığında çok başarılı bir insan. İnsan olarak da çok kaliteli bir insan. Ama bunun altyapısını Lucescu kurdu. Yani şu anda bu takımın iskeleti Lucescu’nun seçtiği çocuklardan oluşuyor. Lucescu başarısız gözüktü ama onları toparladı Şenol hoca… Çok iyi meyve veren bir ağaç haline geldi milli takım… Şu anda pırıl pırıl… Galatasaray’ın elinden kaçırdığı Çağlar; Fenerbahçe’nin elinden kaçırdığı Merih harika bir defans oluşturdu. Yani bazen kaçan balık büyük oluyor…
Merih gibi bir değer Fenerbahçe’nin altyapısında oynuyordu. Orada bir noksanlık mı söz konusu?
Yani bu seçme ve seçilme şeklinden; seçime karar veren insanları etkileyen bir sürü faktör olabilir. Merih de o arada gözden kaçmış.
Siz normal bir tıp öğrencisiyken sizin de idolleriniz vardı. Onlar da sizi görmese siz bugün çok önemli bir bilim adamı olamayabilirdiniz.
Kesinlikle öyle. Belki ben üniversiteye öğretim üyesi olarak geri dönmeseydim bu durumda olmazdım. O şansı buldum. Benim yerime başkası da gelebilirdi. Çok arzulu ve istekli bir çok insan vardı. Ama ben Kendi cerrahi yeteneğimin beni buralara getireceğini bilmiyordum; bilemezsiniz.
Prof. Dr. Ali Uras… Galatasaray Başkanlığı yaptı. Sinoplu hemşerimiz sizin için ne ifade ediyor?
Büyük bir idoldür kendisi. Benim hayatımda gördüğüm en iyi cerrahtır. En iyi Galatasaraylıdır. Tanrı yeteneği olan böyle bir cerrah; Türkiye’ye 100-150 yılda bir gelir. Ben memleketlim olduğu için söylemiyorum. Tanrının ona verdiği çok yetenekler vardı; o günkü şartlarda büyük işler yaptı. 100 yıl içerisinde Türkiye’ye gelen 2-3 cerrahtan birisidir…
Bu sen hangi takım şampiyon olur?
Her zaman Fenerbahçe derim. O birinci olur. Sonrası beni ilgilendirmez. Her zaman birinci birincidir. İkincileri kimse konuşmaz. Şampiyon olamadıysanız kalan sıralamanın önemi yoktur.
Geçen sene Fenerbahçeli taraftar olarak sohbetlerde ne gibi savunmalar yaptınız?
Hiç savunma yapamadık. Sadece bütün eleştirilere maruz kaldık ve kuzu gibi dinledik. Ben maç izlerken dünyayla olan ilişkimi kesiyorum. Oğlum, kızım, eşim ne derse desin duymuyorum. Hele ki maç Fenerbahçe maçıysa; rahatsız oluyorsam tek başıma ayrı bir odada maçı izliyorum. Baktım ki Fenerbahçe kötü gidiyor; TV’yi komple kapatıyorum. Ve o hafta hiçbir spor haberini okumuyorum. Fenerahçe’nin kötü olduğu hafta bütün spor haberlerinden kendimi soyutluyorum
En çok ne tür müzikler dinlersiniz?
Jazz… Blues ve Jazz dinlerim ameliyat yaparken. Tenis oynuyorum haftada 4 saat… Bol bol da maç izliyorum.
2020 Avrupa Şampiyonası’na gidecek misiniz?
Gideceğim. Nihat Özdemir yakın dostum. Nihat abi ile konuşacağım ve mutlaka gideceğim.
Nihat bey ile tenis oynadığınızı biliyorum. Yakın zamanda maç yapabildiniz mi?
Nihat abi dal değiştirdi. Golfe yöneldi. Golfün daha zevkli olduğuna inandı. Biz onu yeniden tenise yönlendirmek istiyoruz.
O zaman Nihat Özdemir ile yapacağınız tenis maçına bizi de davet edersiniz.
Tamam söz veriyorum.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
Kardeşim ben teşekkür ederim. Senide tebrik ederim. Güzel işler yapıyorsun.Eline emeğine sağlık.
ADİL YILDIZ
13/12/2019
İSTANBUL